İlamın Bölünerek Ayrı Ayrı İcra Takibine Konulması

29.09.2024 / Ersan Şen Hukuk ve Danışmanlık İcra Hukuku Departmanı

Bu yazıda; ilamda alacaklı lehine hükmedilen alacak kalemlerinin ayrı ayrı ilamlı icra takibine konu edilip edilemeyeceği hususu incelenmiştir. Bu kapsamda, özellikle konuyla ilgili olarak yakın dönemde verilen yargı kararları değerlendirilmiştir.

Öncelikle alacaklının lehine hükmedilen her bir alacak kalemini ayrı ayrı ilamlı icraya konu etmesinin kendisi için bazı avantajları vardır. Alacaklının bu şekilde harekette bulunmasının altında birden fazla defa icra vekalet ücretine hak kazanma isteği yatmaktadır. Bunun yanısıra ayrı ayrı yapılan birden fazla takiple borçlunun yıldırılması da alacaklı bakımından “fayda” olarak görülebilir. Öte yandan, aynı hükümde belirtilen alacaklar için ayrı takip yapılması icra dairelerinin iş yükünü arttırır.

Hukukumuzda hükmedilen alacak kalemlerinin ayrı ayrı ilamlı icra takibine konu edilmesini yasaklayan bir düzenleme mevcut değildir. Ancak bu durum, alacaklının buna izinli olduğu anlamına gelmez. Bu kapsamda genel hükümler ve ilkelere başvurulabilir. Örneğin, Türk Medeni Kanunu’nun ikinci maddesine göre, herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz. Dürüstlük kuralı sadece maddi hukukta dikkate alınmaz. Bu kural yargılama ve icra hukukunda da uygulama alanı bulur. Örneğin, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 29’uncu maddesinin birinci fıkrasına göre taraflar, dürüstlük kuralına uygun davranmak zorundadırlar.

Son dönemde verilen yargı kararlarına bakıldığında alacaklının ayrı ayrı takipte bulunması dürüstlük kuralı kapsamında ele alınmakta ve bu kararlarda, başlatılan takiplerin iptal edilmesi gerektiği söylenmektedir. Örneğin, bir olayda alacaklı, lehine hükmedilen asıl prim alacaklarını parçalayarak icra takibine konu etmiştir. Yargıtay, alacaklının bu hareketini, dürüstlük kuralına aykırı görmüş ve bu durumun haksız yere sebepsiz zenginleşmeye neden olacağı için başlatılan takibin iptal edilmesi gerektiğini söylemiştir. Yargıtay, bu noktada alacaklının alacak kalemlerinin TL ve USD olmak üzere iki ayrı para birimine ilişkin olduğu ve takiplerde karışıklık yaratılmaması için ayrı takip başlatıldığına ilişkin savunmaya itibar etmemiştir.

Borçlu şikayet dilekçesinde; ilama aykırılık şikayeti ile birlikte aynı ilamdan kaynaklı alacaklar için iki ayrı takip başlatılmasının hukuka aykırı olduğunu, talep edilen faiz oranlarının fahiş olduğunu, gerçeğe aykırı olarak faiz talebinde bulunulduğunu ileri sürerek takibin iptaline, alacaklı aleyhine %20 kötü niyet tazminatına hükmedilmesini talep etmiştir.

[…]

Alacaklı cevap dilekçesinde; mahkeme ilamında yer alan alacak kalemlerinin TL ve USD olmak üzere iki ayrı para birimine ilişkin olduğunu ve bu durumun takip talebinde karmaşıklık yaratttığını, fazla sayıda alacak kaleminin bir icra takibinde bulunduğu ve sistemin oluşturduğu takip talebinin büyük sorunlara yol açacağı ve ödeme yapılması aşamasında da sorunlara yol açacağını bu nedenle taraflarınca bu duruma mahal vermemek adına iki ayrı icra takibi başlatıldığını, USD cinsi alacak kalemi ile TL cinsi alacak kalemleri birbirinden ayrılarak daha net ve açık bir ödeme emri hazırlanmasının amaçlandığını belirtilerek şikayetin reddine, aksi kanaatte icra emirlerinin düzeltilerek takiplerin birleştirilmesine karar verilmesini istemiştir.

[…]

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; borçlunun isteminin, İİK′nın 16 ncı maddesine dayalı şikayet niteliğinde olduğu, bu maddede tazminat öngörülmediğinden alacaklı aleyhine tazminata hükmedilmemesinin isabetli olduğu gerekçesi ile istinaf başvurusunun HMK′nın 353/1-b.1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmiştir.

[…]

Uyuşmazlık, ilama aykırılık şikayeti ile birlikte ilamın bölünerek iki ayrı takibe konu edilmesinin hakkın kötüye kullanılması nedeniyle takibin iptali ile kötü niyet tazminatı istemine ilişkindir.

[...]

Temyizen incelenen karar, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dava şartlarına, yargılama ve ispat kuralları ile kararda belirtilen gerekçelere göre usul ve kanuna uygun olup borçlunun temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.[1]

İzmir Bölge Adliye Mahkemesi, benzer gerekçelerle, aynı kararla hükmedilen maddi ve manevi tazminat alacağının ayrı ayrı icra takibine konu edilemeyeceğini söylemiştir.

