Prof. Dr. Ersan Şen
Sanığın Sorgu ve Savunma için Duruşmada Hazır Bulunma Hakkı
14.08.2021 / Prof. Dr. Ersan Şen, Stj. Av. İrem Şen
Savunma hakkı, adil/dürüst yargılanma hakkının bir parçası olup kısıtlanamaz. Savunma hakkı başta Anayasa ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun çeşitli hükümlerinde öngörülmüş olup, hem Anayasa Mahkemesi’nin ve hem de İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’nin kararlarına konu yargılamalarda savunma hakkının önemine işaret edilmektedir. Sanığın savunma hakkının korunması vasıtalarından birisi, duruşmada sanığın sorgusunun yapılmasıdır.
Bu yazımızda, sanığın duruşmada hazır bulunması ve hazır bulunan sanığın sorgusunun yapılmasının adil/dürüst yargılanma hakkı bakımından önemi açıklanacaktır.
“Hak arama hürriyeti” başlıklı Anayasa m.36’ya göre; “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma hakkına sahiptir”.
Soruşturma evresinde sanığın ifadesinin alınmasından farklı olarak, duruşmada sanığın sorgusunun yapılmasında temel amaç sanığın kendisini savunmasını sağlamaktır[1]. Aksi halde; savunulmayan bir iddia hüküm olabilecek[2] ve sanığın savunması alınmaksızın yapılan yargılama, adil/dürüst yargılanma hakkının ihlaline yol açacaktır.
Anayasa Mahkemesi İkinci Bölümü’nün 13.10.2020 tarihli Murat Tezel kararına göre; “Başvuru konusu olayda başvurucuya; hem Mahkemece hem de Bölge Adliye Mahkemesince duruşma davetiyesi tebliğ edilmiş, başvurucu mazeret belirtmeksizin her iki duruşmaya da katılmamıştır. Mahkemece yapılan duruşmada kamu davasının düşürülmesi kararı verilmiştir. Müştekinin istinaf kanun yoluna başvurması nedeniyle Bölge Adliye Mahkemesince duruşma açılarak yargılama yapılmıştır. Bölge Adliye Mahkemesince yapılan duruşmada başvurucunun müdafii hazır bulunmuş ancak başvurucu duruşmaya katılmadığı takdirde yokluğunda karar verileceğinin bildirildiği açıklamalı davetiye tebliğine rağmen yine duruşmaya mazeret bildirmeksizin katılmamıştır. Bölge Adliye Mahkemesince başvurucunun müdafiinin yer alarak beyanda bulunduğu duruşmada adli para cezasına mahkumiyetine kesin olarak karar verilmiştir. Başvurucuya iddianamenin tebliğ edildiği, hakkındaki suçlamalardan haberdar edildiği, savunma için gerekli hazırlıkları yapabileceği zamanın verildiği, duruşma günlerinden haberdar edildiği konusunda bir şüphe bulunmamakla birlikte başvurucunun savunması alınmadan hakkında mahkumiyet kararı verilmiştir. Yargılamanın hiçbir aşamasında mahkeme huzurunda bizzat savunma yapmadan adli para cezasına mahkumiyetine kesin olarak karar verilmesi başvurucunun savunma hakkının ihlal edilmesi sonucunu doğurmuştur”[3]. Yüksek Mahkeme bu kararında; “İddiaya karşı savunma imkanı tanınmadığı sürece adil muhakeme yapılması mümkün olmaz.”[4] diyerek, sanığın savunma hakkını adil/dürüst yargılanma hakkının bir parçası olarak değerlendirmektedir. Ayrıca, savunma hakkının kullanılması ve bu hakkın kullanılmasının kolaylaştırılması “silahların eşitliği” ilkesinin de bir gereğidir[5].
