Ersan Şen Hukuk ve Danışmanlık - 7. Yargı Paketi ile Özel Hukukta Öngörülen Değişiklikler

Prof. Dr. Ersan Şen

U. Ateş Eskitaşçıoğlu

7. Yargı Paketi ile Özel Hukukta Öngörülen Değişiklikler
12.01.2023 / Prof. Dr. Ersan Şen, Stj. Av. Şevval Ergün, Stj. Av. Ateş Eskitaşçıoğlu, Stj. Av. Oğuz Berk Ercan

 

7. Yargı Paketiyle, çeşitli kanunlarda önemli değişiklikler yapılması amaçlanmaktadır. Bu çalışmada; özellikle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu, 2004 sayılı İcra İflas Kanunu, 6102 sayılı Ticaret Kanunu, 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu ve 6325 sayılı Arabuluculuk Kanunu’nda yapılan önemli değişiklilerin belirtilmesi ve bazı sorunlu konuların ortaya koyulması amaçlanmıştır.

  1. Hafta Olarak Belirlenen Sürelerin Hesaplanmasına İlişkin Düzenleme

İcra ve İflas Kanunu’nun 19. maddesinde yapılan değişiklikle maddeye şöyle bir fıkra eklenmiştir: “Süre, hafta olarak belirlenmiş ise başladığı güne son hafta içindeki karşılık gelen günün tatil saatinde biter.

Sürelerin hesaplanmasına ilişkin hükümlerin yer aldığı İİK m.19’da hafta olarak belirlenen sürelerin nasıl hesaplanacağı hususu düzenlenmemişti. Bununla birlikte, doktrinde hafta olarak belirlenen sürelerde HMK hükümlerinin uygulanabileceği haklı olarak ifade edilmekte idi. Yeni düzenlemeyle, esasen HMK’da hafta olarak belirlenen sürelerin hesaplanmasına ilişkin hükmün İİK’ya alındığını söylemek mümkündür. Böylece, hafta olarak belirlenen sürenin hesaplanmasında tereddüt ortadan kaldırılmıştır.

  1. Haciz Talep Edilen Yerin Konut Niteliğinde Olması Durumunda Mahkemeden İzin Alınması

Borçlunun konutunda haciz yapılmasına karar verilmesi, borçlunun konutuna gerekirse kolluk kuvveti ile girilmesi anlamına gelir. Anayasada düzenlenen konut dokunulmazlığına göre, kural olarak mahkeme kararı olmadan kişinin konutuna girilemez. İcra Hukukunda, borçlunun konutuna mahkeme kararı olmadan girilebilmesine ilişkin düzenleme uzun yıllardır Anayasaya aykırı olduğu gerekçesiyle eleştiriye uğramıştır. Yeni düzenleme bu eleştiriyi dikkate almıştır. Düzenleme şu şekildedir:

“Konutta haciz:

Madde 79/a- İcra müdürü, haciz yapılması talep edilen yerin konut olduğunu tespit ederse, bu yerde haciz yapılmasına karar verir ve bu kararın onaylanması için dosyayı derhal icra mahkemesine tevdi eder.

Mahkeme, tevdi tarihinden itibaren en geç üç gün içinde dosya üzerinden yapacağı inceleme sonunda haciz yapılması talep edilen yerin konut olduğunun anlaşılması halinde kararın onaylanmasına, aksi halde kaldırılmasına kesin olarak karar verir.

Haciz işlemi sırasında, haciz yapılan yerin konut olduğu anlaşılır ve borçlu da konutta haciz yapılmasına rıza göstermezse haciz işlemine son verilir ve müteakip işlemler hakkında birinci ve ikinci fıkra hükümleri uygulanır.

İhtiyati haciz hakkında, bu madde hükmü uygulanmaz”.

Bu düzenlemeye göre, haciz yapılması talep edilen yerin konut olması durumunda icra mahkemesinin haciz kararını onaylaması gerekir. Mahkeme, haciz kararının uygun olup olmadığı hususunda bir karar vermeyecek. Haciz kararının Kanuna aykırı olması şikayet sebebi olabilir. Maddede, sadece mahkemenin konuta girilmesine izin verilmesi kararı vermesi düzenlenmektedir.

Mahkemeye bu kararın verilmesi için üç günlük süre tanınmıştır. Bazı durumlarda, bu sürede karar verilmesi mümkün olmayabilir.

Burada ortaya çıkabilecek bir diğer problem ise konut kavramı belirlenirken kullanılacak ölçütlerin neler olabileceğidir; zira Ceza Hukuku anlamında, “konut” ile Özel Hukuka göre “konut” kavramları birbirinden farklı olabilir. Yine konut eklentisinde yapılacak olan haczin de bu madde kapsamında kalıp kalmadığı tartışmalı olabilecektir. Ayrıca; icra memurunun, bu maddeye aykırı olarak mahkeme kararı almadan konuta girmesi durumunda, konut dokunulmazlığının ihlali suçu olup oluşmayacağı üzerinde tartışılması gereken bir mesele olarak karşımıza çıkmaktadır.

Maddenin borçlu hakkında düzenlendiği algısı oluşmaktadır. Ne var ki, haciz talep edilen yer bazen icra takibinin tarafı olmayan üçüncü kişiye ait olabilir. Dolayısıyla, maddenin kapsamına üçüncü kişinin konutunun da girdiğini tespit etmemiz gerekir.

İhtiyati haciz konusunda izin aranmamasının nedeni, ihtiyati haciz kararının mahkeme tarafından verilmesidir.

  1. Aile Bireylerine Ait Kişisel Eşyası ile Ailenin Ortak Kullanımına Hizmet Eden Tüm Ev  Eşyasının Haczinin Yasaklanması

2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu m.82/3'de yapılan düzenlemeyle; aile bireylerine ait kişisel eşya ile ailenin ortak kullanımına hizmet eden tüm ev eşyası, haczi yasak mallar arasında gösterilmiştir. Esasen haciz sadece borçluya ait mallar üzerinde gerçekleştirilir. Üçüncü Kişiye ait olan malın haczi mümkün değildir. Dolayısıyla, aile bireylerine ait kişisel eşyanın haczi zaten caiz değildir.

Yeni düzenlemede; “aynı amaçla kullanılan eşyanın birden fazla olması durumunda bunlardan birisinin haczi” ifadesi yer almadığından, aynı amaçla birden fazla eşyanın olması durumunda, bunlardan birisinin haczine artık izin verilmeyeceğini kural olarak söylememiz mümkündür.

