Prof. Dr. Ersan Şen
Alperen Gözükan
Hayasızca Hareketler Suçu Kapsamında Teşhircilik Fiili
13.06.2022 / Prof. Dr. Ersan Şen, Stj. Av. Alperen Gözükan
Bu çalışmada, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 225. maddesinde düzenlenen “hayasızca hareketler” suçunun fiil unsurlarından olan, “teşhircilik” fiilinin anlam ve kapsamı açıklanacaktır. Esasen kanun koyucu hayasızca hareketler suçu kapsamında iki seçimlik hareket düzenlemiştir. Genel ahlakın bir hukuki yarar olarak gözetilmesi amacıyla, alenen, yani belirli olmayan ve birden fazla kişi tarafından algılanabilir şekilde cinsel ilişkide bulunmak veya teşhircilik yapmak, hayasızca hareketler suçunun iki seçimlik hareket tipini oluşturmaktadır. Aşağıda; teşhircilik fiilinden bahsedilirken, konu ile ilgisi olması bakımından alenen cinsel ilişkide bulunmaya da yer verilecektir.
1. Genel Açıklamalar
Türk Ceza Kanunu’nun “Hayasızca hareketler” başlıklı 225. maddesine göre; “Alenen cinsel ilişkide bulunan veya teşhircilik yapan kişi, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır”.
Madde gerekçesinde; “Madde metninde, toplumun sahip bulunduğu ortak edep (ar ve haya) duygularının, edep törelerinin ihlali, incitilmesi ve her ne suretle olursa olsun edep ve ahlak temizliğine alenen saldırı niteliği taşıyan hareketler, tutum ve davranışlar ve takınılan durumlar suç olarak tanımlanmıştır.
Bu hükme göre, genel olarak edep ve iffete saldırı niteliği taşıyan davranışlar, suç oluşturmaktadır. Böylece, halkın ar ve haya duygularının, toplumun ortak edep ve ahlak temizliğinin korunması amaçlanmıştır. Bu suretle toplum kültürünün önemli bir kısmını oluşturan edep, iffet, ar ve haya duyguları, edep töreleri korunmakta ve bu değerlere saldırı niteliği taşıyan hareketler yasaklanmaktadır.
Hayasızca hareketlerin cezalandırıldığı bu suç tanımında, bu kavrama açıklık getirmek amacıyla, ‘alenen cinsel ilişkide bulunmak’ ve ‘teşhircilik’ ifadeleri kullanılmıştır. Madde metninde geçen cinsel ilişki, cinsel arzuların tatmini amacına yönelik her türlü davranışı ifade etmektedir. Teşhirciliğin konusu, kişinin cinsel organlarından ibaret değildir. Vücut bölgelerinin, madde metniyle korunması amaçlanan hukuki değeri ihlal niteliğindeki teşhiri, bu suçun oluşumuna neden olacaktır.
Bu davranışların suç oluşturabilmesi için, alenen gerçekleşmesi gerekir. Aleniyet için aranan ölçüt, gerçekleştiği koşullar itibarıyla fiilin belirli olmayan ve birden fazla kişiler tarafından algılanabilir olmasıdır” açıklamalarına yer verilmiştir.
Kanun koyucu; şikayete bağlı olmayan bu suçla, halkın ar ve haya duygularının, toplumun ortak edep ve ahlak temizliğinin korunmasını, toplumun sahip olduğu bu duygulara saldırı teşkil edecek hareketlerin önlenmesini hedeflemektedir[1].
2. “Teşhircilik” Fiili
Türk Dil Kurumu’na göre “göstermecilik, sergilemecilik” anlamlarına gelen teşhircilik, ahlak, ar ve haya duygularını incitecek şekilde belirsiz kişi veya kişilere vücudun mahrem bölgelerinin gösterilmesi olarak anlaşılmaktadır[2].