Sanığın savunma hakkı Ceza Muhakemesi Kanunu’nda güvence altına alınmış ve duruşmada sorgusu yapılmayan sanık hakkında mahkumiyet hükmü kurulamayacağı öngörülmüştür. “Sanığın duruşmada hazır bulunmaması” başlıklı CMK m.193/1’e göre; “Kanunun ayrık tuttuğu haller saklı kalmak üzere, hazır bulunmayan sanık hakkında duruşma yapılmaz. Gelmemesinin geçerli nedeni olmayan sanığın zorla getirilmesine karar verilir”. Bu hükmün gerekçesine göre; sanığın hazır bulunmadığı bir duruşma, “kovuşturma evresinin sözlülüğü” ile “tartışmalı olması” ilkelerine aykırıdır. Kural; sanığın duruşmada hazır bulunması ve sorgusunun yapılması olduğundan, sanık gelmemesinin geçerli nedenlerini ispat edemezse sanığın hazır bulundurulmasına karar verilebilecektir. CMK m.193, hazır bulunan sanığın sorgusunun yapılabileceğinden hareketle “yüzyüzelik” ve “doğrudan doğruyalık” ilkeleri için önemlidir[6]. Bir doktrin çalışmasında hakimler karşılarında olan sanıklarla yüzyüze temas kurmalarının kanaatlerinin oluşmasında katkı sağladığını ve dolayısıyla “yüzyüzelik” ilkesinin adil/dürüst yargılanma hakkı bakımından önemli bir rol oynadığını belirtmişlerdir[7].
Müstakar Yargıtay uygulamasında CMK m.193/1, “sanık olmaksızın yargılama olmaz” ilkesinin de bir yansıması olarak kabul edilmektedir[8].
CMK m.193/2’ye göre; “Sanık hakkında, toplanan delillere göre mahkumiyet dışında bir karar verilmesi gerektiği kanısına varılırsa, sorgusu yapılmamış olsa da dava yokluğunda bitirilebilir”. CMK m.193/2 uyarınca; duruşmada sanık hakkında mahkumiyet kararı verilmeyecekse, sanığın sorgusu yapılmadan sanık hakkında karar verilebilir. Bu maddenin gerekçesine göre; CMK m.193 sanığın lehinedir ve gereksiz yere davanın uzamasını önlemektedir. Hükmün değişiklik gerekçesinde; sanık hakkında mahkumiyet dışında bir karar verileceği hallerde, davanın gereksiz yere uzamaması için sanığın sorgusu yapılmadan da davanın bitirilmesinin mümkün olabileceği ifade edilmiştir.
“Sanığın yokluğunda duruşma” başlıklı CMK m.195’e göre; “Suç, yalnız veya birlikte adli para cezasını veya müsadereyi gerektirmekte ise; sanık gelmese bile duruşma yapılabilir. Bu gibi hallerde sanığa gönderilecek davetiyede gelmese de duruşmanın yapılacağı yazılır”. Kural olarak sanık duruşmada hazır bulunmak zorunda olsa da, eğer sanığa itham edilen suç veya suçlar yalnız veya birlikte adli para cezasını veya müsadereyi gerektiriyorsa duruşmanın yapılması için sanığın hazır bulunmasına gerek yoktur[9]. CMK m.195’i doğru anlamak gerekir, çünkü hükümde öngörülen “sanık gelmese bile duruşma yapılabilir” ibaresi uygulamada “sanığın yokluğunda dava bitirilebilir” gibi anlaşılmakta, ancak hükmün lafzına ve sistematiğine bakıldığında sadece sanığın yokluğunda duruşma yapılabilmesindenbahsedilmektedir[10]. Kanun koyucu CMK m.195 uyarınca sanığın yokluğunda davanın bitirilebilmesinden bahsetse idi, ya bunu açıkça kaleme alırdı ya da CMK m.195’i, Kanunda “Duruşma” başlığının altında değil “Duruşmanın Sona Ermesi ve Hüküm” başlığının altında düzenlerdi[11].