  1. Taşkın Haciz Yasağı

İcra Hukukunda geçerli olan ilkelerden birisi de “ölçülülük” ilkesidir. Bu ilkeye göre, borçlunun borca yetecek kadar malı haczedilebilir. 2004 sayılı İİK m.85'de yapılan düzenlemeyle bu husus açıkça ortaya koyulmuştur. Bu şekilde bir değişiklik olmasa bile, esasen varılacak sonuç değişmez; zira alacaklı ve borçlu arasında dengeyi sağlamakla yükümlü olan icra müdürünün veya yardımcısının, taşkın haciz anlamına gelecek haciz taleplerini reddetmesi gerekir. Aksi durum, ilgilere icra mahkemesinde şikâyet hakkı verir.

  1. Sürelerin Yeknesaklaştırılması

2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu'nda yapılan düzenlemeyle istinaf süreleri, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda düzenlenen genel istinaf süreleri gibi iki haftaya çıkarılmıştır. Yine sürelerin başlangıcında kararın tefhimini dikkate alan madde de kaldırılacağından, uygulamayı uzun süre meşgul eden ve çelişik kararlar verilmesine neden olan süre tutum dilekçesi kurumuna icra mahkemeleri bakımından gerek kalmadığı söylenebilir.

  1. Ticaret Mahkemelerinde Heyet Halinde Yargılama Yapılmasına İlişkin Miktarın Artırılması

6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu m.4/2'de yapılan düzenlemeyle, dava değerinin bir milyon Türk lirasının üzerinde olduğu uyuşmazlıklarda ticaret mahkemesinin davayı heyet halinde görmesi ve o şekilde karar verilmesi gerektiği belirtilmiştir. Bu değişiklik, daha önce 500.000 TL olan değerin yükseltilmesinden ibarettir. Bu parasal sınır, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Ek 1. maddesinin birinci fıkrasına göre artırılır.

(Ek Madde 1/1; 200’üncü, 201 inci, 341 inci, 362’nci ve 369 uncu maddelerdeki parasal sınırlar her takvim yılı başından geçerli olmak üzere, önceki yılda uygulanan parasal sınırların; o yıl için 4/1/1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanununun mükerrer 298 inci maddesi hükümleri uyarınca Maliye Bakanlığınca her yıl tespit ve ilan edilen yeniden değerleme oranında artırılması suretiyle uygulanır. Bu şekilde belirlenen sınırların on Türk lirasını aşmayan kısımları dikkate alınmaz.)

  1. Dava Şartı Arabuluculuğa Tabi Uyuşmazlıkların Genişletilmesi

Uzun bir süredir tartışma konusu olan ticari dava niteliğinde veya İş Hukukuna ilişkin bazı alacaklar hakkında açılan itirazın iptali davası, menfi tespit davası ve istirdat davalarında arabuluculuğa başvurunun zorunlu olup olmadığı hususu, 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk

Kanunu'nda yapılan düzenleme ile açıklığa kavuşturulmuş ve sözkonusu davaların dava şartı arabuluculuk kapsamında olduğu açıkça düzenlenmiştir. Böylece; kanun koyucunun, son yıllarda dava şartı arabuluculuğun kapsamını genişletmek yönünde iradesinin devam ettiği söylenebilir.

  1. Arabuluculuk Sonunda Yapılan Anlaşmanın İcrasına İlişkin Singapur Konvansiyonuna İlişkin Düzenlemeler

Türkiye Cumhuriyeti, arabuluculuk sonunda yapılan anlaşmanın icrasına ilişkin Singapur Konvansiyonuna taraftır. Yeni düzenlemeyle, bu Konvansiyona uygun şekilde iç mevzuat değişikliği yapılmış ve anlaşma belgesinin icrası için aranan şartların neler olduğu hususu hüküm altına alınmıştır.

  1. Taşınmazın Devrine veya Taşınmaz Üzerinde Sınırlı Ayni Hak Kurulmasına İlişkin Uyuşmazlıklarda  Arabuluculuk

Taşınmazın aynından kaynaklanan uyuşmazlıkların arabuluculuğa elverişli olup olmadığı hususu doktrinde tartışmalı idi. Esasen arabuluculuğa elverişli uyuşmazlıklara bakıldığında, sözkonusu uyuşmazlık hakkında arabuluculuk faaliyeti yasaklanmış değildi. 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu m.17B tarafından getirilen düzenlemeyle, bu uyuşmazlıkların arabuluculuğa elverişli olduğu açıkça hüküm altına alınmıştır. Bu madde, tapu siciline şerh bakımından önemli bir yenilik getirmektedir. Buna göre, “Tarafların yazılı olarak kararlaştırması halinde taşınmazın devrine veya taşınmaz üzerinde sınırlı ayni hak kurulmasına ilişkin arabuluculuk süreciyle sınırlı olmak üzere tapu siciline, tasarruf yetkisinin kısıtlandığına ilişkin arabuluculuk şerhi verilir”. Yine bu maddeyle, taşınmazın aynını konu alan arabuluculuk anlaşma belgesinin icra edilmesine ilişkin özel şartlar getirilmiştir. İcra edilebilirlik şerhi verilmesi için, anlaşmanın taşınmazla ilgili kanunlarda yer alan sınırlamalara uygun olması şartı koyulmuştur.

XI. Ticari Uyuşmazlıklar Bakımından Avukatlar ile Arabulucunun Anlaşma Belgesini İmzalamasının Anlaşma Belgesinin İlam Niteliğinde Olması İçin Yeterli Olduğu

Anlaşma belgesinin ilam niteliğinde bir belge olması ve dolayısıyla ilamların icrası hükümlerine göre icra edilebilmesi için iki yol mevcuttur. Birinci yol, mahkemeden icra edilebilirlik şerhi talep edilmesidir. İkinci yol ise, arabulucunun, her iki taraf ve avukatlarının anlaşma belgesini hep birlikte imzalamasıdır. Bu son durumda, anlaşma belgesi doğrudan ilam niteliğinde belge statüsüne kavuşur.

Başka bir anlatımla, artık mahkemeye başvurulması gerekmez. 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu m.18/4'de yapılan düzenlemeyle, ticari uyuşmazlıklar bakımından anlaşma belgesinin ilam niteliğinde belge sayılması için arabulucu ve avukatların imzasının yeterli olduğu hüküm

altına alınmıştır. Böylece, tarafların imzası olmadan anlaşma belgesi ilamların icrası hükümlerine göre icra edilebilecektir.