Yargıtay 18. Ceza Dairesi’nin 18.06.2019 tarihli, 2017/5100 E. ve 2019/10738 K. sayılı kararında; “TCK’nın 225. maddesinde düzenlenen ‘Hayasızca Hareketler’ suçunda; ‘alenen cinsel ilişkide bulunmak’ veya ‘teşhircilik’ suçun unsurları olarak tanımlanmaktadır. Toplum kültürünün önemli bir kısmını oluşturan edep, iffet, ar ve haya duyguları ile edep törelerini korumayı amaçlayan ve bu değerlere saldırı niteliği taşıyan hareketleri yasaklayan sözkonusu Kanun maddesindeki teşhircilik; kişinin cinsel tatmine ulaşabilmek için cinsel organı veya madde metniyle korunması hedeflenen değerleri incitecek şekilde vücut bölgelerini alenen göstermesidir.” açıklamalarına yer verilerek, TCK m.225’in gerekçesinde yer alan tanımla aynı doğrultuda bir tanım yapılmıştır[3].
Hangi eylemlerin teşhircilik kapsamında kaldığı konusunda Kanunda belirlilik bulunmamaktadır. Edep, haya, ar kavramları; ülkelerin örf, adet ve ahlak anlayışlarına göre farklılık gösteren, aynı ülkede dahi fiilin yapıldığı yöre veya mekana göre değişiklik gösterebilen kavramlardır. Bu kavramlardan ne anlaşılması gerektiğini, dolayısıyla TCK m.225 uyarınca sorumluluğun doğup doğmayacağını, hakim somut olayın şartlarına göre belirleyecektir.
Madde gerekçesi; teşhirciliğin kişinin sadece cinsel organlarının teşhirinden ibaret olmadığını belirterek, vücut bölgelerinin halkın ar ve haya duygularına veya toplumun ortak edep ve ahlak temizliğine alenen saldırı teşkil edecek şekilde teşhir edilmesi halinde de bu suçun gündeme geleceğini belirtmektedir. Buna karşılık doktrinde teşhircilik; cinsel arzuların tatminine yönelik olan, ahlaka, terbiye ve nezaket kurallarına aykırı, edep duygularını inciten, iffetsiz davranış olarak ifade edilmektedir[4]. Bir başka ifadeyle; fiilin teşhircilik kapsamında değerlendirilebilmesi için, cinsel nitelikte ve kişinin cinsel organının dahil olması gerekmektedir[5].
Kanaatimizce; Kanunda teşhircilik kavramından ne anlaşılması gerektiği ifade edilmemişse de, “cinsel ilişkide bulunan veya teşhircilik yapan” ifadeleri aynı maddede seçimlik hareketler olarak düzenlenerek, bu iki fiilin aynı haksızlık derecesinde olduğu ortaya koyulmaktadır. Bu durumda; teşhircilik fiilinin de cinsel içerikli olması gerektiği, dolayısıyla giyilen kıyafet sebebiyle bacağın, kolun, göbeğin gösterilmesi değil, cinsel uzuvların alenen teşhirinin, teşhircilik fiilinin konusunu oluşturacağı sonucuna ulaşılmakta, ancak bu şekilde maddede yazan seçimlik hareketler arasında bir denge kurulabilmektedir. Bu yaklaşım, hükümle korunan hukuki değerle de bağdaşmaktadır. Bu nedenle; cinsel organların dahil olmadığı, sadece vücudun diğer bölgelerinin gösterilmesi, bu kapsamda dekolteli elbise giyilmesi teşhircilik kapsamında değerlendirilmemelidir.
Ayrıca, kişilerin giyecekleri kıyafetleri kendilerinin belirleme hak ve özgürlüğü bulunmaktadır. Son çare olan Ceza Hukuku, kişilerin neyi nasıl giyeceklerine karışmamalıdır. Demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti topraklarında, kimse, kişilerin giydikleri kıyafete, kendi ahlak veya din anlayışına dayanarak müdahale edemez; bu müdahalelerin devlet eliyle gerçekleştirilmesi ise ihtimal dahilinde değildir. Bu özgürlüğün sınırının, yalnızca cinsel uzuvların teşhiri olduğunu belirtmek gerekir[6].