Hakkın kötüye kullanılmasını; hukuken var olan bir hakkın sınırlarını aşarak ya da o hakkı gerekçe göstererek hukuka aykırı eylemler yapma durumu olarak veya bir hakkın, yasaların tanıdığı yetkilerin sınırları içinde olmakla birlikle, amacından saptırarak kullanılması olarak da açıklayabiliriz. Türk Medeni Kanunu′nun 2. maddesine göre herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz. Yani bir hak sahibi hakkını kullanırken ve borçlu borcunu öderken objektif iyi niyet kurallarına uymak, dürüst davranmak, başkalarını zarara uğratmamak zorundadır. Hak sahibi başkasına zarar vermek amacını taşımasa bile hareketi açıkça iyi niyet kurallarına aykırı ise ve başkasını zarara uğratıyorsa veya hak sahibine sağladığı yarar ile başkasına verdiği zarar arasında aşırı dengesizlik varsa bu durumu hakkın kötüye kullanılması olarak değerlendirebiliriz. Anayasa başta olmak üzere, Hukuk Muhakemeleri Kanunu, Türk Medeni Kanunu ve Türk Borçlar Kanunu hak sahibinin hakkını kullanırken objektif iyi niyet kuralları içinde hareket etmesini emretmiş aksi davranışın hukuk düzeni tarafından korunamayacağını belirtmiştir.

[…]

Davaya konu somut olayda; davacı tarafından açılan davada aynı ilama dayalı olarak ilamın bölünerek İzmir 11. İcra Müdürlüğü′nün 1310 ve 1311 Esas sayılı dosyalardan takip yapıldığını, yapılan takiplerin usul ekonomisine aykırılık teşkil ettiği belirtilerek, İzmir 11. İcra Müdürlüğü′nün 2017/1311 Esas sayılı dosyasından çıkartılmış icra emrinin iptali istenmiş olup, mahkeme tarafından takip dayanağı hüküm içerisindeki maddi ve manevi tazminat alacaklarının dava edildiği, HMK 110.madde gereğince davaların yığılmasının sözkonusu olduğu, bu halde her bir davanın bağımsızlıklarını yitirmediği, bu nedenlerle ayrı ayrı icra takibi yapılabileceği belirtilmiş ise de; İzmir 5. Asliye Ticaret Mahkemesi′nin 2015/352 Esas sayılı dosyada, davacı tarafından 31/07/2012 tarihinde meydana gelen kaza neticesinde davacının uğramış olduğu maddi ve manevi zararların davalılardan tahsilinin talep edildiği, eylemin tek olduğu, davaların yığılmasının söz konusu olmadığı, mahkeme tarafından verilen ilam içeriğinin bölünerek iki ayrı icra takibine konulmasının mümkün olmadığı göz önünde tutularak ve taleple bağlı kalınarak icra emrinin iptaline karar verilmiştir.[2]

Bu noktada şu hususun ayırt edilmesinde fayda vardır. Bazen davalı tarafta (ihtiyari dava arkadaşlığı) birden fazla kişi bulunabilir ve bu kişiler mahkemece farklı borç miktarları için sorumlu tutulmuş olabilir. Böyle bir durumda, alacaklının bu kişilere ayrı ayrı icra takibi yapması “ilamın bölünmesi” olarak görülemez ve başlatılan bu takipler iptal edilemez.

Takibe konu İstanbul Anadolu 8. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2015/109 esas 2019/387 karar sayılı ilamında her bir davalı için borç miktarının ayrı ayrı belirlendiği anlaşıldığından ilk derece mahkemesi kararında da açıklandığı gibi ilamda belirlenen sorumluluk miktarının ve borçluların farklı olduğu, ilamda borçlular arasında ihtiyari dava arkadaşlığı bulunduğu, anlaşıldığından, her bir davalı için ayrı ayrı takip yapılmasında usul ve yasaya aykırılık bulunmadığından yerinde bulunmayan istinaf talebinin reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki hüküm kurulmuştur.[3]

Benzer şekilde, birden fazla davacı lehine kurulan hükümde alacaklıların ayrı ayrı icra takibi yapmalarına engel bir durum bulunmamalıdır.

Dosyadaki belgelere, kararın dayandığı delillerle, usul ve yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle dayanak ilam ile birlikte tazminat alacağına hak kazanan alacaklıların ihtiyari dava arkadaşı olup her bir alacaklının alacağının birbirinden farklı ve bağımsız olmasına, toplam alacaklı sayısı, her bir alacaklının ileri sürebileceği talep ve istekler, borçlunun her bir alacaklıya karşı ileri sürebileceği itiraz ve şikayetler birlikte nazara alındığında borçlu hakkında alacaklılarca ayrı ayrı dosyalar ile takibe girişilmesinin makul ve kabul edilebilir bir gerekçeye dayanmasına ve hatta bu durumun usul (takip) ekonomisine daha uygun olmasına göre kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmediği ve böylelikle inceleme konusu kararın davanın reddine ilişkin kısmının usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığından, davacı vekilinin yerinde bulunmayan istinaf kanun yolu başvurusunun 6100 sayılı HMK′nın 353/(1)-b-1. maddesi gereğince esastan reddine karar vermek gerekmiştir.[4]

Sonuç olarak, yargı uygulamamıza göre aynı kararla hükmedilen alacak kalemlerinin parçalanarak ilamlı icra takibine konu edilmesi mümkün olmayıp, aksi durum takibin iptali sebebidir. Bununla birlikte, birden fazla kişinin (ihtiyari dava arkadaşlığı şeklinde) davacı veya davalı tarafta olduğu yargılama sonunda verilen hükmün ayrı ayrı icra edilmesine izin verilmektedir.


[1] 12. HD., E. 2022/10658 K. 2023/3139 T. 8.5.2023

[2] İzmir BAM, 12. HD., E. 2017/1761 K. 2017/1251 T. 16.5.2017

[3] İstanbul BAM, 21. HD., E. 2020/1397 K. 2020/3036 T. 24.12.2020

[4] Erzurum BAM, 3. HD., E. 2019/546 K. 2020/700 T. 1.6.2020