  1. Arabuluculuğa Başvurunun Menfi Tespit Davasına Etkisi

Menfi tespit davasının icra takibinden önce veya sonra açılması, icra takibinde işlemlerin durdurulması bakımından belirleyicidir. İcra takibinden sonra menfi tespit davası açılması halinde icra takip işlemlerin durması kural olarak mümkün değildir. 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu m.18A/17'yle getirilen düzenlemeyle; dava şartı arabuluculuğa başvuranın mağdur olmasının önüne geçilerek, dava şartı arabuluculuğa başvurulduktan sonra diğer tarafın icra takibi yapması durumunda, arabuluculuğa başvuran tarafın açtığı menfi tespit davasının “takipten önce” açılan menfi tespit davası gibi değerlendirileceği hüküm altına alınmıştır.

  1. Ortaklığın Giderilmesine İlişkin Uyuşmazlıkların Dava Şartı Arabuluculuk Kapsamına Alınması

6325 s. Kanunu m.18/B ile getirilen önemli bir düzenleme de ortaklığın giderilmesine ilişkin uyuşmazlıklarda dava açılmadan önce davacıya arabulucuya başvuru zorunluluğu getirmesidir. Düzenleme, çeşitli yönlerden sorunlara yol açabilir; zira bu davalarda önemli bir sorun paydaşlarının tamamının tespit edilerek davada yer almalarının sağlanmasıdır. Arabulucunun paydaşları tespit etmek için sınırlı yetkisinin bulunması, arabuluculuk sürecinin eksik yürütülmesine neden olabilir. Bu durumda, ortaklığın giderilmesi davası açılması halinde, yeni paydaş tespit edilirse, bu paydaşın arabuluculuk sürecine katılmaması sebebiyle davaya devam edilmesi mümkün olmayacaktır. Akla gelen çözüm, mahkemenin ilgilisine süre vererek tekrar arabuluculuk sürecinin başlatılmasını sağlamaya imkan vermesidir. Ancak bu durum da yargılama süresinin ciddi bir şekilde uzamasına neden olacaktır.

Yine bu düzenlemeyle;

    1. Kiralanan taşınmazların 2004 sayılı Kanuna göre ilamsız icra yoluyla tahliyesine ilişkin

hükümler ayrık olmak üzere, kira ilişkisinden kaynaklanan uyuşmazlıklar,

    1. 23/6/1965 tarihli ve 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu’ndan kaynaklanan uyuşmazlıklar,
    2. Komşu hakkından kaynaklanan uyuşmazlıklar,

için dava şartı olarak arabuluculuk getirilmiştir.

XII.           20 Yıllık Kıdeme Sahip Hukukçuların Sınavsız Arabulucu Olmalarına İmkan Verilmesi

  1. Yargı Paketi, diğer birçok Kanunun yanında 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nda da önemli değişiklikler getirmektedir. Bu yazıda, sözkonusu değişiklikler arasından 20 yıllık kıdeme sahip hukukçuların sınav şartından muaf tutularak arabulucu olmasına imkan sağlayan düzenleme incelenmiştir.

Önemle belirtilmelidir ki, arabuluculuk faaliyeti yargısal bir faaliyet değildir. Öyle ki, 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nun 15. maddesinin dördüncü fıkrasına göre, yargısal yetkinin kullanımı olarak sadece hakim tarafından yapılabilecek işlemler arabulucu tarafından yapılamaz. Örneğin, arabulucu keşif yapamaz veya bilirkişiye başvuramaz.

Arabuluculuk faaliyetinin nasıl gerçekleştirileceği ve amacı hakkında Arabuluculuk Kanunu’nun 2.

maddesinde yapılan arabuluculuk tanımı önem arz eder.

Bu tanıma göre; arabuluculuk, sistematik teknikler uygulayarak, görüşmek ve müzakerelerde bulunmak amacıyla tarafları bir araya getiren, onların birbirlerini anlamalarını ve bu suretle çözümlerini kendilerinin üretmesini sağlamak için aralarında iletişim sürecinin kurulmasını gerçekleştiren, tarafların çözüm üretemediklerinin ortaya çıkması halinde çözüm önerisi de getirebilen, uzmanlık eğitimi almış̧ olan tarafsız ve bağımsız bir üçüncü kişinin katılımıyla ve ihtiyarî olarak yürütülen uyuşmazlık çözüm yöntemidir.

Bu tanım göstermektedir ki, arabulucu özellikle sistematik teknikler uygulayarak tarafları bir araya getirmeli ve tarafların birbirlerini anlamaları için gerekli olan iletişim süreçlerini kurgulamalıdır.

Arabulucunun bu konuda taraflara yardımcı olabilmesi için özellikle iletişim alanında bilgi sahibi olması gerekir. Bunun için arabulucudan temel düzeyde çatışma teorisi ve çeşitli müzakere modelleri konusunda bilgi sahibi olması beklenir. Hukuk lisans programına ilişkin müfredatta bu konular anlatılmadığına göre, bu bilgiler arabulucu adaylarının Arabuluculuk Kanunu’na göre katılmak zorunda oldukları temel eğitim programında aktarılmaktadır. Arabulucu adayları, hukuk bilgisinin yanısıra hukuk lisans eğitim müfredatında bulunmayan çatışma teorisini, aldıkları temel arabuluculuk eğitiminde öğrenir (bkz. Arabuluculuk                                                      Temel                             Eğitim                             Kitabı                                                      Modül

1: https://adb.adalet.gov.tr/Resimler/SayfaDokuman/2712202116532521.11.pdf).

Bu konu kapsamında özellikle;

    • Çatışmanın ne olduğu,
    • Çatışma ve uyuşmazlık farkı,
    • Çatışmanın ve uyuşmazlığın analizi,
    • Pozisyonlar ve ihtiyaçlar arasındaki farklılıklar,
    • Çatışma durumunda bireylerin nasıl davrandığı,
    • Çatışma çözme genel stratejileri,
    • Problem çözme ve uzlaşma,
    • Çatışma çözüm yöntemleri gibi arabuluculuk faaliyeti bakımından önemli bilgiler aktarılır.

