Ersan Şen Hukuk ve Danışmanlık - Rakip Ticari Şirketler Arasında Görülen Davalarda Ticari Sırların Korunması

Fatma Koç

Rakip Ticari Şirketler Arasında Görülen Davalarda Ticari Sırların Korunması
31.05.2023 / Av. Fatma Koç

Uygulamada sık karşılaşılan sorunlardan biri de rakip ticari şirketlerin taraf olduğu davalarda özellikle iddiaların ispatı için dayanılan deliller açısından şirketlerin ticari sırlarının hem 3. kişilere ve hem de birbirlerine karşı nasıl korunacağı hususudur. Asıl tehlike arz eden durum ise, bir ticaret şirketinin rakibi olan bir diğer ticaret şirketine kötü niyetle ve rakip şirketin ticari sırlarını öğrenmek için dava açmasıdır. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu m.219 ve devamına göre açılan kötü niyetli davalarda, davacı, iddialarını karşı tarafın ticari defter ve kayıtlarına dayanarak ispatlayacağını öne sürerek rakibi şirketin ticari sırlarını haiz defter ve kayıtların dosyaya sunulmasını talep etmektedir. Özellikle bir ticaret şirketinin rakibi olan bir başka ticaret şirketine karşı ticari sırların ifşası maksadıyla açtığı tespit davalarında, hukuki yararın varlığının tespiti büyük önem arz etmektedir. Bu yazımızda Hukuk Muhakemeleri Kanunu, Yargıtay uygulaması ve doktrindeki görüşler ekseninde rakip ticaret şirketler arasında görülen davalarda ticari sırların korunmasına ilişkin meseleleri ele alacağız.

HMK m.219’da tarafların kendilerinin veya karşı tarafın delil olarak dayandığı belgeleri mahkemeye ibraz etme zorunluluğu düzenlenmiştir.

Tarafların belgeleri ibrazı zorunluluğu

MADDE 219- (1) Taraflar, kendilerinin veya karşı tarafın delil olarak dayandıkları ve ellerinde bulunan tüm belgeleri mahkemeye ibraz etmek zorundadırlar. Elektronik belgeler ise belgenin çıktısı alınarak ve talep edildiğinde incelemeye elverişli şekilde elektronik ortama kaydedilerek mahkemeye ibraz edilir.  (2) Ticari defterler gibi devamlı kullanılan belgelerin sadece ilgili kısımlarının onaylı örnekleri mahkemeye ibraz edilebilir“.

Kanun m.220’de ise tarafların ibrazı istenen belgeyi ibraz etmemesi halinde mahkemenin bu belgenin ibrazı için kesin süre vereceği, süresi içerisinde belgeyi ibraz etmeyen taraf için mahkemenin duruma göre belgenin içeriği konusunda diğer tarafın beyanını kabul edebileceği düzenlenmiştir.

Tarafın belgeyi ibraz etmemesi

MADDE 220- (1) İbrazı istenen belgenin, ileri sürülen hususun ispatı için zorunlu ve bu isteğin kanuna uygun olduğuna mahkemece kanaat getirildiği ve karşı taraf da bu belgenin elinde olduğunu ikrar ettiği veya ileri sürülen talep üzerine sükut ettiği yahut belgenin var olduğu resmî bir kayıtla anlaşıldığı veya başka bir belgede ikrar olunduğu takdirde, mahkeme bu belgenin ibrazı için kesin bir süre verir.

(2) Mahkemece, ibrazı istenen belgenin elinde bulunduğunu inkâr eden tarafa, böyle bir belgenin elinde bulunmadığına, özenle aradığı hâlde bulamadığına ve nerede olduğunu da bilmediğine ilişkin yemin teklif edilir. 

(3) Belgeyi ibraz etmesine karar verilen taraf, kendisine verilen sürede belgeyi ibraz etmez ve aynı sürede, delilleriyle birlikte ibraz etmemesi hakkında kabul edilebilir bir mazeret göstermez ya da belgenin elinde bulunduğunu inkâr eder ve teklif edilen yemini kabul veya icra etmezse, mahkeme, duruma göre belgenin içeriği konusunda diğer tarafın beyanını kabul edebilir”.

HMK m.222/5’te ise taraflardan birinin karşı tarafın ticari defterlerine dayanmasına rağmen ticari defterlerin ibraz edilmemesi halinde ibrazı talep eden tarafın iddiasını ispat etmiş sayılacağı düzenlenmiştir.

Taraflardan biri tacir olmasa dahi, tacir olan diğer tarafın ticari defterlerindeki kayıtları kabul edeceğini belirtir; ancak, karşı taraf defterlerini ibrazdan kaçınırsa, ibrazı talep eden taraf iddiasını ispat etmiş sayılır”.