CMK m.195 ve m.193 hükümleri uyarınca sanığın yargılamada hazır bulunması ve duruşmada mutlaka sanığın sorgusunun yapılması gerekir. Sanığın sorgusunun yapılması her şeyden önce, Anayasanın 36. maddesi ile güvence altına alınan savunma hakkının korunması için, hem gereklidir ve hem de zorunludur. Sanığın sorgusu yapılmış bile olsa, adil/dürüst yargılanma hakkı uyarınca mahkumiyet kararı sanığın yokluğunda verilemeyecektir.
2. AYM ve İHAM Kararları Çerçevesinde Değerlendirme
Anayasa Mahkemesi ve İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi kararlarında da sanığın duruşmada hazır bulunması gerektiği yönündedir ve her iki Mahkeme de sanığın duruşmada hazır bulunmasını savunma hakkının kullanılmasının ilk adımı ve adil/dürüst yargılanma hakkının unsurlarından birisi olarak görmektedir[12].
AYM kararlarında, sanığın mahkemede hazır bulunmasının ve buna bağlı olarak adil/dürüst yargılanma hakkının önemi defalarca tekrarlanmıştır. Anayasa Mahkemesi’ne göre; “(…)Hakkaniyete uygun yargılamanın en önemli unsuru olan sanığın kendini savunma hakkından faydalanmasının ilk koşulu sanığın savunmasını yapabilmesi için mahkeme önünde hazır bulunma olanağına sahip olmasıdır. Suçla itham edilen herkes, iddiayı duymak ve karşı koymak ve savunmasını yapmak üzere mahkemenin huzurunda bulunarak yargılanma hakkına sahiptir. Duruşmada hazır bulunma hakkı, kişinin kendi davasının duruşmasına bizzat veya bir müdafi ile birlikte katılması anlamına gelmektedir. Ayrıca, duruşmada hazır bulunma hakkının tarafların yargılamaya etkili katılmaları ile doğrudan ilişkisi vardır. Adalet yönetiminin adil bir görüntü vermesi önemlidir ve tarafların yargılamaya etkili katılımlarının sağlanması için gerekli önlemler alınmalıdır. Bu hak, kural olarak, sadece duruşmada hazır bulunmayı değil, dinlemeyi, takip etmeyi, iddialarını destekleyecek şeyleri ileri sürmeyi de içerir. Çelişmeli yargılamaların doğasında var olan söz konusu hak, ceza yargılamaları yönünden, AİHS’in 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan sanığın “kendini savunma” hakkından da çıkarılabilir(…)”[13].
AYM bir diğer kararında[14]; “Duruşmada hazır bulunma hakkı, hakkaniyete uygun yargılanma hakkının özel bir görünümü olan savunma hakkıyla da sıkı bağlantılıdır. Ceza yargılamasında hakkaniyete uygun bir yargılamanın en önemli unsuru olan bizzat savunma hakkının sağlanabilmesi için sanığın duruşmada hazır bulunma olanağına sahip olması gerekir. Özellikle mahkemenin vereceği hükmü etkileyebilecek nitelikteki değerlendirmelerin veya başka esaslı işlemlerin yapıldığı kritik aşamalarda sanığın duruşmada hazır bulunması büyük önem taşımaktadır. Duruşmada hazır bulunma hakkı, kişinin kendi davasının duruşmasına bizzat veya müdafii ile birlikte katılması anlamına gelmektedir. Böylelikle olayı en iyi bilebilecek durumda olan sanık, delillerin tartışılmasını sağlayarak aleyhinde olan delilleri çürütme ve mahkemenin vereceği kararı etkileme imkanı bulacak ve böylelikle savunmasının doğruluğunu ispatlayabilecektir.” ifadelerine yer vererek, savunma hakkı ile bağlantılı olarak sanığın duruşmada hazır bulunmasının önemini vurgulamıştır.
İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’ne göre; İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin “Adil/dürüst yargılanma hakkı” başlıklı 6. maddesinde “sanığın duruşmada hazır bulunma” hakkına açıkça yer verilmemiş olsa da bu hak adil yargılanma hakkı çerçevesinde değerlendirilmektedir[15]. Sözleşmenin 6. maddesi sanığın duruşmaya etkili olarak katılma hakkı ile yargılamayı dinleme ve takip etme hakkını da içerir[16]. İHAM Sejdovic-İtalya davasında; Sözleşmenin 6. maddesinin ilk fıkrasının (c), (d) ve (e) bentlerinde açıkça yazmasa bile hükmün sistematiğine ve amacına bakıldığında, kendisine suç isnat edilen herkesin kendisini bizzat savunma hakkının olduğunu ve sanığın bu hakkını duruşmada hazır bulunmadan kullanılabilmesinin zor olduğunu belirtmiştir[17].
İHAM Tierce ve diğerleri-San Marino davasında; temyiz hakimi tarafından duruşmaya gelerek savunma imkanı tanınmaması sebebiyle, başvurucuların adil/dürüst yargılanma haklarının ihlal edildiğine karar vermiştir. Olayda başvurucu Bay Tierce ve diğer iki başvurucu; Yerel Mahkemede çağrıldıkları duruşmaya katılmışlar, savunmaları ve tanıklar dinlemiştir. Yerel Mahkeme tarafından başvurucular hakkında ertelenmiş hapis cezası ile adli para cezasına hükmedilmiştir. Temyiz başvurusu aşamasında başvurucuların temyiz talepleri, temyiz hakimi tarafından dosya üzerinden duruşma yapılmaksızın incelenmiş ve haklarında verilen kararlar onanmıştır[18]. Başvuruculara uygulanması gereken iç hukuka göre; ilk karara karşı gidilen kanun yolunda incelemenin dosya üzerinde değil, duruşma açılmak suretiyle yüzyüze yapılması gerekirdir. İHAM, iç hukukun gereğinin yerine getirilmemesini başvurucuların savunma hakkını ihlal eden bir sebep olarak kabul etmiştir. Bu karara göre; adil/dürüst yargılanma hakkı ilk etapta, bir suçla itham edilen sanığın duruşmaya katılma hakkına sahip olması anlamına gelmektedir[19].
Sanığın savunma hakkının ve buna bağlı olarak adil/dürüst yargılanma hakkının kullanılması ile ilgili bir başka örnek de Jussila-Finlandinya davasıdır. Başvuran ve vergi dairesi arasında çıkan bir uyuşmazlıkta idare mahkemesi tarafından başvuranın vergi yükümlülüğünün bir kısmına karşılık gelen ek vergi ücretlerinin ödenmesine hükmedildiği yargılamaya karşı başvuran sözlü duruşma yapılmasını ve tanık dinlenmesini talep etmiştir. İdare Mahkemesi, her iki tarafın da gerekli tüm bilgileri yazılı olarak sunması nedeniyle, sözlü duruşmanın gereksiz olduğuna karar vermiş ve ayrıca başvurucunun iddialarını da reddetmiştir[20].
İHAM Jussila-Finlandiya davasında Tierce ve diğerleri-San Marino davası ile ilgili açıklamalarına benzer şekilde;“Sözleşmenin 6. maddesinin birinci fıkrasında belirtilen ilkenin temelinde sözlü ve aleni bir duruşma yatmaktadır. Ceza yargılamaları bakımından bu ilke ayrıca önem arz etmektedir. Bu ilkeye bağlı olarak başvuran kendisini savunma, aleyhindeki delilleri dinleme, tanıkları sorgulama gibi şanslarını kullanarak ‘dinlenme’ hakkına sahiptir.” ifadelerine yer vermiştir[21].
