Prof. Dr. Ersan Şen

Berra Berçik

2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu′nda İptal Edilen Hükümler

22.09.2022 / Prof. Dr. Ersan Şen, Stj. Av. Berra Berçik

I. Giriş

Anayasa Mahkemesi, 20.09.2022 tarihli ve 31959 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 08.09.2022 tarihli ve 2022/54 E. 2022/99 K. sayılı kararında; 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu m.54/a ile m.65/a’nın 9 numaralı alt bendine yer alan “ile öğrencilerin” ibaresinin, “...disiplin işlemleri...” ve “…ile ilgili hususlar...” yönünden Anayasaya aykırı olduğu itirazını incelemiştir.

İtirazın konusunu; Gaziantep Bölge İdare Mahkemesi 4. İdari Dava Dairesi’nin, davacı hakkında verilen yükseköğretim kurumundan çıkarma cezasının iptali talebiyle açılan davada, itiraz konusu kuralların Anayasaya aykırı olduğu iddiası oluşturmaktadır.

II. İlgili Hukuk

Anayasanın “Yasama Yetkisi” kenar başlıklı 7. maddesine göre; “Yasama yetkisi Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Bu yetki devredilemez”.

Anayasanın “Temel Hak ve Hürriyetlerin Sınırlanması” kenar başlıklı 13. maddesine göre; “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz”.

Anayasanın “Eğitim ve Öğrenim Hakkı ve Ödevi” kenar başlıklı 42. maddesinin ilk iki fıkrasına göre; “Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz.  Öğrenim hakkının kapsamı kanunla tespit edilir ve düzenlenir”.

III. Anayasa Mahkemesi’nin Değerlendirmesi

Anayasa Mahkemesi, Gaziantep Bölge İdare Mahkemesi 4. İdari Dava Dairesi’nin başvurusu üzerine incelediği kararında 2547 sayılı Kanun hükümlerini ayrı ayrı değerlendirmiştir.

i) 2547 sayılı Kanun m.54/a Bendi Bakımından;

“Madde 54 – Soruşturma, yetkiler ve cezalar:

Yükseköğretim kurumları içinde veya dışında yükseköğretim öğrenciliği sıfatına, onur ve şerefine aykırı harekette bulunan, öğrenme ve öğretme hürriyetini, doğrudan doğruya veya dolaylı olarak kısıtlayan, kurumların sükün, huzur ve çalışma düzenini bozan, boykot, işgal ve engelleme gibi eylemlere katılan, bunları teşvik ve tahrik eden, yükseköğretim mensuplarının şeref ve haysiyetine veya şahıslarına tecavüz eden veya saygı dışı davranışlarda bulunan ve anarşik veya ideolojik olaylara katılan veya bu olayları tahrik ve teşvik eden öğrencilere; eylem başka bir suçu oluştursa bile ayrıca uyarma, kınama, bir haftadan bir aya kadar veya bir veya iki yarıyıl için kurumdan uzaklaştırma veya yükseköğretim kurumundan çıkarma cezaları verilir”.

Karara konu kural; yükseköğretim öğrencilerinin gerçekleştirdikleri bazı fiiller nedeniyle belirli bir süre için kurumdan uzaklaştırma veya yükseköğretim kurumundan çıkarma cezaları da dahil olmak üzere çeşitli disiplin cezalarının verilmesini öngörmekte olup, eğitim ve öğrenim hakkına sınırlama getirmektedir.

Anayasanın 42. maddesi ile herkes yönünden güvence altına alınan eğitim ve öğrenim hakkı; maddenin ikinci fıkrası uyarınca mutlak bir hak olmayıp, hakkın kapsamı kanunla tespit edilerek düzenlenebilir.

AYM’ye göre eğitim ve öğrenim hakkına getirilecek sınırlama; temel hak ve özgürlüklerin sınırlanması rejimini düzenleyen Anayasa m.13 gözönünde bulundurularak, öncelikle kanunla yapılmalıdır. Eğitim ve öğrenim hakkına getirilecek sınırlamayı öngören kanuni düzenlemenin şeklen var olmasının yanında, bu kuralların keyfiliğe izin vermeyecek şekilde belirli, ulaşılabilir ve öngörülebilir nitelik taşıması gerekir.

Hukuk normlarının öngörülebilir olmasının; bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde Devlete güven duyabilmesini, Devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kıldığını belirten AYM, Anayasa m.13’de düzenlenen sınırlama ölçütü olarak belirtilen kanunilik ilkesini, Anayasa m.2’de güvence altına alınan hukuk devleti ilkesi ışığında değerlendirmektedir.