Yukarıda yer verdiğimiz üzere 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda, ticari sırları haiz ticari defter ve kayıtların karşı tarafça ispat aracı olarak kullanılmasına rağmen mahkemeye sunulmaması halinde ticari defter sahibinin aleyhine birtakım sonuçların doğabileceğine ilişkin düzenlemeler bulunmaktadır. Söz konusu düzenlemeler karşısında defter ve belge sahibinin ticari sırlarının, know-how’ının ve dolayısıyla mülkiyet hakkının[1] korunması için ne tür önlemler alınacağı konusu gündeme gelmektedir. Çünkü mevcut durumda ticari defter ve belgelerin ibrazını isteyen tarafın ispat hakkı ile defter ve belge sahibinin ticari sırlarının korunması menfaati ve mülkiyet hakkı karşı karşıya gelmektedir. Söz konusu haklar arasında dengenin sağlanabilmesi için HMK m.28 uyarınca duruşmaların gizli olarak yapılması, dava dosyasının incelenmesi hakkının sınırlandırılması, aleniyetin kaldırılması, HMK m.158/2 ve m.161/2 uyarınca tahkikat ve yargılama işlemlerinin icrasıyla ilgili tutanak eki veya gizlilik kararı kapsamında kalan belgelerin örneğinin verilmesinin hakim iznine bağlanması düşünülebilir.

Aleniyetin adil yargılamaya zarar verebilmesinin kaçınılmaz olması hali, genel nitelik taşıyan bir kaldırma sebebidir ve adaletin selametine zarar verebilecek bulunması olarak da adlandırılmaktadır. Bu aleniyeti kaldırma sebebi, diğer kaldırma sebeplerinin kapsamına girmeyen ve fakat tarafların ya da yargılamaya katılan diğer kişilerin menfaatlerine zarar verebilecek olan durumların varlığı halinde, yargılamanın gizli olarak yapılmasına imkan vermektedir[2]. Gizli yargılama yapılması, uyuşmazlığın diğer tarafının dahi ögrenmesinden çekinilen ticari sırlar açısından önerilmektedir[3]. Şöyle ki, HMK m. 158/2 ve 161/2 gereği gizli tutulması istenen belgelerin uyuşmazlığın diğer tarafınca da incelenemeyeceği ifade edilmiştir[4]. Gizli yargılamada belgelerin ve defterlerin incelenmesi, keşif yapılması, tanıkların veya bilirkişinin dinlenmesi karşı tarafın yokluğunda gerçekleştirilir. Karşı taraf, delillerin toplanması neticesinde elde edilen sonuç veya aydınlatılan sorun hakkında sadece sırlar ifşa edilmeyecek şekilde bilgilendirilir. Hükümde dayanılan vakıalar ve hükmün gerekçesi de karşı tarafın ticari sırlar hakkında tam olarak bilgi sahibi olmasını önleyecek şekilde kaleme alınır[5].Yine aynı şekilde her ne kadar yukarıda yer verdiğimiz üzere, HMK m.220’de mahkemenin karşı tarafça ibrazı istenen belgenin sunulması için kesin süre verebileceği ve bu süre içerisinde kabul edilebilir bir mazeret gösterilmeksizin belgenin sunulmaması halinde belgenin ibrazını isteyen tarafın beyanını kabul edebileceği düzenlenmişse de somut olayın özelliklerine göre ticarî sırların korunmasına ilişkin mazeret, belgeleri ibrazdan kaçınmak için kabul edilebilir bir mazeret olarak değerlendirilebilir. Nitekim doktrinde de ticarî sırların korunmasının ibrazdan kaçınmak için kabul edilebilir mazeret olarak ileri sürülebileceği belirtilmektedir[6]. Ayrıca HMK m.220’ye göre ibrazı istenen ticari sırları haiz belgenin sunulmasının, belgenin ibrazını isteyen tarafın iddiasını ispat edebilmesi için zorunlu olması ve söz konusu belgelerin ibrazı isteğinin kanuna uygun olması şartları aranmaktadır. Aksi halde, yani ticari sır içeren belgelerin ibrazını isteyen tarafın iddiasını başka delillerle de ispatlayabilmesinin mümkün olduğu durumlarda, diğer tarafın ticari sırlarının ifşasını ve ticari mahvını önlemek için söz konusu belgelerin ibraz edilmemesi halinde HMK m.220/3’ün uygulama alanı bulmaması gerekmektedir.

