Prof. Dr. Ersan Şen

Anayasa Mahkemesi’nin OHAL Sonrası Tedbirlere İlişkin Kararı

16.01.2023 / Prof. Dr. Ersan Şen

Olağanüstü halin ilanı ile başlayan süreçte çıkarılan kanun hükmünde kararnameler ile Anayasa m.15’nin öngördüğü hak ve hürriyetlerle ilgili kısıtlama imkanları, Anayasa Mahkemesi’nin o dönemde eski içtihadından ayrılarak, OHAL döneminde çıkarılan KHK’larla yönünden hukukilik denetimi yapmaktan OHAL’in devam ettiği zaman dilimde tümü ile kaçınması ve denetim yapamayacağına dair kararları, özellikle “hukuk devleti” ilkesi bakımından birçok ihlal iddiasını gündeme getirmiş idi.

Aşağıda kısa bilgiler vereceğimiz iptal kararları ise, OHAL dönemi sonrasına ilişkin kurallarla ilgilidir. Anayasa Mahkemesi; 12.01.2023 tarihinden yayımlanan 30.06.2022 tarihli ve 2018/137 E., 2022/86 K. sayılı kararıyla, ağırlıklı olarak olağanüstü halin kaldırılması sonrasına ilişkin tedbirleri düzenleyen iki Kanunun çeşitli hükümlerinin Anayasaya uygunluğunu incelemiştir. Mahkemenin incelediği iki Kanun şu şekildedir:

  • 25.07.2018 tarihli 7145 sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun,
  • 18.7.2021 tarihli ve 7333 sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun.

Anayasa Mahkemesi’nin 257 sahifeden oluşan bu kararında önem arz eden konular başlıklar halinde şu şekilde ifade edilebilir:

  • 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu'nun 11(C) maddesi,
  • Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkına çeşitli ihtimallerle getirilen saat sınırı,
  • MİT'in bütünü ile 4982 sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanunu kapsamı dışına çıkarılması,
  • İade edilen akademisyenlere getirilen kendi üniversitelerinde ve üç büyük şehirde çalışma yasağı,
  • 375 sayılı KHK'ya göre meslekten çıkarılanların isimlerinin Resmi Gazete'de yayımlanması,
  • Kamu görevine iade edilenlerin mali haklarının iadesinin göreve başlama şartına bağlanması,
  • Askeri rütbelerin bireyselleştirme yapılmadan herkesten geri alınması,
  • Göreve iade edilen kamu görevlilerinin görevinden çıkarılmalarından dolayı tazminat taleplerinin engellenmesi,
  • Göreve iadesi kabul edilen dış işleri, emniyet ve TSK personelinin bakan kararı ile araştırma merkezine atanması konusunda belirsiz yetki verilmesi,
  • Gecikmesinde sakınca bulunan hallerde askeri merciler tarafından arama emri verilmesi,
  • Belirli suçlarda yapılacak soruşturma ve kovuşturmalarda tutukluluğa itiraz ve tahliye taleplerinin dosya üzerinden karara bağlanması, tahliye taleplerinin en geç otuzar günlük sürelerle tutukluluğun incelenmesi ile birlikte dosya üzerinden değerlendirilmesi, tutukluluk incelemelerinin en geç otuzar günlük sürelerle dosya üzerinden, doksanar günlük sürelerle kişi veya müdafii dinlenilmek suretiyle re’sen yapılması,
  • İki yıla kadar idari soruşturma açma zorunluluğu bulunmadan kişileri kamu görevinden uzaklaştırma imkanı,
  • Haklarında inceleme ve soruşturma yürütülen kişiler ile bunların eş ve çocuklarına ilişkin olarak ihtiyaç duyulan her türlü bilgi ve belgenin kamu ve özel tüm kurum ve kuruluşlarca soruşturma makamlarına vakit geçirilmeksizin verilmesi.

Mahkemenin yukarıda yer verdiğimiz başlıklara ilişkin özet gerekçeleri şu şekildedir:

I. 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu’nun 11(C) maddesi

1. İlk olarak; doktrinde “kanunilik” şartını sağlamaması nedeniyle oldukça eleştirilen, valiye toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ile seyahat özgürlüğünü sınırlama imkanı veren İl İdaresi Kanunu'nun 11(C) maddesi 6'ya karşı 9 oyla Anayasaya uygun bulunmuştur. Mahkeme 11(C) maddesini hukuka uygun bulurken temelde üç gerekçeye dayanmıştır:

  • Vali kararlarına karşı idari yargı denetiminin olması ve yürütmeyi durdurma kurumu tarafından bu kararlar üzerinde ivedi denetim mekanizmalarının işletilebilmesi,
  • Kanunda bu yetkilerin kullanılmasının, “kamu düzeni veya güvenliğinin olağan hayatı durduracak veya kesintiye uğratacak şekilde bozulduğu ya da bozulacağına ilişkin ciddi belirtilerin bulunduğu haller” ile sınırlı tutulması,
  • Bu kapsamda valiye on beş günü geçmemek üzere tedbir alma yetkisinin verilmesi.