Başka hukuk sistemlerinde de sanığın duruşmada hazır bulunma hakkına veya sanık olmaksızın onun hakkında hüküm verilemeyeceğine dair düzenlemelere rastlamak mümkündür. Örneğin Alman Ceza Muhakemesi Kanunu’nda, hazır bulunma hakkına geniş bir şekilde yer verildiği görülmektedir. Alman doktrininde, ana duruşmada hazır bulunma hakkının hukuki dinlenilme hakkının gereği olduğu kabul edilmekte ve sanığın soruşturma işlemlerinde de hazır bulunma hakkı olduğu belirtilmektedir[22].
Alman Anayasa Mahkemesi’nin 27.12.2006 tarih ve 1827/03 sayılı kararına konu olayda; sanık başka bir suçtan tutuklu olduğu için yaralama suçundan dolayı yargılandığı bir davaya katılamamış ve yerel mahkeme sanığın gıyabından sanık hakkında 1500 Euro adli para cezasına hükmetmiştir. Yerel mahkemenin kararının istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesi sanığın usulüne uygun çağrılmasına rağmen duruşmaya katılmadığından ve duruşmada zaten bir avukat tarafından temsil edildiğinden bahisle kararı onamıştır. Sanık bunun üzerine İHAM kararlarını ileri sürerek, Bölge Adliye Mahkemesi (istinaf) kararı hakkında savcıya itirazda bulunmuş, ancak savcı itirazın temelden yoksun olduğu gerekçesiyle itirazı reddetmiştir. Sanık da Alman Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulunmuştur[23]. Alman Anayasa Mahkemesi bu kararında sanığın duruşmada hazır bulunması ile ilgili şu değerlendirmelerde bulunmuştur: “(…)Sanığın duruşmada bizzat hazır bulunması, bir yandan bir hak olup, diğer yandan sanığın yükümlülüğüdür. Sanığın ceza muhakemesi düzenlemelerinin gerektirdiği şekilde, yükümlülüğünü bilen bir kişi olarak duruşmada hazır bulunması ve kendisine tanınan savunma hakkını kullanması, duruşmanın ana unsurudur. Sanığın duruşmada hazır bulunması ve sanığın savunmasının dinlenmesi, mahkemenin maddi gerçeği araştırması ve hukuki sonuçları ölçebilmesi, onun bu yükümlülüklerini yerine getirebilmesi gereğine dayanır. Sanığın hazır bulunma hakkı ve yükümlülüğü, Alman Anayasası’nın 103/1 madde hükmünde düzenlenen hukuki dinlenilme hakkını en iyi şekilde karşılamaktadır. (…)Ceza Muhakemesi Kanunu’nun[24] 230/1 maddesinin amacı duruşmada hazır bulunan sanığın o duruşmada neler olup bittiğini ayrıntılı olarak algılayabilmesi, sorular ve açıklamalar yoluyla duruşmanın seyrini etkileyebilmesidir. (…) Duruşmada hazır bulunma hakkı ve yükümlülüğü muhakemenin doğrudanlık ve sözlülük ilkelerinin de bir gereği olup; hukuki dinlenilme hakkıyla da direkt olarak bağlantılıdır (…)[25]”. Son olarak Alman Anayasa Mahkemesi’nin bu kararında, “yargılamada hukuk eğitimi almış katılımcılar (hakim, savcı ve savunma avukatı) arasında bir anlaşmayı temsil eden ceza yargılamalarında praeter legem (hukuk dışında kalan) anlaşmalar için bile, içtihada göre her zaman sanığın müzakere sürecine dahil edilmesi gerektiği” ifade edilmiştir[26].
Alman Federal Yüksek Mahkemesi de; ceza muhakemesine hakim ilkelerden birisi olan sanığın duruşmada hazır bulunma hakkının, sanığın sınırlanmayan ve çok yönlü savunmasının bir gereği olarak görmektedir[27].