Örneğin, bir şirketin rakibi olan diğer şirkete yönelik tespit davası açması ve iddiasının ispatı için rakip şirketin ticari defter ve belgelerinin ibrazını talep etmesi durumunda tarafların ispat hakkı ile ticari sırlarının korunması menfaati birbiriyle yarışmaktadır. Böyle bir durumda, tarafların hak ve menfaatleri arasındaki dengenin iyi kurulması gerekmektedir.  Bunun için de davacı şirketin iddiasını karşı tarafın ticari defter ve belgelerinden başka bir delille ispatlayabilmesinin mümkün olup olmadığının tespitinden de önce davacı şirketin davayı açmakta hukuki yararının bulunup bulunmadığının net olarak tespit edilebilmesi gerekmektedir. Her davada bulunması gereken hukuki yararın önemi, kendisini özellikle tespit davasında gösterir. Bir hukuki ilişkinin varlığı, tespit davası açılabilmesi için tek başına yeterli değildir. Bundan başka, o hukuki ilişkinin var olup olmadığının hemen tespit edilmesinde davacının korunmaya değer güncel bir hukuki yararının bulunması şarttır[7]. Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, tespit davasında hukuki yararın varlığı için aranacak 3 kriter belirlemiştir. Bu kriterlerden ilki davacının bir hakkının veya hukuki durumunun, güncel (hâlihazır) bir tehlike ile tehdit edilmiş olması; ikincisi bu tehdit nedeniyle, davacının hukuki durumunun tereddüt içinde olması ve bu hususun davacıya zarar verebilecek nitelikte bulunması; üçüncüsü cebri icraya yetki vermeyen tespit hükmünün bu tehlikeyi ortadan kaldırmaya elverişli olmasıdır. Ancak sayılan 3 kriterin de sağlanmış olması halinde davanın açılmasında hukuki yararın olduğu kabul edilebilecek ve ticari defter ve belgelerin ibrazının iddianın ispatı bakımından zorunlu olup olmadığı değerlendirilebilecektir. Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 2007/14075 E. 2007/16451 K. sayılı ve 28.12.2007 tarihli kararı: "Dava, hakkın ihlali nedeniyle mahkemeden hukuki korunma istemidir. Dava hakkı da, hukuki yarar ile sınırlıdır. Davacı, ihlal edildiğini ileri sürdüğü hakkını elde edebilmek için mahkeme kararına muhtaç bulunmalıdır. Bu bağlamda, hukuki korunmada,(davada) zorunluluk olmalıdır. Tespit davalarında hukuki ilişkinin varlığının, ‘hemen’ tespit edilmesinde davacının korunmaya değer bir hukuki yararının bulunması gerekir. Bu da, üç şartın birlikte varlığına bağlıdır: 1-Davacının bir hakkı veya hukuki durumu, güncel (hâlihazır) bir tehlike ile tehdit edilmiş olmalı; 2-Bu tehdit nedeniyle, davacının hukuki durumu tereddüt içinde olmalı ve bu husus davacıya zarar verebilecek nitelikte bulunmalı; 3Yalnız kesin hüküm etkisine sahip olup, cebri icraya yetki vermeyen (icraya konulamayan) tespit hükmü, bu tehlikeyi ortadan kaldırmaya elverişli olmalıdır. Somut olayda; davacının hukuki durumunun güncel bir tehlike altında olmadığı, buna bağlı olarak hukuki durumu konusunda bir tereddüt bulunmadığı ve tespitin de bu tehlikeyi ortadan kaldırmasının söz konusu olmadığı açıktır. Mahkemenin tespite ilişkin hükmünün, bu haliyle hiç bir hukuki değeri de yoktur. Mahkemece, dava koşulu niteliğindeki hukuki yarar yokluğu nedeniyle davanın reddi yerine; yazılı şekilde karar verilmiş bulunması doğru görülmemiştir”. 

Davacı şirketin iddiasını rakibi şirketin ticari sırlarını haiz belgelere dayandırarak açtığı davada, hukuki yararının bulunmadığının tespit edilmesi halinde davacının normal şartlarda erişmesi mümkün olmayan rakibi şirketin ticari sırlarını öğrenmek maksadıyla, kötü niyetle davayı açmış olduğu gündeme gelebilecektir. Davacı şirketin açtığı davada hukuki yararının bulunduğunun tespit edilmesi halinde dahi hukuki yararın varlığı davalı şirketin ticari sırlarının ifşa edilmesi için yeterli değildir. Çünkü böyle bir durumda davacı şirketin ispat hakkı ile davalı şirketin ticari sırlarının korunmasına ilişkin menfaati yarışmaktadır. Söz konusu hak ve menfaatler arasındaki denge ise somut olayın özelliğine göre dosyada aleniyetin kaldırılması ve gizlilik kararı verilmesi ile sağlanabilecektir. Örneğin, davacı şirketin iddiasını davalı rakip şirketin ticari sırlarını içeren bir belgeye -ticari defter ve kayıtlar olabilir- dayandırması, davayı açmakta hukuki yararının bulunması, belgenin davacının iddiasını ispat edebilmesi için zorunlu ve kanuna uygun olması halinde davalı şirketin talebi üzerine veya re’sen HMK m.28 uyarınca mahkemece gizlilik kararı verilebilecektir. Gizlilik kararının verilmesinin ardından, davalı şirket tarafından sunulan ticari sırları haiz defter ve belgeler ile bu delillerin incelenmesine ilişkin tüm tutanaklar -keşif veya bilirkişi raporu olabilir- HMK m.158/2 ve HMK m.161/2 uyarınca davacı şirket ile diğer 3. kişilere ifşa olunmasına karşı korunacaktır[8]. Gizli yargılamada belgelerin ve defterlerin incelenmesi, keşif yapılması, tanıkların veya bilirkişinin dinlenmesi karşı tarafın yokluğunda gerçekleştirilir. Karşı taraf, delillerin toplanması neticesinde elde edilen sonuç veya aydınlatılan sorun hakkında sadece sırlar ifşa edilmeyecek şekilde bilgilendirilir. Hükümde dayanılan vakıalar ve hükmün gerekçesi de karşı tarafın ticari sırlar hakkında tam olarak bilgi sahibi olmasını önleyecek şekilde kaleme alınır[9]. Böylece hem davacı şirket ispat hakkını kullanabilmiş olacak ve hem de davalı rakip şirketin ticari sırlarının korunmasına ilişkin menfaati zarar görmeyecektir.