3. Cinsel Taciz Suçu ile Teşhircilik Arasındaki İlişki
Bir görüşe göre, fiilin teşhircilik suçu kapsamında değerlendirilebilmesi için, gerçekleştirilen fiil belirli kişi veya kişilere yönelmemelidir; aksi takdirde cinsel taciz suçu gündeme gelecektir. Nitekim Ceza Kanununa göre teşhir suretiyle cinsel taciz suçu ile TCK m.225’de düzenlenen hayasızca hareketler suçunda bahsi geçen teşhircilik arasındaki fark, teşhirin aleniyet unsuru ile yöneldiği kişi bakımındandır[7]. Çünkü TCK m.225 açısından teşhirin belirli bir kişiye yönelik olarak gerçekleştirilmemesi gerekir. Teşhirin belirli bir kişiye yönelik olması durumunda hayasızca hareketler suçundan değil, TCK m.105/2-e’de yer alan teşhircilik suretiyle cinsel taciz suçundan bahsedilir[8].
Yargıtay 18. Ceza Dairesi’nin 02.07.2020 tarihli, 2019/4669 E. ve 2020/8524 K. sayılı kararında; “… cinsel amaçlı hareketlerin doğrudan mağduru hedef alarak gerçekleştirilmiş olması halinde cinsel taciz suçunun sübut bulması karşısında, eylemin mağduru hedef almadan ve alenen gerçekleştirilmesi halinde TCK’nın 225. maddesinde düzenlenen hayasızca hareketler suçunun oluşacağı dikkate alındığında, somut olayda, mağdurların soruşturma aşamasında, sanığın cinsel organını açmış vaziyette kendilerine baktığını belirtmelerine karşın, kovuşturma evresinde ‘cinsel organını çıkarmış oynuyordu’ şeklinde beyanda bulundukları anlaşılmakla, mağdurların ifadeleri arasındaki çelişkinin giderilerek, sanığın eylemini doğrudan mağdurları hedef alarak gerçekleştirip gerçekleştirmediğinin belirlenmesi ve sonucuna göre hüküm kurulması gerektiği gözetilmeden, eksik inceleme ve Kanuna uygun olmayan gerekçeyle sanık hakkında yazılı şekilde karar verilmesi…” bozma gerekçesi yapılmıştır. Karara göre; fiilin belirli bir kişiye yönelik gerçekleştirilmesi halinde hayasızca hareketler suçu değil, cinsel taciz suçu gündeme gelmektedir[9].
Bununla birlikte Yargıtay 14. Ceza Dairesi’nin 31.05.2016 tarihli, 2014/5613 E. ve 2016/5320 K. sayılı kararında; “…su kanalı boyunca yürüdükleri sırada kendilerini takip eden sanığın, pantolonunun fermuarını açıp cinsel organını bir anlık mağdurlara gösterme şeklindeki eyleminin bu haliyle TCK’nın 105. maddesinde öngörülen zincirleme şekilde cinsel taciz ve 225. maddesinde yer alan alenen hayasızca harekette bulunma suçlarını oluşturduğu; tek eylemle birden fazla suçun oluşmasına yol açması nedeniyle sanık hakkında TCK′nın 44. maddesi uyarınca fikri içtima kuralları gereğince bu suçlara ilişkin en ağır cezayı öngören 105. maddesinin uygulanması gerektiği…” açıklamasıyla, fiilin belirli kişilere yönelmesi halinde de hayasızca hareketler suçunun oluştuğuna karar verilmiştir[10].
31.05.2016 tarihli Yargıtay 14. Ceza Dairesi kararı isabetlidir. Teşhir suretiyle cinsel taciz suçunu oluşturan fiilin (örneğin, cinsel organın gösterilmesi) alenen icrası halinde, TCK m.225’de yer alan teşhircilik fiili de işlenmiş olur. Tek bir fiili ile aynı kişiye karşı farklı suçların oluşmasına sebep olan fail; fikri içtima müessesini düzenleyen TCK m.44 gereğince, bu suçlardan cezası en ağır olanından sorumlu tutulmalıdır. Aşağıda açıklayacağımız üzere; aleniyet, gerçekleştirilen fiilin başkaları tarafından görülebilir olması ile ilgili olup, fiilin yöneldiği kişi sayısına bağlı değildir. Fiil belirli kişi veya kişilere karşı, alenen görülebilir bir yerden gerçekleştirilmişse, hayasızca hareketler suçu da oluşmaktadır. Bu gerekçelerle 02.07.2020 tarihli Yargıtay 18. Ceza Dairesi kararında yer alan, mağduru hedef alma kriterine göre suçun hukuki tavsifinin yapılması açıklamasına katılmamaktayız.