 

Arabulucu adaylarının bu konudaki bilgi ve yeterlik düzeyleri de eğitim sonrasında yapılacak olan arabuluculuk sınavı ile ölçülür. Nitekim 2022 yılının Aralık ayında yapılan arabuluculuk sınavına ilişkin sınav kapsamının belirtildiği ÖSYM Kılavuzunda (s.3) çatışma teorisi hakkında soruların geleceği açıkça söylenmiştir.

 

(Bkz. https://dokuman.osym.gov.tr/pdfdokuman/2022/ARABULUCULUK/kilavuz19102022.pdf)

 

Yargısal bir faaliyetin icra edilmediği arabuluculuk sürecinde müzakere konusunda bilgi sahibi olunması ve bu bilginin bir sınavla ölçülmesi makul ve tutarlı bir yaklaşımdır. Ne var ki, 7. Yargı Paketi ile getirilen ve 20 yıllık kıdeme sahip adayların sınavsız bir şekilde arabulucu olmalarının önünü açan düzenlemeyle bu yaklaşım sekteye uğrayabilir. Sınavsız şekilde arabulucu olan ve çatışma teorisi ile müzakerede kullanılacak çeşitli modeller hakkında bilgi düzeyi ölçülmemiş olan arabulucuların, arabuluculuk faaliyetini başarılı şekilde yürütme ihtimâlleri güçleşecektir. Ayrıca bu düzenlemenin arabulucular arasındaki eşitliğe de zarar vermesi muhtemeldir.

 

20 yıllık kıdeme sahip hukukçulara sınav muafiyeti tanıyan bu düzenleme 2020 yılında kamuoyunda tartışılmış                  (bkz. https://www.memurlar.net/haber/902878/yirmi-yillik-kidemi-olana- arabuluculuk- yolu-acildi.html) ve muhtemelen yukarıda arz ettiğimiz endişeler düşünülerek bu düzenlemeden vazgeçilmiştir. Arabuluculuk faaliyeti ancak bu konuda uzman ve nitelikli arabulucularla yapılabilir. Bu nedenle, arabulucu olunması şartlarının ağırlaştırılması sürecin daha iyi işlemesini sağlar. Aksi takdirde, taraflarca arabuluculuk sadece dava açılmadan önce aşılması gereken değersiz bir süreç haline gelir.

 

Özel Hukuk Alanındaki Değişikliklerin Karşılaştırma Tablosu

  1. 12/1/2011 Tarihli ve 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’ndaki Değişiklikler
  2. 9/6/1932 Tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’ndaki Değişiklikler
  3. 7/6/2012 Tarihli ve 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’ndaki Değişiklikler
  4. 13/1/2011 Tarihli ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda Değişiklikler
  5. 12/10/2017 Tarihli ve 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’ndaki Değişiklikler
  6. 3/7/2005 Tarihli ve 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu’ndaki Değişiklikler
  1. 12/1/2011 Tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’ndaki Değişiklikler

MEVCUT METİN

TEKLİF METİN VE YORUMUMUZ

Madde 43/2; Esas hüküm bakımından istinaf yolu açık bulunan dava ve işlerde ise ret talebi hakkındaki merci kararlarına karşı tefhim veya tebliği tarihinden itibaren bir hafta içinde istinaf yoluna başvurulabilir; bu halde 347’nci madde hükmü uygulanmaz. Bölge adliye mahkemesinin bu husustaki kararları kesindir.

İstinafa başvurularda ret talebi hakkındaki merci kararlarında artık tefhim usulü öngörülmemektedir. Böylelikle, yargılamanın önemli bir unsuru olan süre tutum dilekçesi de anlamını yitirmiş oldu.

Madde 44/2; Esas hüküm bakımından temyiz yolu açık bulunan dava ve işlerde ise ret talebi hakkındaki karar, tefhim veya tebliği tarihinden itibaren bir hafta içinde temyiz edilebilir. Bu halde 347’nci madde hükmü uygulanmaz. Yargıtayın bu husustaki kararı kesindir.

Temyize başvurularda ret talebi hakkındaki kararlarda artık tefhim usulü öngörülmemektedir. Böylelikle, yargılamanın önemli bir unsuru olan süre tutum dilekçesi de anlamını yitirmiş oldu.

Madde 398/5; Taraflar, kararın tefhim veya tebliğinden itibaren bir hafta içinde karara itiraz edebilir. İtirazı, o yerde hükmü veren mahkemenin birden fazla dairesinin bulunması halinde, numara olarak kendisinden sonra gelen daire; son numaralı daire için bir numaralı daire; o yerde hükmü veren mahkemenin tek dairesi bulunması halinde en yakın yerdeki aynı düzey ve sıfattaki mahkeme inceler.

İhtiyati tedbir kararlarına karşı itirazlarda artık tefhim usulü öngörülmemektedir.

  1. 9/6/1932 Tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’ndaki Değişiklikler

MEVCUT METİN

TEKLİF METİN VE YORUMUMUZ

Madde 19/2; Ay veya sene olarak tayin olunan müddetler ayın veya senenin kaçıncı günü işlemeye başlamış ise biteceği ay veya senenin aynı gününde ve müddetin biteceği ayın sonunda böyle bir gün yoksa ayın son gününde biter.

Anılan metnin sonuna “Süre, hafta olarak belirlenmiş ise başladığı güne son hafta içindeki karşılık gelen günün tatil saatinde biter.” ibaresi eklenerek hafta usulü belirlenen sürelerin başlangıç ve bitiş sınırları çizilmiştir.

 

Teklif Madde 79/a- İcra müdürü, haciz yapılması talep edilen yerin konut olduğunu tespit ederse, bu yerde haciz yapılmasına karar verir ve bu kararın onaylanması için dosyayı derhal icra mahkemesine tevdi eder.

Mahkeme, tevdi tarihinden itibaren en geç üç gün içinde dosya üzerinden yapacağı inceleme sonunda haciz yapılması talep edilen yerin konut olduğunun anlaşılması halinde kararın onaylanmasına, aksi halde kaldırılmasına kesin olarak karar verir.

Haciz işlemi sırasında, haciz yapılan yerin konut olduğu anlaşılır ve borçlu da konutta haciz yapılmasına rıza göstermezse haciz işlemine son verilir ve müteakip işlemler hakkında birinci ve ikinci fıkra hükümleri uygulanır.

İhtiyati haciz hakkında, bu madde hükmü uygulanmaz.