2. Bu üç gerekçeden Kanunda yer alan hallerin bulunup bulunmadığının denetimi ve vali tarafından on beş günlük sınırlamalara karşı temel hakların kullanılması, ancak idari yargı denetimi ile sağlanabilecektir. Bu nedenle; esasında 11(C) maddesinin Anayasaya uygun bulunmasında en önemli gerekçenin, idari yargı denetimi ve yürütmeyi durdurma imkanı olduğu söylenebilir. Ancak her ne kadar Mahkemenin valiye 11(C) maddesi ile verilen yetkileri Anayasaya uygun bulmasında, vali kararlarının idari yargı denetimine tabi olması ve yürütmeyi durdurma müessesesi etkili olmuşsa da karşı oylarda belirtildiği gibi, bu Kanunda valinin 11(C) maddesine göre aldığı kararlara karşı, yargı mercii tarafından on beş günden kısa sürede karar verilmesinin herhangi bir güvencesi bulunmamaktadır. Bu konuda etkin bir güvence olmadığı sürece, valinin on beş günü geçmemek üzere alacağı kararlara karşı idari yargının etkin bir denetim mekanizması sunduğunu iddia etmek ve bunu bir usuli güvence olarak kabul etmek mümkün değildir.

II. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Hakkına Çeşitli İhtimallerle Getirilen Saat Sınırı

3. 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'na eklenen ve toplantı gösteri yürüyüşü hakkına çeşitli ihtimallerde saat sınırı getiren düzenleme, Anayasaya aykırı bulunarak iptal edilmiştir.

4. Kuralda;

  • Kapalı alanlarda yapılacak toplantılar için gece saat 24.00,
  • Açık alanlarda yapılacak toplantı ve yürüyüşler için güneşin batışından bir saat sonra, yani gece vaktinin başlaması,
  • Gece vaktinin başlamasından sonra ise, belirli şartların gerçekleşmesi kaydıyla en geç saat 24.00’e kadar uzatılabileceği belirtilmek suretiyle üç farklı süre öngörülmüştür.

5. Öncelikle Anayasa Mahkemesi; açık alanlarda gece vaktinin başlamasından sonra devam edecek toplantı ve yürüyüşlerin gece saat 24.00’e kadar uzatılmasının mahallin en büyük mülki amirinin karar vermesi şartına bağlanmasının, Anayasanın 34. maddesinin lafzında belirtilen herkesin önceden izin almadan barışçıl nitelikte toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleyebileceğine ilişkin Anayasa ile sağlanan güvenceye aykırılık oluşturduğunu tespit etmiştir.

6. Ayrıca Yüksek Mahkemeye göre; “Açık alanlarda yapılan barışçıl nitelikteki toplantı ve gösteri yürüyüşünün gece saat 24.00’e kadar uzatılmasını mülki amirin kararına bağlayan ve bu suretle  toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına Anayasanın sözüne aykırı olarak sınırlama getiren kuralın ikinci cümlesi dikkate alındığında, kuralın açık alanlardaki toplantı ve yürüyüşün ‘…gece vaktinin başlamasıyla dağılacak şekilde…’ düzenlenmesini öngören birinci cümlesinin,  başkalarının huzur ve istirahatini aşırı ve katlanılmaz derecede zorlaştırmayan, kamu düzeninin bozulmasına neden olmayan toplantı ve yürüyüşlerin anayasal güvencelere uygun bir şekilde objektif ölçütler belirlenerek gece vaktinin başlamasından sonra da devam etmesine imkan tanıdığı söylenemez”.

7. Yine kapalı yerlerdeki toplantıların gece saat 24.00’e kadar yapılabileceğini öngören düzenleme; sözkonusu yerlerdeki barışçıl nitelikteki toplantıların, başkalarını aşırı derecede rahatsız etmemesi, kamu düzeni yönünden ciddi bir tehlike oluşturmaması gibi niteliklerin değerlendirilmesi imkanını sağlayan objektif ölçütler tespit edilmeden, gece saat 24.00’den sonra yapılmasına mutlak bir yasaklama getirmektedir.

8. Anayasa Mahkemesi, dava konusu kuralın çatışan haklar arasında kurulması gereken makul dengenin toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını kullanmak isteyen kişiler aleyhine bozduğuna ve toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına getirilen sınırlamanın demokratik bir toplumda gerekli ve ölçülü olmadığına karar vermiştir.

III. MİT'in Bütünü ile 4982 Sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanunu Kapsamı Dışına Çıkarılması

9. MİT'i bütünü ile Bilgi Edinme Hakkı Kanunu kapsamı dışında tutan kural, MİT'in istihbari nitelikte olmayan veya bu kapsamda olsa da kişilerin çalışma hayatı ve meslek onurunu etkileyen bilgi ve belgelere erişimi de kısıtlaması nedeniyle Anayasaya aykırı bulunmuştur.