İtiraz konusu kuralların incelemesine bu ilkeler ışığında devam eden Mahkeme; eğitim ve öğrenim hakkına sınırlama getiren sözkonusu kuralın, bireylerin hangi somut fiil ve olguya hangi hukuksal yaptırımın veya sonucun bağlandığını belirli bir açıklık ve kesinlikte öngörebilmelerine yasal çerçevede imkan tanımadığını belirterek, kanunilik şartını taşımadığı ve Anayasa m.13 ile m.42’ye aykırı olduğu sonucuna ulaşarak kuralın iptaline karar vermiştir.

ii) 2547 sayılı Kanun m.65/a (9) Numaralı Alt Bendinde Yer Alan “…ile öğrencilerin…” İbaresi Bakımından;

Yönetmelikler: Madde 65 – a. Aşağıdaki hususlar Yükseköğretim Kurulu tarafından çıkarılacak yönetmeliklerle düzenlenir:

(9) Öğretim elemanları, memur ve diğer personel ile öğrencilerin disiplin işlemleri, disiplin amirlerinin yetkileri ve disiplin kurullarının teşkili ve çalışması ile ilgili hususlar”.

Kural, öğrencilerin disiplin işlemleri ile ilgili hususların YÖK tarafından çıkarılacak yönetmelikle düzenlenmesini öngörmektedir.

AYM’ye göre; Anayasanın açıkça kanunla düzenlenmesini öngörmediği konularda, kanunda genel ifadelerle düzenleme yapılarak ayrıntıların düzenlenmesinin, yürütmenin türevsel nitelikte düzenleyici işlemlerine bırakılması mümkündür. Ancak türevsel nitelikte düzenleyici işlemler bakımından yürütmenin düzenleme yetkisi; sınırlı, tamamlayıcı ve bağımlı bir yetki olduğundan, temel ilkeleri belirlenmeksizin ve çerçevesi çizilmeksizin, yürütme organına düzenleme yetkisi veren bir kanun kuralı ile sınırsız, belirsiz, geniş bir alanın yürütmenin düzenlemesine bırakılması, yasama yetkisinin devredilemezliğini güvence altına alan Anayasa m.7’ye aykırılık oluşturur.

Yükseköğretim öğrencilerine sunulan eğitim ve öğrenim hizmetinin gereği gibi yürütülmesini sağlamak amacıyla ihdas edilen disiplin suçları ve cezaları öğrencilerin özel hayata saygı gösterilmesini isteme hakkı, ifade özgürlüğü, eğitim ve öğrenim hakkı gibi pek çok hak ve özgürlüğüne sınırlama getiren nitelik taşımaktadır. Bu sebeple, disiplin suç ve cezaları sebebi veya sonucu itibariyle çeşitli temel hak ve özgürlüklerin sınırlanması sonucunu doğurabilir. Anayasanın 13. maddesi uyarınca temel hak ve özgürlüklerin sınırlanması ise, ancak kanuni düzenlemelerle mümkündür. 2547 sayılı Kanun m.54 incelemesinde de belirtildiği üzere, Anayasanın 13. maddesinde sınırlama ölçütü olarak belirtilen kanunilik ilkesi, 2. maddesinde güvenceye alınan hukuk devleti ilkesi ışığında yorumlanmalıdır.

AYM; itiraz konusu kuralla, disiplin cezası gerektiren fiillerin ve disiplin cezalarının belirlendiğini, ancak disiplin yaptırımı gerektiren fiiller ve cezalar arasında yeterli bağlantının kurulmadığı bir alanda idareye sözkonusu alanın yönetmelikle düzenlenmesi yetkisini verdiğini belirtmektedir. AYM; ilgililerin hangi somut fiil ve olguya hangi hukuksal yaptırımın veya sonucun uygulanacağını belirli bir açıklık ve kesinlikte öngörebilmelerine yasal çerçevede imkan tanıyacak şekilde belirliliğe sahip olmayan düzenlemelerle, idareye verilen yetkinin çerçevesinin çizildiğinin söylenemeyeceği sonucuna ulaşmıştır.

Bu nedenle AYM; kuralın belirlilik ve yasama yetkisinin devredilemezliği ilkeleri ile bağdaşmadığını belirterek, Anayasa m.2 ve m.7’ye aykırı olduğuna ve iptaline karar vermiştir.

IV. İptal Kararının Yürürlüğe Gireceği Gün

AYM; 2547 sayılı Kanun m.54/a ile m.65/a’nın (9) numaralı alt bendinde yer alan “…ile öğrencilerin…” ibaresinin aynı alt bentte yer alan “…disiplin işlemleri...” ve “…ile ilgili hususlar…” ibareleri yönünden iptali nedeniyle doğacak hukuksal boşluğun kamu yararını ihlal edecek nitelikte olması nedeniyle, iptal hükmünün, kararın 20.09.2022 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanmasından başlayarak dokuz ay sonra yürürlüğe girmesine karar vermiştir.