Sanığın savunma hakkı onun mahkemede hazır bulunmasını ve dinlenilmesini de içerecek şekilde korunan bir haktır. Hukukumuzda, duruşmada hazır bulunması gerektiği halde sanığın gıyabında hüküm verilmesi, kesin hukuka aykırılık hali olarak kabul edilmekte ve temyizde mutlak bozma sebebi sayılmaktadır[28]. “Hukuka kesin aykırılık halleri” başlıklı CMK m.289/1-h uyarınca; duruşmada sanığın savunmasının alınmasının, sorgusunun yapılmasının hukuka kesin aykırılık içermektedir ve duruşmada sanığın savunması alınmaksızın hüküm kurulması Kanuna aykırıdır.
[1] Feridun Yenisey, Ayşe Nuhoğlu, Ceza Muhakemesi Hukuku, Seçkin Yayınevi, Güncellenmiş 7. Baskı, Ankara, 2019, s.737.
[2] Hamide Zafer, Savunma Hakkı ve Sınırları, Dergi Park, S.2, C.19, 2013, s.516 atfıyla Faruk Erem, Savunma Hakkının Kökeni, Ankara Barosu Dergisi, 1984, S.5, s.691.
[3] Anayasa Mahkemesi İkinci Bölümü, Murat Tezel, B. No: 2017/20307, 13.10.2020, Pr.33-36.
[4] Murat Tezel, Pr.29.
[5] Bahri Öztürk, Durmuş Tezcan, Mustafa Ruhan Erdem, Özge Sırma, Yasemin F. Saygılar Kırıt, Özdem Özaydın, Esra Alan Akcan, Efser Erden, Nazari ve Uygulamalı Ceza Muhakemesi Hukuku, Seçkin Yayınevi, Güncellenmiş 9. Baskı, Ankara 2015, s.129; AYM’nin, “silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerine dayalı bir yargılama sisteminin benimsenmesi, sanığın duruşmada hazır bulunmasını gerektirdiği” değerlendirmesi için bkz. AYM, Şehrivan Çoban, B. No: 2017/22672, 06.02.2020, §74.
[6] Ersan Şen, Sanığın Yokluğunda Duruşma ve Hüküm, Çevrim içi: https://www.hukukihaber.net/sanigin-yoklugunda-durusma-ve-hukum-makale,5688.html, Erişim Tarihi: 02.12.2020. Adil/dürüst yargılamanın yalnızca davanın erken sonuçlandırılması olmayıp, sanık ile katılana tüm haklarını tamamen kullanma imkanı sağlanarak yargılamanın en az giderle ve en kısa zamanda sonuçlandırılması olduğundan, modern hukuk sistemlerinde “sözlülük”, “doğrudanlık” ve “yüzyüzelik” ilkelerinin kabul edildiği yönünde bkz. Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 27.06.2019 tarih ve 2019/310 E., 2019/509 K.
[7] Ferhat Karabulut, Ersin Karapazarlıoğlu, Hamza Tosun, Ceza Muhakemesinde Delil Kavramı ve Kovuşturma Sürecinde Hâkimlerin Delil Algısı, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, S.120, 2015, s.413.
[8] Bu yönde bkz. Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 22.01.2019 tarih ve E.2018/14-429, K.2019/33; Yargıtay 14. Ceza Dairesi, 16.02.2017 tarih ve E.2016/10112, K.2017/738; Yargıtay 16. Ceza Dairesi, 19.06.2015 tarih ve E.2015/1078, K.2015/1930.
[9] Ersan Şen, Sanığın Yokluğunda Duruşma ve Hüküm, Çevrim içi: https://www.hukukihaber.net/sanigin-yoklugunda-durusma-ve-hukum-makale,5688.html, Erişim Tarihi: 02.12.2020.
[10] Ersan Şen, Sanığın Yokluğunda Duruşma ve Hüküm, Çevrim içi: https://www.hukukihaber.net/sanigin-yoklugunda-durusma-ve-hukum-makale,5688.html, Erişim Tarihi: 02.12.2020.
