Ersan Şen Hukuk ve Danışmanlık - Vedat Şorli v.Türkiye Kararı İncelemesi
Vedat Şorli v.Türkiye Kararı İncelemesi
19.10.2021 / Av. Nilüfer Yenice

Cumhurbaşkanına Hakaret Suçunda Vedat Şorli v. Türkiye Kararı ve Sözleşmenin 46. Maddesi Atfıyla TCK m.299’un İçtihatla Uyumlu Hale Getirilmesi Talebi

İHAM 19 Ekim 2021 tarihli ve 42048/19 sayılı Vedat Şorli v. Türkiye kararında, TCK m.299 uyarınca Cumhurbaşkanına hakaret suçundan verilen hapis cezasının ifade hürriyetini ihlal ettiğine ve bu hükmün Sözleşmenin 46. maddesi uyarınca içtihatla uyumlu hale getirilmesine karar vermiştir.

Başvurucu Vedat Şorli Facebook adlı sosyal medya platformunda yaptığı iki paylaşımı nedeniyle gözaltına alınmış ve TCK m.299 uyarınca Cumhurbaşkanına hakaret ile Terörle Mücadele Kanunu m.7/2 uyarınca terör örgütü lehine propaganda yapma suçlarından 2 ay 2 gün tutuklu kalmıştır. Yargılama sonucunda başvurucu hakkında Cumhurbaşkanına hakaret suçundan (TCK m.299 uyarınca) 11 ay 20 gün hapis cezası verilerek hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiştir. Başvurucunun ilk Facebook paylaşımı, 30 Ekim 2014 tarihinde bir başka Facebook kullanıcısı tarafından yayınlanan Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı ve eski Amerika Birleşik Devletleri başkanı Barack Obama’nın yer aldığı bir fotoğraf kolajının paylaşılmasına ilişkindir. Kolajda; eski ABD Başkanı Barack Obama’nın, kadın elbisesiyle resmedilen Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanını öptüğü bir karikatür yer almaktadır. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın resminin üzerindeki konuşma balonunda Kürtçe yazılmış konuşma balonunda “Suriye’nin tapusunu benim adıma yapacan mı kocacım?” cümlesi yer almaktadır. İkinci Facebook paylaşımının da, 15 Mart 2016 tarihinde bir başka Facebook kullanıcısı tarafından yayınlandığı anlaşılmakla, paylaşımda eski Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Ahmet Davutoğlu ve Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın fotoğrafları şu yorumlarla paylaşılmıştır: “Kandan beslenen iktidarınız yerin dibine batsın/ Can aldıkça sağlamlaştırdığımız/ koltuklarınız yerin dibine batsın/ Çaldığınız hayallerle yaşadığınız lüks hayatlarınız yerin dibine batsın/ Başkanlığınız da/ İktidarınız da/ Hırslarınız da/ Yerin dibine batsın!!!”. Dava dosyasından; başvurucunun yukarıdaki içerikleri kendisinin üretmediği, başka Facebook kullanıcıları tarafından oluşturulan içeriği paylaştığı anlaşılmaktadır. Başvurucu Facebook paylaşımlarının, Türkiye’nin dış politikası ve Başkanlık sistemine yönelik eleştirilere ilişkin olduğunu ileri sürmüştür.

Başvurucunun Anayasa Mahkemesi’ne yaptığı bireysel başvuru, “temellendirilmemiş şikayet” kapsamında görülerek açıkça dayanaktan yoksun olduğu gerekçesiyle kabul edilemez bulunmuştur. Başvurucu ifade hürriyetinin ihlal edildiği iddiasıyla İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’ne başvurmuştur. Bakanlık görüşünde, başvurucunun tutukluluk sürecinin hukukiliği veya süresiyle ilgili Anayasa Mahkemesi’ne otuz günlük süre içinde herhangi bir başvuruda bulunmadığı, haksız tutma sebebiyle CMK m.141 uyarınca tazminat talebinde bulunmadığı, tutuklama tedbiri yönünden 6 ay içinde İHAM’a da başvuru yapılmadığı ileri sürülmüştür. İfade Özgürlüğü Derneği davaya üçüncü taraf sıfatıyla müdahil olmuş ve Cumhurbaşkanına hakaret suçundan 2014 ila 2019 yıllarında açılan soruşturma ve davaların istatistik bilgisi verilmiştir. İfade Özgürlüğü Derneği’ne göre; sosyal medya kullanıcılarının, orijinal yorumu üreten, başkasının paylaşımını yayan veya beğenen olarak çeşitli kategorilerde etkileşimde bulunduğu, Recep Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı ile 299. maddenin kullanımının zirveye ulaştığı ve TCK m.299’nın siyasetçilerden gazetecilere, öğrencilerden ünlülere kadar çok sayıda kişinin suçlandığı bir hüküm haline geldiği, soruşturma ve kovuşturmalarda olgular ve değer yargıları arasında bir ayırım yapılıp yapılmadığı ya da bunların yüzde kaçının ağır küfür ve hakaretler içeriğinin belli olmadığı, özellikle Yargıtay’ın Cumhurbaşkanına hakaret suçunu düzenleyen TCK m.299 kapsamındaki yargılamalarda sistematik olarak İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi içtihadını görmezden geldiği, Nisan 2015 ile Haziran 2017 arasında Yargıtay’ın verdiği 460 kararın incelenmesi ile 388 tanesinin Yargıtay 16. Ceza Dairesi tarafından verildiği ve bu kararlarda İHAM kararlarından yalnızca iki atfın, karşı oy yazılarında yer aldığı ifade edilmiştir.