V. Değerlendirme

Anayasa Mahkemesi, hukuki güvenlik ile belirlilik ilkelerini hukuk devletinin önkoşulu olarak açıklamaktadır. Bu bakımdan hukuki güvenlik ilkesi; hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde Devlete güven duyabilmesini, Devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar. Belirlilik ilkesi ise; yasal düzenlemelerin hem kişiler ve hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olmasını, ayrıca kamu otoritelerinin keyfi uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesini ifade etmektedir. Kanun metni; bireylerin, gerektiğinde hukuki yardım alarak, hangi somut fiil ve olguya hangi hukuksal yaptırımın veya sonucun bağlandığını belirli bir açıklık ve kesinlikte öngörebilmelerine imkan verecek düzeyde kaleme alınmalıdır. Dolayısıyla; kanunun, uygulanmasından önce muhtemel etki ve sonuçlarının yeterli derecede öngörülebilir olması gereklidir[1].

Belirlilik” ilkesi yalnızca yasal belirliliği değil, daha geniş anlamda hukuki belirliliği ifade etmektedir. Erişilebilir, bilinebilir ve öngörülebilir gibi niteliksel gereklilikleri karşılaması koşuluyla kanunlar, mahkeme içtihatları ve yürütmenin düzenleyici işlemleri ile de hukuki belirlilik sağlanabilir. Aslolan, muhtemel muhataplarının mevcut şartlar altında belirli bir işlemin ne tür sonuçlar doğurabileceğini öngörmelerini mümkün kılacak bir normun varlığıdır[2].

Anayasa Mahkemesi’ne göre; itiraz konusu kurallar her ne kadar şeklen kanunla düzenlense de, temel hak ve hürriyetlere sınırlama getirmesine rağmen belirli ve öngörülebilir bir kanuni çerçeve oluşturamamıştır. Bu bakımdan; öğrenci, disiplin cezasını gerektiren bir fiil gerçekleştirdiğinde, disiplin cezası ile karşı karşıya kalacağını öngörebilmekle birlikte, hangi somut fiil veya olgunun hangi sonuca bağlandığını belirli bir açıklık ve kesinlikte öngörememektedir.

Anayasa koyucunun açıkça kanunla düzenlenmesini öngördüğü konularda; yasama organının temel kuralları saptadıktan sonra, uzmanlık ve idare tekniğine ilişkin hususları yürütmenin türevsel nitelikte işlemlerine bırakması, yasama yetkisinin devri olarak yorumlanamaz[3]. 2547 sayılı Kanun m.65/a’nın 9 numaralı alt bendinde yer alan öğrencilerin disiplin işlemleri ile ilgili hususların YÖK tarafından çıkarılacak yönetmelikle düzenleneceği hükmü ise; 2547 sayılı Kanun m.54/a ile kanuni çerçevesinin oluşturulamamasına bağlı olarak, gerek Anayasada kanunla düzenlenmesi öngörülen konularda genel ifadelerle yürütme organına düzenleme yapma yetkisi verilmesi sebebiyle yasama yetkisinin devredilmezliği ilkesine ve gerekse hukuki güvenceden yoksun olması nedeniyle hukuk devleti ilkesine aykırılık oluşturmaktadır. Tüm bu sebeplerle, AYM’nin iptal kararının isabetli olduğu kanaatindeyiz.

Sonuç olarak; Anayasa Mahkemesi, 20 Eylül 2022 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanmasından başlayarak dokuz ay sonra yürürlüğe girecek şekilde,

  1. 2547 sayılı Kanun’un 54. maddesinin (a) bendinin iptaline,
  2. 2547 sayılı Kanun’un 65. maddesinin (a) bendinin 9 numaralı alt bendi yalnızca öğrencilerin disiplin işlemleri ve ile ilgili hususlar yönünden iptaline,

Karar verilmiştir. Belirtilmelidir ki; kanun hükmü öğretim elemanları, memur ve diğer personeller yönünden uygulanmaya devam edecektir.

Anayasa; Anayasanın üstünlüğünü, normlar hiyerarşisini, kanunların Anayasa’ya, yönetmeliklerin de kanunlara aykırı olamayacağı esaslarını ortaya koymuştur. Bu esaslar emredicidir. Bunların koruyucusu da hukukun evrensel ilke ve esaslarıdır. “Yönetmelikler” başlıklı Anayasa m.124’e göre, kanuna aykırı olmamak kaydıyla ve kanunun tatbikini sağlamak amacıyla yönetmelik çıkarılabilir. Yönetmelik; kanunla düzenlenebilecek konularda hüküm içeremez, kanunun yetki vermediği konulara giremez ve kanuna aykırı hükümler de içeremez. Kanunun yetki verdiği, çerçevesini çizdiği ve yönetmelikle düzenlenebilmesi mümkün konularda yukarıda açıklanan şekil ve şartlara bağlı yönetmelik çıkarılabilir.

 

 


[1] AYM, E.2013/39, K.2013/65, K.T. 22/5/2013

[2] AYM, E.2009/9, K.2011/103, K.T. 16/6/2011

[3] AYM, 9/5/2013, E.2011/42, K.2013/60