4. Yargıtay Kararlarında Teşhircilik Fiili
Yargıtay’a göre; sanığın cinsel organını çıkararak yolda yürümesi[11], parkta alenen cinsel organın gösterilmesi[12], okula girmek üzere olan katılana pantolonun fermuarını açıp cinsel organın gösterilmesi[13], araç içinde mastürbasyon yapılması[14], balkona çıplak şekilde çıkılması[15], cadde üzerinde göğüslerin açılması[16], sanığın evinde perdesi açık olan cam kenarında, çekyat üzerinde çıplak şekilde mastürbasyon yapması[17], sanığın evinin sokağa bakan penceresinin önünde, herkesin göreceği şekilde soyunması[18], sanığın umumi yolun kenarında belirli bir kişiyi hedef gözetmeksizin cinsel organını çıkartıp ihtiyacını gidermesi[19], herkes tarafından görülmeye elverişli yol ayırımında, sanığın diğer sanık ile cinsel arzularını tatmin amacına yönelik yoğun cinsel davranışları gerçekleştirmesi[20], sanığın ara sokakta cinsel organını mağdura göstermesi[21], çıplak şekilde siteye ait ortak havuza girilmesi[22], sanıkların cadde üzerinde göğüslerini açarak yürümesi[23], sanığın evin perdelerini açarak çıplak şekilde evde dolaşması[24], sanığın katılanlara ait ikametgahın önünde bulunan ve herkese açık olan park yerinde, soyunarak edep yerlerini yıkaması[25], katılanın yolda yürüdüğü sırada, sanığın pantolonunun önü açık bir şekilde katılanın önüne çıkıp, cinsel organını göstererek ‘Nasıl büyük mü, küçük mü?’ demesi ve katılanın korkarak olay yerinden kaçması üzerine sanığın, katılanın arkasından cinsel organını elinde tutarak koşması[26], sanığın parkta katılanların bulunduğu sırada onlara dönerek ve herkesin göreceği şekilde mastürbasyon yapması[27] eylemleri teşhircilik olup, hayasızca hareketler suçu gerçekleşmektedir. Görüldüğü üzere, Yargıtay’ın suç olarak kabul ettiği fiiller, cinsel organların teşhir edildiği fiillerden ibarettir.
Bununla birlikte Yargıtay; sanığın yol kenarında sıkışması sebebiyle idrar yapması[28], sanığın mini etek giymesi[29], pantolonunun fermuarı ile oynaması[30], erkek sanığın kadın kıyafeti giymesi[31] fiillerinin teşhircilik kapsamında olmadığını, dolayısıyla hayasızca hareketler suçunun oluşmadığını kabul etmektedir. Dolayısıyla, cinsel arzuların tatmini için gerçekleştirilmeyen fiiller teşhircilik kapsamında değerlendirilmemiştir.
Toplum içinde açıkça hareket etmediği sürece, ihtiyaç nedeniyle tuvaletini yapacak ölçüde cinsel uzvunu çıkaran ve teşhir etme gayretinde olmayıp aksine gizlemeye çalışan kişinin (çevreyi kirletme nedeniyle gündeme gelecek kabahat sorumluluğundan bağımsız olarak) fiili teşhircilik suçu bakımından tipik değildir. Failin teşhircilik kastı olmadığı gibi, bu harekette aranan aleniyet de gerçekleşmemektedir. Nitekim Yargıtay 4. Ceza Dairesi; 01.12.2010 tarihli, 2008/20449 E. ve 2010/19861 K. sayılı kararında bu yönde bir görüş ortaya koymuştur.
5. Aleniyet Unsuru
Hayasızca hareketler suçunun oluşabilmesi için, gerçekleştirilen teşhircilik fiilinin aleni olması gerekmektedir. Aleniyet belirsiz sayıda kişiye karşı eylemin gerçekleştirilmesini ifade etmektedir. Hareketin başka kişiler tarafından görülebilir olması yeterli olup, görülmesi şart değildir. Uygulamada herkese açık umumi yerler ile herkesin girebileceği yerler aleni kabul edilmektedir. Aleni olan yerin tespitinde kriter olarak, o yerin herkesin girip çıkabileceği yer olup olmadığı dikkate alınmaktadır.