 

 

Talep üzerine yetkili icra memuru vasıtasıyla konutta haciz mümkündü. Metnin eklenmesiyle konutta haczin yapılabilmesi için artık İcra Mahkemesi hakiminin kararına ihtiyaç duyulmaktadır. Ancak; bu düzenlemede hakimin konutta haciz kararı verirken hangi hususlara göre değerlendirip karar vereceği belirtilemediğinden madde metninde açıklık sağlanamadığını söyleyebiliriz.

Ayrıca; maddenin lafzından, sadece borçlu açısından bir değerlendirme yapıldığı görülmekte ve üçüncü kişinin konutuna girilmesi izne tabi olmadığı izlenimi vermektedir.

Madde 82/3; Aşağıdaki şeyler haczolunamaz:

Para, kıymetli evrak, altın, gümüş, değerli taş, antika

(…)

veya süs eşyası gibi kıymetli şeyler hariç olmak üzere,

Para, kıymetli evrak, altın, gümüş, değerli taş, antika

borçlu ve aynı çatı altında yaşayan aile bireylerine ait

veya süs eşyası gibi kıymetli şeyler hariç olmak üzere,

kişisel eşya ile ailenin ortak kullanımına hizmet eden

borçlu ve aynı çatı altında yaşayan aile bireyleri için

tüm ev eşyası,

lüzumlu eşya; aynı amaçla kullanılan eşyanın birden

Borçlu lehine getirilen düzenlemeyle birlikte aynı çatı

fazla olması durumunda bunlardan biri,

altında yaşayan diğer aile bireylerinin kişisel eşyası ve

(…)

ailenin ortak kullanımına tahsis edilen eşyası haczi caiz olmayan mallar kapsamına alınarak genişletilmiştir.

Madde 85; Borçlunun kendi yedinde veya üçüncü şahısta olan taşınır mallarıyla taşınmazlarından ve alacak ve haklarından alacaklının ana, faiz ve masraflar da dahil olmak üzere bütün alacaklarına yetecek miktarı haczolunur.

“… alacaklının ana, faiz ve masraflar da dahil olmak üzere bütün alacaklarına yetecek miktarı aşacak şekilde haciz yapılamaz.”

Maddede amaçlanan husus; haciz yapılırken alacak tutarını ve ferilerini kapsayacak şekilde yapılması gerektiğidir. Bunu aşacak miktarda yapılan hacizlere karşı İcra Mahkemesi’ne karşı Şikayet yoluna başvurulabilir.

Madde 164/2; Bu kararlara karşı tebliğ tarihinden itibaren on gün içinde istinaf yoluna başvurulabilir. Bölge adliye mahkemesi kararına karşı da tebliğ tarihinden itibaren on gün içinde temyiz yoluna başvurulabilir. İstinaf ve temyiz incelemeleri (…)

Yeni düzenlenen metinde, yeknesaklık sağlanması amacıyla gün ile belirlenmiş süreler iki hafta şeklinde belirtilerek yeniden düzenlenmiştir.

Madde 182/2; İflasın kaldırılmasına, alacak hakkındaki taleplerin kaydı için muayyen müddetin bitmesinden iflasın kapanmasına kadar karar verilir. İflasın kaldırılması hakkında verilen hükme karşı tebliğ tarihinden itibaren on gün içinde istinaf yoluna başvurulabilir. Bölge adliye mahkemesi kararına karşı tebliğ tarihinden itibaren on gün içinde temyiz yoluna başvurulabilir. İstinaf ve temyiz incelemeleri, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu hükümlerine göre yapılır.

Yeni düzenlenen metinde, yeknesaklık sağlanması amacıyla gün ile belirlenmiş süreler iki hafta şeklinde belirtilerek yeniden düzenlenmiştir.

Madde 254/4; İflasın kapanması hakkında verilen hükme karşı tebliğ tarihinden itibaren on gün içinde istinaf yoluna başvurulabilir. Bölge adliye mahkemesi kararına karşı tebliğ tarihinden itibaren on gün içinde temyiz yoluna başvurulabilir. İstinaf ve temyiz incelemeleri, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu hükümlerine göre yapılır.

Yeni düzenlenen metinde, yeknesaklık sağlanması amacıyla gün ile belirlenmiş süreler iki hafta şeklinde belirtilerek yeniden düzenlenmiştir.

Madde 293/2; Kesin mühlet talebinin değerlendirilmesi sonucunda, hakkında iflas kararı verilmeyen borçlunun konkordato talebinin reddine karar verilirse, borçlu veya varsa konkordato talep eden alacaklı bu kararın tebliğinden   itibaren    on   gün   içinde   istinaf   yoluna

başvurabilir. Bölge adliye mahkemesinin kararı kesindir. Bölge adliye mahkemesi tarafından ilk derece

Yeni düzenlenen metinde, yeknesaklık sağlanması amacıyla gün ile belirlenmiş süre iki hafta şeklinde belirtilerek yeniden düzenlenmiştir.

mahkemesi  kararı  kaldırılarak  mühlet  kararı verildiği

hallerde  dosya,  komiserin  görevlendirilmesi  de  dahil

olmak üzere müteakip işlemlerin yürütülmesi için ilk derece mahkemesine gönderilir.

 

Madde 308/a; Konkordato hakkında verilen karara karşı borçlu veya konkordato talep eden alacaklı, kararın tebliğinden; itiraz eden diğer alacaklılar ise tasdik kararının ilanından itibaren on gün içinde istinaf yoluna başvurabilir. Bölge adliye mahkemesi kararına karşı on gün içinde temyiz yoluna başvurulabilir. İstinaf ve temyiz incelemeleri, Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümlerine göre yapılır.

Yeni düzenlenen metinde, yeknesaklık sağlanması amacıyla gün ile belirlenmiş süreler iki hafta şeklinde belirtilerek yeniden düzenlenmiştir.

Madde 308/e-2; Fesih talebi üzerine verilecek hükmün tebliğinden itibaren on gün içinde istinaf yoluna başvurulabilir. Bölge adliye mahkemesi kararına karşı tebliğ tarihinden itibaren on gün içinde temyiz yoluna başvurulabilir.

Yeni düzenlenen metinde, yeknesaklık sağlanması amacıyla gün ile belirlenmiş süreler iki hafta şeklinde belirtilerek yeniden düzenlenmiştir.

Madde 320; Karar hakkında tebliğ tarihinden itibaren on gün içinde borçlu ile alacaklılardan her biri istinaf yoluna başvurabilir.