Avrupa Konseyi’nin danışma organı olarak faaliyetlerini yürüten Venedik Komisyonu’nun 15 Mart 2016 tarihli ve 831/2015 sayılı görüşünde; Türk Ceza Kanunu’nun 216, 299, 301 ve 314. maddelerinin Komisyonun tavsiye görüşlerine uyumlu hale getirilmesi tavsiye edilmiştir. Tavsiye görüşünde; TCK m.299 uyarınca çok sayıda gazeteci, yazar, sosyal medya kullanıcısı hakkında soruşturma veya dava açıldığı, ilgili maddede bir yıldan dört yıla kadar hapis cezasının öngörüldüğü, bu suçun alenen işlenmesi halinde altıda bir oranında cezada artırım yapılabildiği, bunların birey üzerinde oto-sansür etkisi yaratacağı, caydırıcı etkiye sebep vereceği, Devlet Başkanına hakaretin suç olmaktan çıkarılması veya bu suçun sadece çok ağır sözlü saldırı biçimleriyle sınırlanması gerektiğine işaret eden Avrupa mutabakatının dikkate alınması gerektiği, Sözleşmenin 10. maddesinin daha fazla ihlal edilmesinin önlenmesi için tek çözümün 299. maddenin tamamen yürürlükten kaldırılması olduğu belirtilmiştir. Özetle Venedik Komisyonu, TCK m.299’un tatbikinin Sözleşme ile derinden uyumsuz olduğunu ve özellikle bu uygulamanın İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’nin devlet başkanlarına özel bir ayrıcalık veya koruma verilmesine dair içtihadı ile bağdaşmadığını kabul etmiş, devlet başkanlarının sırf görevleri veya statüleri sebebiyle eleştiriden uzak tutulmalarının, modern siyasi pratik ve anlayışlarla uzlaştırılamayacağını belirtmiştir. 15 Temmuz 2016 tarihli darbe girişiminin ardından Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı'nın bu maddeye ilişkin yasal işlemleri geri çekeceğine ilişkin açıklamasına da değinen Venedik Komisyonu; bir defaya mahsus bu jestin, TCK m.299’un Türkiye’de aşırı şekilde devam eden caydırıcı etkisi bakımından konunun dışında olduğunu belirtmiş ve Türk Anayasa Mahkemesi’nin TCK m.299’un ifade hürriyetinin özüne dokunmadığı gerekçesiyle Anayasaya uygun olduğuna dair kararını da üzüntüyle kaydettiğini bildirmiştir.

İHAM başvurucunun hiciv içeren eleştirel paylaşımları sebebiyle davaya konu soruşturma ve davaya maruz kaldığını tespit etmiş, Venedik Komisyonu ve Konsey organlarının TCK m.299'la ilgili görüşlerine atıfla, Cumhurbaşkanına özel bir kanun maddesiyle arttırılmış koruma sağlanamayacağını ve sembolik para cezalarının bile müdahale teşkil edeceğini belirtmiştir. İHAM özellikle Pakdemirli/Türkiye (35839/97, 22.02.2005), Colombani ve Diğerleri/Fransa (51279/99, 25.06.2002) davalarından hareketle; bir Devletin Devlet başkanına yönelik hakaretin özel bir düzenleme ile daha ağır cezalandırılmasının ve ifade hürriyeti karşısında özel bir koruma sağlanmasının, ilkesel olarak Sözleşmenin ruhuna uymadığı gibi, Devlet başkanının itibarının korunması yolundaki kamu yararını da meşru kılmayacağı fikrindedir. Nitekim İHAM, Artun ve Güvener/Türkiye davasında (75510/01, 26.06.2007); somut olayın hapis cezası verilmesini haklı çıkaracak nitelikte olmadığı, başvurucunun cezasının ertelenmesine rağmen, doğası gereği böyle cezaların kaçınılmaz olarak caydırıcı etki yarattığı, bu tür bağışlayıcı hareketlerin hiç kuşkusuz, başvurucuların durumunu hafifletmeyi amaçlasa da, başvurucunun mahkumiyetlerinin, veya adli sicil kaydının özellikle de medyada çalışanların/gazetecilerin çalışma tarzları üzerinde oluşabilecek uzun süreli, iz bırakan ve cesaret kırıcı olumsuz etkilerini silmeyeceği kanaatine varmıştır. Nihayetinde başvurucunun gözaltına alınıp, geçici amaçla tutuklanması, hükmün açıklanmasının geri bırakılması yoluyla da olsa TCK m.299’dan mahkum edilmesini meşru gösteremez. Madde hükmünde öngörülen hapis cezası, kamu yararı olan meseleleri gündeme getirmede birey üzerinde caydırıcı etki yapacaktır.

Sonuç itibariyle İHAM; Sözleşmenin 10. maddesinin ihlal edildiğine karar vermiştir ve Sözleşmenin 10. maddesinin bu açık ihlalinin tek çözümünün, TCK’nın 299. maddesinin yürürlükten kaldırılması olduğu konusunda tavsiye görüş veren Venedik Komisyonu ile hemfikirdir. Sözleşmenin 46. maddesine atıfla İHAM; başvurucunun Sözleşmesinin 10. maddesiyle korunan ifade hürriyetinin ihlal edilmesinde önem arz eden bu bulguların, TCK m.299’un hazırlanması ve uygulanmasıyla ilgili bir sorundan kaynaklandığı sonucuna varmıştır. Bu bağlamda Mahkeme, ilgili iç hukukun (TCK m.299’un) Sözleşmenin 10. maddesi ile uyumlu hale getirilmesinin, tespit edilen ihlale son verecek uygun bir tazmin şekli olacağı kanaatindedir (benzer yaklaşım için bkz. Gözel ve Özer/Türkiye, 43453/04 ve 31098/05, p. 76, 6 Temmuz 2010 ve Fatih Taş/Türkiye (no. 5), no. 6810/09, p.45, 4 Eylül 2018).