Aleniyetten ifade edilmek istenen, fiilin gerçekleştirildiği yerin alenen görülebilmesi ile ilgilidir. Buna göre; fiil aleni bir yerde gerçekleştirildiğinde (örneğin, sokakta veya meydanda) bu şart sağlandığı gibi, aleni yerde gerçekleştirilmemekle birlikte, aleni olan yerlerden görülebiliyorsa bu şart gerçekleşmiş sayılacaktır[32]. Örneğin; bir çiftin evin içinde, fakat aleni yer olan sokağa veya yola bakan camın önünde gerçekleştirdiği cinsel ilişkide aleniyet şartı gerçekleşmektedir. Ev aleni yer olmasa da, gerçekleştirilen fiil aleni yer olan sokak veya yoldan görülebilmektedir. Bununla birlikte; failin önlem almasına rağmen, kişilerin kendi çabaları ile teşhircilik kapsamında kalan fiili görmeleri halinde, aleniyet şartı gerçekleşmemektedir.
Esasen kanun koyucu aleniyeti cinsel ilişkide bulunmada aramıştır. “Alenen cinsel ilişkide bulunan” diyerek, iki insan arasında gerçekleşen ve cinsel münasebet kapsamında sayılan fiillerin aleni olması, yani başkaları tarafından görülebilirliğini ve ulaşılabilirliğini aramıştır. Aleniyet teşhircilik bakımından özel olarak ifade edilmeyip, kanun koyucu burada “veya teşhircilik yapan” diyerek, “aleniyet” unsuruna burada açıkça yer vermemiştir. Ancak teşhirciliğin doğası gereği aleni olduğunun kabulünden hareketle, cinsel organını teşhir eden kişinin bunu kapalı bir mekanda ve yalnızken değil, bunu başkaları tarafından görülebilir ve ulaşılabilir şekilde yapması gerekir. Bu yönü ile aleniyetin teşhircilik yapmada da arandığı söylenebilir. Belirli olmayan ve birden fazla kişi tarafından algılanabilir hareketlerde, aleniyetin veya teşhirciliğin doğasında bulunan aleniliğin gerçekleştiği kabul edilmelidir.
6. Değerlendirme
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 225. maddesinde düzenlenen hayasızca hareketler suçunun fiil unsurlarından olan teşhircilik, cinsel bölgelerin dahil olduğu fiilleri ifade eder. Bu kabul, kanun koyucunun iradesine daha uygundur. Yargıtay’ın da teşhircilik kapsamında değerlendirdiği fiiller, sadece cinsel organların dahil olduğu fiillerdir.
“Hayasızca hareketler” madde başlığını taşıyan TCK m.225’te tanımlanan iki seçimlik harekette özel kast, yani saik aranmadığından, bu seçimlik hareketlerden birisi ile işlenmesi ile mümkün olan hayasızca hareketler suçu genel kastla işlenmeye müsaittir.
Yukarıda belirttiğimiz bir kararında Yargıtay, mini etek giyilmesinin bu suçu oluşturmayacağına karar vermiştir. Cinselliğin ve giyinme tarzlarının, ahlak sorunu olmaktan ziyade özgürlük olarak kabul edildiği günümüzde, kişilerin toplumun genel ar ve haya duyguları gibi soyut, belirli olmayan dayatmalarına uygun davranmasını beklemenin, buna aykırılığı Ceza Hukuku konusuna dahil etmenin, hukuk devletinde kabulü mümkün değildir.
Temel hak ve özgürlükler, diğer kişilerin hak ve özgürlük alanlarına müdahale teşkil etmedikçe hukuken korunmaya değerdir. Bu kapsamda, cinsel uzuvların teşhir edilerek toplum içinde dolaşılması, insanlarda rahatsızlık, huzursuzluk oluşturmakla birlikte; gelinen aşamada “genel ahlak” şeklinde ifade edilen kavramın somutlaşabildiği bir konu olan cinselliğin, toplum içinde alenen görülmesi hukuk tarafından müeyyideye tabi tutulabilecektir. Bu sebeple; sadece cinsel uzuvların alenen teşhir edilmesi, TCK m.225 kapsamında değerlendirilmeli, kişilerin mini etek veya farklı tarzlarda dekolteli elbise giymesi Ceza Hukuku kapsamında yaptırıma tabi tutulmamalıdır. Bireyin yaşam tarzına ve buna ilişkin tercihlerine karışılmamalıdır. Nitekim kanun koyucu; cebir veya tehdit kullanarak veya hukuka aykırı başka bir davranışla, bir kimsenin inanç, düşünce veya kanaatlerinden kaynaklanan yaşam tarzına ilişkin tercihlerine müdahale edilmesini veya bunları değiştirmeye zorlanmasını suç olarak tanımlamıştır (TCK m.115/3).