Yeni düzenlenen metinde, yeknesaklık sağlanması amacıyla gün ile belirlenmiş süreler iki hafta şeklinde belirtilerek yeniden düzenlenmiştir.

Madde 353; İcra mahkemesinin verdiği tazyik ve disiplin hapsine ilişkin kararlara karşı, tefhim veya tebliğ tarihinden itibaren yedi gün içinde itiraz edilebilir. Mahkeme itirazı incelemesi için dosyayı o yerde icra mahkemesinin birden fazla dairesinin bulunması halinde, numara olarak kendisini izleyen daireye, son numaralı daire için birinci daireye, o yerde icra mahkemesinin tek dairesi bulunması halinde asliye ceza mahkemesine, icra mahkemesi hakimi ile asliye ceza mahkemesi hakiminin aynı hakim olması halinde ise en yakın asliye ceza mahkemesine gönderir. İtiraz incelemesi neticesinde verilen karar kesindir.

Yeknesaklık sağlanması amacıyla, önceden yedi gün olarak belirlenen süre şu an bir haftaya karşılık gelmektedir. Ek olarak da, tefhim usulü artık öngörülmemektedir.

Madde 363; İcra mahkemesince 85 inci maddenin uygulanma biçimi, icra dairesi tarafından hesaplanan vekalet ücreti, 103 üncü maddenin uygulanma biçimi ve bu maddede düzenlenen davetiyenin içeriği, yediemin ücreti, yediemin değiştirilmesi, hacizli taşınır malların muhafaza şekli, kıymet takdirine ilişkin şikayet, ihaleye katılabilmek için teminat yatırılması ve teminatın miktarı, satışın durdurulması, satış ilanının iptali, süresinde satış istenmemesi nedeniyle satışın düşürülmesi, 263 üncü maddenin uygulanma biçimi, iflas idaresinin oluşturulması, icra mahkemesinin iflas idaresinin işlemleri hakkında şikayet üzerine verdiği kararlara karşı, iflas idare memurunun ücret ve masrafları hakkındaki hesap pusulası ve 36 ncı maddeye göre icranın geri bırakılmasına ilişkin kararları dışındaki kararlarına karşı, ait olduğu alacak, hak veya malın değer veya miktarının yedi bin Türk lirasını geçmesi şartıyla istinaf yoluna başvurulabilir. İstinaf yoluna başvuru süresi tefhim veya tebliğ tarihinden itibaren on gündür.

Yeni düzenlenen metinde, yeknesaklık sağlanması amacıyla gün ile belirlenmiş süreler iki hafta şeklinde belirtilerek yeniden düzenlenmiştir. Ek olarak da, tefhim usulü artık öngörülmemektedir.

Madde 364/2; Yukarıda belirtilen kararlara karşı temyiz yoluna başvurma ve incelemesi Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu hükümlerine göre yapılır. Bu

durumda da 363 üncü maddenin ikinci ve üçüncü fıkra hükümleri uygulanır.

“Birinci fıkrada belirtilen kararlara karşı, tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde temyiz yoluna başvurulabilir;…”

 

Getirilen düzenlemeyle birlikte, temyiz yoluna başvurulma süresi açıkça madde metninde düzenlenmiştir.

 

 

Geçici Madde 19; Bu maddeyi ihdas eden Kanunla, kanun yollarına başvuru süreleri ile bu sürelerin tebliğ veya ilandan itibaren başlamasına ilişkin yapılan düzenlemeler, 1/9/2023 tarihinde ve sonrasında verilen kararlar hakkında uygulanır. Bu tarihten önce verilen kararlar hakkında bu Kanunla yapılan değişikliklerden önceki hükümler uygulanır.

 

Bu maddeyi ihdas eden Kanunla, Kanuna eklenen 79/A maddesi, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce verilen konutta haciz yapılmasına ilişkin kararlar hakkında uygulanmaz. Bu değişikliğin yürürlüğe girdiği tarihten önce verilen konutta haciz kararları hakkında, bu değişiklikten önceki hükümlerin uygulanmasına devam olunur.

 

Bu maddeyi ihdas eden Kanunla, Kanunun 82’nci maddesinin birinci fıkrasının (3) numaralı bendi ile ikinci fıkrasında yapılan değişiklikler, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce haczedilmiş eşya hakkında uygulanmaz. Bu değişikliklerin yürürlüğe girdiği tarihten önce haczedilen eşyalar hakkında, bu değişikliklerden önceki hükümlerin uygulanmasına devam olunur.

  1. 7/6/2012     Tarihli     ve     6325     sayılı      Hukuk         Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’ndaki Değişiklikler

MEVCUT METİN

TEKLİF METİN VE YORUMUMUZ

Madde 17/3; Arabuluculuk faaliyeti sonunda düzenlenen tutanağa, faaliyetin sonuçlanması dışında hangi hususların yazılacağına taraflar karar verir. Arabulucu, bu tutanak ve sonuçları konusunda taraflara gerekli açıklamaları yapar.

Anılan fıkraya “… ve taraflar hazır değilse her türlü iletişim vasıtasını kullanarak hazır bulunmayan tarafları bilgilendirir.”

İfadesi eklenerek; tarafları bilgilendirme hususundaki sorumluluk kapsamı genişletilerek, bilgilendirmenin her türlü iletişim aracıyla yapılacağı kabul görmüştür.

 

Teklif Madde 17A; 25/2/2021 tarihli ve 7282 sayılı Arabuluculuk Sonucunda Yapılan Milletlerarası Sulh Anlaşmaları Hakkında Birleşmiş Milletler Konvansiyonunun                Onaylanmasının                Uygun Bulunduğuna Dair Kanunla kabul edilen Sözleşme kapsamında arabuluculuk sonucu düzenlenen sulh anlaşma belgelerinin yerine getirilmesi için icra edilebilirlik şerhinin asliye ticaret mahkemesinden alınması zorunludur.

 

İcra edilebilirlik şerhi, tarafların kararlaştırdıkları yer, kararlaştırdıkları yer yoksa sırasıyla karşı tarafın Türkiye'deki yerleşim yeri, sakin olduğu yer mahkemesi, Türkiye'de yerleşim yeri veya sakin olduğu

 

bir yer mevcut değilse Ankara, İstanbul veya İzmir mahkemelerinden birinden istenebilir.

İcra edilebilirlik şerhinin verilmesine ilişkin inceleme dosya üzerinden; gerekçesini de göstererek gerektiğinde duruşma açmak suretiyle Sözleşme hükümleri ile 18 inci madde hükmüne göre yapılır.