 


[1] Ticari sırların ifşasının mülkiyet hakkının ihlal edilmesine neden olacağına ilişkin bknz: Prof. Dr. Hakan Pekcanıtez, Medeni Usul Hukuku, Cilt I, 15. Bası, s.901 “Benzer şekilde, ticari sırların ifşası Anayasayla güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edilmesine neden olacağı için ticari sır içeren belgelerin inceleneceği oturumların da gizli yapılmasına karar verilebilir. Kaldı ki, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin Türkiye tarafından da kabul edildiği ve Sözleşme hükümlerinin iç hukukun bir parçası haline geldiği; Sözleşme'nin 6. maddesinde ise aleniyet ilkesine getirilebilecek istisnaların da Hukuk Muhakameleri Kanunu'na göre daha geniş sayıldığı göz önüne alındığında gizlilik kararı verilebilecek hallerin daha geniş şekilde yorumlanması gerektiği açıktır.. Buna göre, duruşmalar hakkında gizlilik kararı verilebilecek haller Kanun'da sınırlı sayıda belirtilmemiştir. Mahkeme sır sahibinin objektif durumunu ve sır teşkil eden hususu dikkate aldığında, sırrın korunmasındaki menfaatin yargılamanın aleni yapılmasındaki menfaatten üstün olduğu kanaatine varırsa duruşmanın kapalı yapılmasına karar verebilecektir”.

[2] Prof. Dr. Selçuk Öztek, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Aleniyet Ilkesine Iliskin 28 inci Maddesi ile Ses ve Görüntü Nakledilmesi Yoluyla veya Baska Yerde Durusma Icrasına Iliskin 149 uncu Maddesinde 7251 Sayılı Kanunla Yapılan Degisiklikler Hakkında Bazı Düsünceler, Adalet Dergisi, 2021/1 66. sayı, s.647.

[3] Dr. Taner Emre Yardımcı, Hukuk Yargılamasında Somutlastırma Yükü, Mayıs 2017, s.275.

[4] Dr. Taner Emre Yardımcı, Hukuk Yargılamasında Somutlastırma Yükü, Mayıs 2017, s.280

[5] Güray Erdönmez, Medeni Usul Hukukunda Belgelerin İbrazı Mecburiyetinin Sınırları, 2. Baskı s.405. Aynı yönde bknz; “Şüphesiz hakimin dosyadaki belge ve tutanaklarla ilgili vereceği gizlilik kararı gerek karşı tarafın gerekse üçüncü kişilerin dosyanın içeriğinin en azından bir bölümünü inceleme imkanını bertaraf edecektir”. Prof. Dr. Hakan Pekcanıtez, Medeni Usul Hukuku, Cilt I, 15. Bası, s.899

[6] Güray Erdönmez, Medenî Usûl Hukukunda Belgelerin Ibrazı Mecburiyeti, 2. Bası, Istanbul 2014, s. 355

[7] Prof. Dr. Baki Kuru, Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı,s.134.

[8]Şüphesiz hakimin dosyadaki belge ve tutanaklarla ilgili vereceği gizlilik kararı gerek karşı tarafın gerekse üçüncü kişilerin dosyanın içeriğinin en azından bir bölümünü inceleme imkanını bertaraf edecektir". Prof. Dr. Hakan Pekcanıtez, Medeni Usul Hukuku, Cilt I, 15. Bası, s.899.

[9] Güray Erdönmez, Medeni Usul Hukukunda Belgelerin İbrazı Mecburiyetinin Sınırları, 2. Baskı s.405.