[1] Hasan Tahsin Gökcan- Mustafa Artuç, Türk Ceza Kanunu Şerhi, 5. Cilt, Adalet Yayınevi, Ankara 2021, s.7507.
[2] bkz. https://sozluk.gov.tr/; bununla birlikte, TDK’ya göre, “ar” sözcüğü, “utanma, utanç duyma”; “haya” sözcüğü, “utanma duygusu, utanç, utanma, sıkılma”; “edep” sözcüğü, “toplum töresine uygun davranma, iyi ahlak, incelik, terbiye” anlamlarına gelmektedir.
[3] Yargıtay 18. Ceza Dairesi’nin 07.11.2018 tarihli, 2016/16129 E. ve 2018/14579 K. sayılı kararında; “Teşhircilik ise, sözlük anlamı olarak göstermecilik, sergileyicilik manasına gelmekle birlikte maddedeki anlam itibariyle ahlak, ar ve haya duygularını incitecek şekilde belirsiz bir veya birkaç kişiye vücudun mahrem bölgelerini göstermektir.” açıklamalarına yer vermiştir.
[4] Mehmet Emin Artuk- Ahmet Gökcen- Caner Yenidünya, Türk Ceza Kanunu Şerhi, 4.Cilt, Adalet Yayınevi, 2. Baskı, Ankara 2014, s.6572.
[5] Gökcan-Artuç, a.g.e., s.7508.
[6] “Medeni örtünmenin sınırı müstehcenliktir. Kimse, medeni örtünme görüntüsü altında, genel adap ve ahlaka aykırı olacak, toplumun ar ve haya duygularını rencide edecek bir biçimde örtünme hakkına sahip değildir. Uygar toplumlarda, edepli ve estetik örtünmenin, süslenmenin ölçüsü modadır”. bkz. Zeki Hafızoğulları, “Örtünme ve Yasak”, AÜHFD, 57 (1) 2008, s.291.
[7] Z. Özen İnci, “Yargıtay Kararları Işığında Hayasızca Hareketler Suçu (TCK m.225)” İKÜHFD, 16 (2) 2017, s.21.
[8] Mahmut Koca- İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Adalet Yayınevi, 7. Baskı, Ankara 2020, s.384.
[9] Aynı yönde bkz. Yargıtay 18. Ceza Dairesi’nin 09.04.2019 tarihli, 2017/3143 E. ve 2019/7014 K. sayılı kararı; Yargıtay 12. CD.’nin 09.11.2012 tarihli, 2011/11526 E. ve 2012/11096 K. sayılı kararı (Kaynak: Artuk-Gökcen-Yenidünya, a.g.e., s.6580).
[10] Aynı yönde bkz. Yargıtay 14. CD.’nin 05.11.2015 tarihli, 2013/9892 E. ve 2015/10268 K. sayılı kararı; Yargıtay 14. CD.’nin 11.06.2015 tarihli, 2013/7040 E. ve 2015/7099 K. sayılı kararı.
[11] Yargıtay 4. CD.’nin 11.03.2021 tarihli, 2020/14563 E. ve 2021/8956 K. sayılı kararı.
[12] Yargıtay 18. CD.’nin 09.04.2019 tarihli, 2017/3143 E. ve 2019/7014 K. sayılı kararı.
[13] Yargıtay 18. CD.’nin 27.11.2018 tarihli, 2016/14896 E. ve 2018/15871 K. sayılı kararı.
[14] Yargıtay 18. CD.’nin 03.05.2018 tarihli, 2016/8697 E. ve 2018/6722 K. sayılı kararı.