Anılan metinle beraber; milletlerarası sulh anlaşma belgelerinin yerine getirilmesi için icra edilebilirlik şerhinin              alınmasına           dair                          usul                       ve           esaslar düzenlenmektedir. Değişiklikle milletlerarası sulh anlaşma belgelerinin infaz edilebilmesi için Türkiye’de icra edilebilirlik şerhi alınması zorunlu tutulmuştur ve şerhin alınabileceği yetkili mahkemeler gösterilmiştir. Kural olarak dosya üzerinden inceleme yapılacağı ancak mahkemenin gerekçesini göstermek suretiyle duruşma açarak da karar verebileceği düzenlenmiştir.

Kararda arabuluculuk faaliyeti sonucu varılan anlaşmanın kapsamı ve anlaşma belgesinin dikkate alınacağı belirtilmiştir.

 

Teklif Madde 17B; Taşınmazın devrine veya taşınmaz üzerinde sınırlı ayni hak kurulmasına ilişkin uyuşmazlıklar arabuluculuğa elverişlidir.

 

Tarafların yazılı olarak kararlaştırması halinde taşınmazın devrine veya taşınmaz üzerinde sınırlı ayni hak kurulmasına ilişkin arabuluculuk süreciyle sınırlı olmak üzere tapu siciline, tasarruf yetkisinin kısıtlandığına ilişkin arabuluculuk şerhi verilir. Bu şerh, konulduğu tarihten itibaren üç ay içinde kaldırılır. İcra edilebilirlik şerhinin talep edilmesi halinde arabuluculuk şerhinin etkisi kararın kesinleşmesine kadar devam eder. Şerhin konulması ve kaldırılması işlemleri arabulucu tarafından talep edilir.

 

Anlaşma belgesi düzenlenirken, taşınmazla ilgili kanunlarda yer alan sınırlamalar ile usul ve esaslar gözetilir.

 

Taşınmazın devrine veya taşınmaz üzerinde sınırlı ayni hak kurulmasına ilişkin anlaşma belgesine istinaden işlem yapılabilmesi için icra edilebilirlik şerhinin uyuşmazlığın konusuna göre görevli ve yetkili mahkemeden alınması zorunludur. İcra edilebilirlik şerhinin verilmesine ilişkin incelemenin kapsamı, anlaşma belgesinin içeriğinin arabuluculuğa, cebri icraya ve taşınmazın devrine veya taşınmaz üzerinde sınırlı ayni hak kurulmasına elverişli olup olmadığı hususlarıyla sınırlıdır. Mahkeme, tapu müdürlüğü ile kurum veya kuruluşlardan bilgi veya belge talep edebilir ve gerektiğinde duruşma açabilir.

 

İcra edilebilirlik şerhi verilen arabuluculuk anlaşma belgesine istinaden taraflardan biri tapu müdürlüğünden tescil talebinde bulunabilir ve gerekli işlemleri yapabilir.

İcra edilebilirlik şerhinin verilmesiyle ilgili diğer hususlar hakkında 18 inci madde hükmü uygulanır.

 

Eklenen metinle birlikte; anılan uyuşmazlıklar arabuluculuk konusu değilken düzenlemeyle beraber

 

 

sayılan uyuşmazlıklar ihtiyari arabuluculuk kapsamına alınarak kapsamı genişletilmiştir.

Mahkemenin, icra edilebilirlik şerhinin verilmesine ilişkin kapsamı sadece yerindelik denetimiyle sınırlıdır. İrtifak hakkı kurulmaya elverişli olup olmaması üzerinden bir inceleme yapacaktır. Mülkiyet hakkı ihlal edilip edilmemesi bakımından mahkemenin bir denetim yetkisi olmayacaktır.

Madde 18/4; Taraflar ve avukatları ile arabulucunun birlikte imzaladıkları anlaşma belgesi, icra edilebilirlik şerhi aranmaksızın ilam niteliğinde belge sayılır.

Taraflar ve avukatları ile arabulucunun, ticari uyuşmazlıklar bakımından ise avukatlar ile arabulucunun birlikte imzaladıkları anlaşma belgesi, icra edilebilirlik şerhi aranmaksızın ilam niteliğinde belge sayılır.

Ticari uyuşmazlıklarda tarafların imzasına gerek kalmaksızın, arabulucu ve avukatların belgeleri imzalaması suretiyle belge icra edilebilirlik niteliği kazanmaktadır.

Madde 18A/7; Taraflara ait iletişim bilgileri, görevlendirilen arabulucuya büro tarafından verilir. Arabulucu bu iletişim bilgilerini esas alır, ihtiyaç duyduğunda kendiliğinden araştırma da yapabilir. Elindeki bilgiler itibarıyla her türlü iletişim vasıtasını kullanarak görevlendirme konusunda tarafları bilgilendirir ve ilk toplantıya davet eder. Bilgilendirme ve davete ilişkin işlemlerini belgeye bağlar.

“… Elindeki bilgiler itibarıyla her türlü iletişim vasıtasını kullanarak görevlendirme konusunda asıl tarafları ve varsa temsilcilerini bilgilendirir ve ilk toplantıya davet eder. Bilgilendirme ve davete ilişkin işlemlerini belgeye bağlar.”

 

Denilerek; asıl tarafların yanında temsilcilerin de ayrıca bilgilendirileceği hususu düzenlenmiştir.

 

Teklif Madde 18A/17; Arabuluculuk bürosuna başvurudan sonra başvuran aleyhine uyuşmazlık konusuyla ilgili olarak icra takibi yapılması ve başvuranın bu takibe karşı arabuluculuk süreci sonunda 2004 sayılı Kanunun 72 nci maddesi uyarınca menfi

tespit davası açması halinde, 72 nci maddenin ikinci fıkrası uygulanır.

 

 

Eklenerek; arabuluculuk kurumunun dava şartı sayıldığı uyuşmazlıklarda menfi tespit davasının icra takibinden önce açılmış menfi tespit davasının koşullarına tabi olacağı belirtilmiştir.

 

İcra takibinden önce menfi tespit davası açabilmesi için borçlunun, borçlu olmadığının hemen tespit edilmesinde korunmaya değer güncel bir hukuki yararı bulunması gerekmektedir.