[11] Ersan Şen, Sanığın Yokluğunda Duruşma ve Hüküm, Çevrim içi: https://www.hukukihaber.net/sanigin-yoklugunda-durusma-ve-hukum-makale,5688.html, Erişim Tarihi: 02.12.2020.
[12] Bu yönde bkz. AYM Fatih Taş, B. No: 2013/1461, 12.11.2014 Pr.41; Mustafa Ersen Erkal, B. No: 2013/4770, 16.04.2015, Pr.26; Ali Gürbüz, B. No. 2013/724, 25.06.2015, Pr.26,27; İHAM Sejdovic-İtalya, 56581/00, 01.03.2006, Pr.81.
[13] AYM, Ali Gürbüz, B. No. 2013/724, 25.06.2015, Pr.27,28.
[14] AYM, Şehrivan Çoban, Pr.75.
[15] İHAM, Colozza-İtalya, 9024/80, 12.02.1985, Pr.27.
[16] İHAM, Stanford-Birleşik Krallık, 16757/90, 23.02.1994, Pr.26.
[17] İHAM Sejdovic-İtalya, 56581/00, 01.03.2006, Pr.81. Yine bu yönde bkz. İHAM, Hermi-İtalya, 18114/02, 18.10.2006, Pr.59; İHAM, Colozza-İtalya, 9024/80, 12.02.1985, Pr.27.
[18] İHAM, Tierce ve diğerleri-San Marino (İlk Celse), 24954/94, 24971/94 ve 24972/94, 25.07.2000, Pr.24-26.
[19] İHAM, Tierce ve diğerleri-San Marino (İlk Celse), Pr.94.
[20] İHAM, Jussila-Finlandiya, 73053/01, 23.11.2006, Pr.10-13.
[21] İHAM, Jussila-Finlandiya, Pr.40.
[22] Heribert Ostendorf, Strafprozessrecht, Nomos, 3. Baskı, 2018, rn.134, s.97.
[23] Alman Anayasa Mahkemesi, 27.12.2006 ve 1872/03 numaralı kararı, rn. 2,3 Çevrim içi: https://www.bundesverfassungsgericht.de/SharedDocs/Entscheidungen/DE/2006/12/rk20061227_2bvr187203.html, Erişim Tarihi: 04.12.2020. Alman Anayasa Mahkemesi bu kararında içerik kısmını dikkate almaksızın usulden dolayı ret kararı verse de, karar sanığın duruşmada hazır bulunmasıyla ilgili elzem açıklamalar içermektedir.
[24] Alman Ceza Muhakemesi Kanunu (StPO).
[25] Alman Anayasa Mahkemesi, 27.12.2006 ve 1872/03 sayılı kararı, rn.10,11,12 Çevrim İçi https://www.bundesverfassungsgericht.de/SharedDocs/Entscheidungen/DE/2006/12/rk20061227_2bvr187203.html, Erişim Tarihi: 04.12.2020.
[26]Alman Anayasa Mahkemesi, 27.12.2006 ve 1872 sayılı kararı rn.14 Çevrim İçi: https://www.bundesverfassungsgericht.de/SharedDocs/Entscheidungen/DE/2006/12/rk20061227_2bvr187203.html, Son Erişim Tarihi: 04.12.2020.
[27] Alman Federal Yüksek Mahkemesi, 02.10.1952 tarihli ve 83/52 sayılı kararı, rn.7 Çevrim içi: https://research.wolterskluwer-online.de/document/22a4134a-ca23-4e70-97b0-ca70a7d9cb87, Erişim Tarihi: 04.12.2020.
[28] Yenisey, Nuhoğlu, s.744; Öztürk, Tezcan, Erdem, Sırma, Saygılar Kırıt, Özaydın, Alan Akcan, Erden, s.154.