[15] Yargıtay 14. CD.’nin 15.06.2017 tarihli, 2014/11208 E. ve 2017/3371 K. sayılı kararı.
[16] Yargıtay 14. CD.’nin 05.06.2012 tarihli, 2011/11650 E. ve 2012/6365 K. sayılı kararı (Kaynak: Gökcan-Artuç, a.g.e., s.7509).
[17] Yargıtay 14. CD.’nin 13.09.2012 tarihli, 2011/8620 E. ve 2012/8420 K. sayılı kararı (Kaynak: Gökcan-Artuç, a.g.e., s.7509).
[18] Yargıtay 14. CD.’nin 07.10.2013 tarihli, 2012/4442 E. ve 2013/3578 K. sayılı kararı (Kaynak: Artuk-Gökcen- Yenidünya, a.g.e., s.6578).
[19] Yargıtay 14. CD.’nin 27.10.2015 tarihli, 2014/7085 E. ve 2015/9888 K. sayılı kararı.
[20] Yargıtay 14. CD.’nin 08.05.2013 tarihli, 2012/9596 E. ve 2013/5590 K. sayılı kararı (Kaynak: Artuk-Gökcen-Yenidünya, a.g.e., s.6578).
[21] Yargıtay 14. CD.’nin 11.06.2015 tarihli, 2013/7040 E. ve 2015/7099 K. sayılı kararı.
[22] Yargıtay 14. CD.’nin 05.12.2013 tarihli, 2012/4224 E. ve 2013/12761 K. sayılı kararı (Kaynak: Artuk-Gökcen-Yenidünya, a.g.e., s.6579).
[23] Yargıtay 14. CD.’nin 23.05.2012 tarihli, 2011/13152 E. ve 2012/5866 K. sayılı kararı (Kaynak: Artuk-Gökcen- Yenidünya, a.g.e., s.6583).
[24] Yargıtay 14. CD.’nin 18.06.2012 tarihli, 2011/10536 E. ve 2012/7759 K. sayılı kararı (Kaynak: Artuk-Gökcen-Yenidünya, a.g.e., s.6583).
[25] Yargıtay 4. CD.’nin 22.10.2018 tarihli, 2014/25483 E. ve 2018/17868 K. sayılı kararı.
[26] Yargıtay 18. CD.’nin 28.09.2016 tarihli, 2016/8933 E. ve 2016/15060 K. sayılı kararı.
[27] Yargıtay 14. CD.’nin 16.12.2013 tarihli, 2012/873 E. ve 2013/13300 K. sayılı kararı.
[28] Yargıtay 4. CD.’nin 01.12.2010 tarihli, 2008/20449 E. ve 2010/19861 K. sayılı kararı (Kaynak: Artuk-Gökcen-Yenidünya, a.g.e., s.6585).
[29] Yargıtay 14. CD.’nin 27.03.2013 tarihli, 2012/4780 E. ve 2013/3448 K. sayılı kararı (Kaynak: Artuk-Gökcen-Yenidünya, a.g.e., s.6579).
[30] Yargıtay 14. CD.’nin 09.10.2012 tarihli, 2011/12573 E. ve 2012/9706 K. sayılı kararı (Kaynak: Artuk-Gökcen-Yenidünya, a.g.e., s.6580).
[31] Yargıtay 14. CD.’nin 16.11.2012 tarihli, 2012/9585 E. ve 2012/11508 K. sayılı kararı (Kaynak: Artuk-Gökcen-Yenidünya, a.g.e., s.6581).
[32] Yargıtay 14. Ceza Dairesi’nin 13.09.2012 tarihli, 2011/8620 E. ve 2012/8420 K. sayılı kararında; “Dosya içeriği itibarıyla oluşa göre, sanığın evinde perdesi açık cam kenarındaki çekyatın üzerinde çıplak vaziyette mastürbasyon yapma eylemini, yakınanın ve herkesin görebileceği surette alenen gerçekleştirdiği anlaşılmış bulunması karşısında, eyleminin TCK m.225/1’de öngörülen alenen teşhircilik suçunu oluşturduğu gözetilmeden beraat kararı verilmesi…” bozma gerekçesi yapılmıştır. Buna göre, herkesin görebileceği şekilde eylemin icra edilmesinin aleniyet şartını sağladığı belirtilmektedir.