 

Ayrıca; icra takibinden önce açılmış olan menfi tespit davası, aynı alacak için daha sonra ilamsız icra takibi yapılmasını önlemez ve daha sonra yapılacak icra takibini kendiliğinden durdurmaz.

 

Teklif Madde 18/B; Aşağıdaki uyuşmazlıklarda, dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır:

 

Kiralanan taşınmazların 2004 sayılı Kanuna göre ilamsız icra yoluyla tahliyesine ilişkin hükümler ayrık olmak üzere, kira ilişkisinden kaynaklanan uyuşmazlıklar.

 

Taşınır ve taşınmazların paylaştırılmasına ve ortaklığın giderilmesine ilişkin uyuşmazlıklar

 

23/6/1965 tarihli ve 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunundan kaynaklanan uyuşmazlıklar.

 

Komşu hakkından kaynaklanan uyuşmazlıklar.

 

Taşınmazın aynına ilişkin uyuşmazlıklarda anlaşma belgesi düzenlenirken taşınmazla ilgili kanunlarda yer alan sınırlamalar ile usul ve esaslar gözetilir.

 

Taşınmazların paylaştırılmasına ve ortaklığın giderilmesine ilişkin uyuşmazlıklarda anlaşma belgesinin içeriği, asgari tarımsal arazi büyüklüğüne ve tarım arazilerinin bölünmesine ilişkin kanunlarda yer alan sınırlandırmalar ile belediye ve mücavir alan sınırları içinde ve dışında kalan yerlerde yapılan planlara ve benzeri hususlarda kanunlarda düzenlenen hükümlere aykırı olamaz.

 

Birinci fıkra uyarınca düzenlenen anlaşma belgesinin gereğinin taraflarca yerine getirilmemesi halinde uyuşmazlığın niteliğine göre 17/B ile 18 inci maddeler uyarınca icra edilebilirlik şerhinin alınması zorunludur.

 

Teklifle; kiraya ilişkin uyuşmazlıklar, ortaklığın giderilmesi, kat mülkiyeti ve komşu hakkıyla ilgili uyuşmazlıklar dava şartı olarak arabuluculuk kapsamına alınmıştır. Böylelikle, arabuluculuk kurumunun faaliyet kapsamı genişletilmiştir.

Madde 20/2; Arabulucular siciline kaydedilebilmek için;

e) Arabuluculuk eğitimini tamamlamak ve Bakanlıkça yapılan yazılı (…) sınavda başarılı olmak, gerekir.

e) Arabuluculuk eğitimini tamamlamak ve yirmi yıl kıdeme sahip olanlar hariç Bakanlıkça yapılan yazılı (…) sınavda başarılı olmak gerekir.

 

Anılan bende eklenen ifade ile arabuluculuk için gerekli eğitimleri almış ve yirmi yıllık kıdeme sahip kişilerin

 

sınav şartı aranmaksızın arabuluculuğa hak kazanması arabuluculuk faaliyetlerinin yaygınlaşmasına sebep olsa da, sınavsız kabul hakkı sağlanması adayın psikolojik ya da donanımsal açıdan yeterliliği denetlenmeksizin arabuluculuk faaliyetini icra etmesi, arabuluculuk kurumunda aksaklıklara sebep olabilir. Böylelikle, yeterli niteliklere sahip olmayan arabulucu sayısı da kanaatimizce artmış olacaktır.

  1. 13/1/2011 Tarihli ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda Değişiklikler

MEVCUT METİN

TEKLİF METİN VE YORUMUMUZ

Madde 4/2; Ticari davalarda da deliller ile bunların sunulması 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümlerine tabidir; miktar veya değeri beş yüz bin Türk lirasını geçmeyen ticari davalarda basit yargılama usulü uygulanır.

(…) miktar veya değeri bir milyon Türk lirasını geçmeyen ticari davalarda basit yargılama usulü uygulanır. Bu parasal sınır, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun ek 1’inci maddesinin birinci fıkrasına göre artırılır.

 

Asliye ticaret mahkemelerinde basit yargılama usulü uygulanan davaların değeri beş yüz bin Türk lirasından bir milyon Türk lirasına çıkarılmıştır.

Madde 5A/1; Bu Kanunun 4 üncü maddesinde ve diğer kanunlarda belirtilen ticari davalardan, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır.

(…) konusu bir miktar para olan alacak, tazminat, itirazın iptali, menfi tespit ve istirdat davalarında, dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır.

 

Anılan fıkra ile; dava açılmadan önce arabulucuya

başvurulmuş olması, itirazın iptali, menfi tespit ve istirdat davalarında da dava şartı haline getirilmiştir.

  1. 12/10/2017 Tarihli ve 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’ndaki Değişiklikler

Madde 3/1; Kanuna, bireysel veya toplu iş sözleşmesine dayanan işçi veya işveren alacağı ve tazminatı ile işe iade talebiyle açılan davalarda, arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır.

(…) dava şartıdır. Bu alacak ve tazminat konularıyla ilgili itirazın iptali, menfi tespit ve istirdat davaları hakkında da birinci cümle hükmü uygulanır.

 

Anılan fıkraya eklenen cümle arabuluculuk faaliyetlerinin kapsamı genişletilmiş olup bireysel veya toplu iş sözleşmesine dayanan alacaklar ve tazminat taleplerine ilişkin itirazın iptali, menfi tespit ve istirdat davalarında arabulucuya başvurulması, dava şartı olarak düzenlenmiştir

  1. 3/7/2005 Tarihli ve 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu’ndaki Değişiklikler

Madde 41H/2; Çocuk teslimi ve çocukla kişisel ilişki kurulmasına dair ilam veya tedbir kararlarının yerine getirilmesine ilişkin işlemleri hafta sonu ve resmi tatil günlerinde yerine getirmek üzere görevlendirilen uzman ve öğretmenlere bu kapsamda fiilen görev yaptıkları her teslim işlemi için, görevlendirilen diğer kişilere ise bu kapsamda görev yaptıkları her gün için

(500) gösterge rakamının memur aylıklarına uygulanan katsayıyla çarpımı sonucu bulunacak tutarda ödeme yapılır.

Hükümde “(…) hafta sonu ve resmi tatil günlerinde (…)” ibaresi çıkarılmıştır. Çocukla kişisel ilişki tesisine dair ilam veya tedbirleri yerine getiren kişilere yaptıkları işlemlere karşılık ödemenin yapılmasında zaman sınırlaması ortadan kaldırılmıştır.