Aleyna Zorlu

Eşin Rızası Olmadan Tesis Edilen İpoteğin Aile Konutu Niteliğinin Sona Ermesi Durumundaki Akıbeti

06.08.2024 / Stj. Av. Aleyna Zorlu

Bu yazımızda; Yargıtay kararları ışığında aile konutu niteliği taşıyan bir konuta dair, malik olmayan eşin rızasının alınması gerektiği halde rıza alınmadan yapılan bir tasarruf işleminin aile konutu niteliğinin sona ermesi durumunda geçerliliğini koruyup korumadığı incelenmiş olup, kaleme alınmıştır.

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 194. maddesi uyarınca; “Eşlerden biri, diğer eşin açık rızası bulunmadıkça, aile konutu ile ilgili kira sözleşmesini feshedemez, aile konutunu devredemez veya aile konutu üzerindeki hakları sınırlayamaz.” Buna göre, malik olmayan eşin rızası bulunmadığı sürece, malik olan eş aile konutu ile ilgili tasarruf işlemlerinde bulunamaz.

Belirtmeliyiz ki; TMK m.194 hükmü, evliliğin boşanma veya ölüm ile sona ermesi halinde zamansal olarak uygulama alanını kaybetmektedir. Bir başka ifadeyle; Türk Hukukunda aile konutunun korunması kural olarak evlilik birliğinin devam ettiği süre ile sınırlıdır. Nitekim; TMK m. 194 uyarınca, aile konutu şerhi evlilik birliği içinde geçerli olup, evlilik birliği sona erdikten sonra bir hüküm ifade etmemektedir.

Yargıtay’a göre; “Evlilik herhangi bir sebeple sona ermiş ise; aile konutu koruması da ortadan kalkar. Tarafların davanın açılmasından sonra, kesinleşen ilamı ile boşandıkları anlaşılmaktadır. Bu duruma göre, davanın konusunun kalmadığı dikkate alınmalıdır[1].”

Bu doğrultuda; aile konutunun maliki olan eşin yapacağı mülkiyetin devri ve sınırlı ayni hak kurulmasına ilişkin tasarruf işlemleri, diğer eşin rızası alınmamışsa geçersiz olacaktır. Rızası gereken eş, yapılan tasarruf işleminin geçersizliğini ancak evlilik birliği devam ediyorsa isteyebilir. Nitekim; evlilik birliği sona ermiş ise, TMK m.194 hükmünün aile konutuna sağladığı koruma da sona erer ve diğer eşin rızası alınmadan yapılan tasarruf işlemi yapıldığı andan itibaren geçerlilik kazanır.

Bu konuda Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 30.03.2021 tarihli, 2017/2809 E. ve 2021/367 K. sayılı kararında; 

“Eşler arasındaki evlilik birliği boşanma sebebiyle dava tarihinden önce sona erdiğinden, Türk Medeni Kanunu’nun gereğince aile konutuna ilişkin koruma kendiliğinden ortadan kalkar. Evlilik birliği içerisinde aile konutu olarak kullanılan bu konutun davacı eşe boşanma tazminatı olarak verilmiş ve halen bu evde oturmaya devam etmesi bu taşınmazın Türk Medeni Kanunu’nun 194. maddesi çerçevesinde aile konutu özelliğini koruduğu ve devam ettirdiği anlamını taşımaz. Hal böyleyken davanın reddi yerine yazılı gerekçeyle kabulü doğru bulunmamıştır.” denmek suretiyle ilk derece mahkemesi kararının bozulmasına karar vermiştir.

Aynı yönde Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 13.11.2013 tarihli, 2013/5554 E. 2013/26174 K. sayılı kararına göre;

“Evlilik, ölümle veya boşanma yahut da iptal kararıyla sona ermiş ise, Türk Medeni Kanunu’nun 194. maddesinin "aile konutuna" sağladığı koruma da sona erer ve diğer eşin rızası alınmadan yapılan tasarruf işlemi yapıldığı andan itibaren geçerlilik kazanır. Dava konusu taşınmazın maliki olan davalı eş O.K. ile davacı eş G. K.30.11.2012 tarihinde kesinleşen Buldan Asliye Hukuk (Aile) Mahkemesinin 2011/33 esas ve 2012/302 karar sayılı ilamı ile boşanmıştır. Evlilik boşanma ile sona erdiğine göre dava konusu taşınmaz aile konutu olmaktan artık çıkmıştır. Bu husus gözetilerek ipoteğin kaldırılması yönünden konusuz kalan dava hakkında "karar verilmesine yer olmadığına" şeklinde karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde kabulü doğru görülmemiştir.” denmek suretiyle karar tesis edilmesini bozma sebebi yapmıştır.

Yine aynı yönde Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 04.03.2021 tarihli, 2021/264 E. 2021/1972 K. sayılı kararına göre; 

“Aile konutu ile ilgili malik olmayan eş yararına getirilen koruma malik eş sağ iken başlayıp (TMK m. 194), malik eşin ölümünden sonra da devam eder. Geçerli bir işlemin olmadığının kabul edildiği hallerde, malik olan eşin ölümünün bu işleme hukukilik kazandırması düşünülemez. Malik olmayan eşin bu davayı açmaktaki hukuki yararının malik eşin ölümünden sonra da devam etmekte olduğu açık olduğundan evlilik ölümle sona erdiğinden bahisle davanın konusuz kaldığını söylemek de mümkün değildir (YHGK esas 2017/2-2906, karar 2017/1723, tarih 13.12.2017). Bu anlamda malik eşin dava açılmadan önce veya dava açıldıktan sonra ölmesinin herhangi bir önemi bulunmamaktadır. Önemli olan, tasarruf işlemi sırasında evlilik birliğinin varlığı ve malik olmayan eşin tasarruf işlemine açık rızasının bulunup bulunmadığıdır. Açıklanan sebeplerle mahkemece tarafların gösterdiği deliller bir bütün halinde değerlendirilip sonucu uyarınca esas hakkında bir karar verilmesi gerekirken, malik eşin dava açılmadan önce vefat ettiği, evliliğin ölümle sona erdiği, taşınmazın aile konutu niteliğinin ortadan kalktığı, davacının korunan bir yararının kalmadığından bahisle karar verilmesine yer olmadığına şeklinde karar verilmesi doğru görülmemiş ve hükmün bozulması gerekmiştir.” denmek suretiyle ilk derece mahkemesi kararının bozulmasına karar vermiştir.

Netice olarak; Elbette Anayasa m.41 uyarınca “Aile” her ne kadar Türk toplumunun temelini oluştursa da, TMK m.194 hükmünün aile konutuna sağladığı korumanın yalnızca evlilik birliği içerisinde geçerli olduğunu ve evlilik birliği sona erdikten sonra bir hüküm ifade etmediğini, aile konutunun maliki olan eşin yapacağı mülkiyetin devri ve sınırlı ayni hak kurulmasına ilişkin tasarruf işlemlerinin geçersizliğini malik olmayan eşin ancak evlilik birliği devam ettiği sürece isteyebileceğini belirtmek isteriz.

 

 

[1] Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 12.04.2012 Tarihli ve E. 2012/ 6026 K. 2012/9368 sayılı kararı.