10. Mahkemeye göre; yukarıda yer verilen türde istisnalara yer verilmeden MİT bünyesindeki tüm bilgilere ulaşılmasının kategorik olarak yasaklanması, Anayasada güvence altına alınan bilgi edinme hakkını kullanma imkanını tamamen ortadan kaldırmaktadır. Bu nedenle kural, kişisel verilerin korunmasını isteme hakkı ile bilgi edinme hakkına aykırı bulunarak iptal edilmiştir.

IV. Görevine İade Edilen Akademisyenlere Getirilen Kendi Üniversitelerinde ve Üç Büyük Şehirde Çalışma Yasağı

11. Görevinden ihraç edildikten sonra göreve iade edilen akademisyenlere önceki görev yerleri ile birlikte Ankara, İstanbul ve İzmir'de görev yapma yasağı getiren düzenleme de özel hayata saygı gösterilmesini isteme hakkına aykırı bulunarak iptal edilmiştir.

12. Mahkemeye göre; bu kuralla elde edilmek istenilen amaç, büyükşehirler dışında bulunan ve özellikle yakın tarihlerde kurulan üniversitelerin akademik personel sayısını artırarak kamu hizmetini etkin ve sağlıklı bir biçimde yürütmek ise, sözkonusu ihtiyacın genel, objektif ve kabul edilebilir ölçütler belirlenerek tüm öğretim elemanlarını kapsayacak bir sistem oluşturulmadan, yalnızca görevlerine iade edilen öğretim görevlileri ile sınırlı tutularak karşılanması, kamu hizmetinin etkin ve sağlıklı bir biçimde yürütülmesi amacını gerçekleştirmek bakımından zorunlu bir toplumsal ihtiyaca da karşılık gelmemektedir.

13. Bu sebeple Anayasa Mahkemesi; görevlerine iade edilen öğretim elemanlarının önceki görev yerleri ile Ankara, İstanbul ve İzmir illerinde bulunan yükseköğretim kurumlarına atanmalarına kategorik yasak getiren ve bu kişilerin  öncelikli olarak 2006 yılından sonra kurulan yükseköğretim kurumlarında istihdam edilmelerini öngören kuralla, kişilerin özel hayata saygı gösterilmesini isteme hakkına getirilen sınırlamanın, demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun ve ölçülü olmadığına karar vermiştir.

V. 375 Sayılı KHK'ya Göre Meslekten Çıkarılanların İsimlerinin Resmi Gazete'de Yayımlanması

14. 375 sayılı KHK'ya göre görevinden ihraç edilen kişilerin isimlerinin Resmi Gazete'de yayımlanmasının meslek hayatına, özel sektörde iş bulmaya ve ticaret yapmaya etkisine dikkat çeken Mahkeme, bu yolla getirilen sınırlamanın gerekli ve zorunlu olmadığına karar vermiştir.

15. Anayasa Mahkemesi; kişilerin isimlerinin Resmi Gazete’de yayımlanması ile etkilenen değerin, kişilerin şeref ve itibarı olması nedeniyle dava konusu kuralı, Anayasanın 17. maddesinin birinci fıkrasında güvence altına alınan kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı kapsamında incelemiştir.

16. Anayasa Mahkemesi, şu iki nedenle bu kişilerin isimlerinin Resmi Gazete’de yayımlanmasını gerekli ve zorunlu bulmamıştır:

  • Tedbir niteliğinde olan meslekten çıkarma kararı üzerine ilgili mevzuat uyarınca kişilerin görevlerinden el çektirilmeleri mümkün olduğu gibi, sözkonusu kararların verildiği anda hüküm ve sonuç doğurmasına engel bir durum da bulunmamaktadır.
  • Meslekten çıkarma kararlarının her durumda tebligat mevzuatı gereğince usulüne uygun bir şekilde ilgili kişilere tebliğ edilmesinin mümkün olduğu anlaşılmaktadır.

17. Bu nedenle; yetkili kurum ve komisyonlarca verilen meslekten çıkarma kararları ile bu kararlara karşı ilgili kanunlarda yer alan hükümler uyarınca yapılan itiraz veya yeniden inceleme talebi üzerine verilen kararların, Resmi Gazete’de yayımlanarak tebliğ edilmesini öngören kurallarla, kişilerin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına getirilen sınırlamanın gerekli olduğu söylenemez. 

VI. Kamu Görevine İade Edilenlerin Mali Haklarının İadesinin Göreve Başlama Şartına Bağlanması

18. Anayasa Mahkemesi’nin hukuka aykırı bularak iptal ettiği bir diğer düzenleme ise; hukuka aykırı olarak kamu görevinden çıkarılan kişilerin görevden uzaklaştırıldıkları döneme ait mali hakların ödenmesini, atama emrinin tebliğ tarihini takip eden on gün içerisinde göreve başlanması şartına bağlayan kuraldır. 

19. Anayasa Mahkemesi’ne göre; kişilerin iradesi dışında hukuka aykırı olarak çalıştırılmadıkları döneme ait mali hakların ödenmesinin göreve başlama şartına bağlanması, mülkiyet hakkına yönelik kişilerin görevlerinden çıkarılması ile oluşan haksız müdahalenin giderilmemesi ve bu suretle mülkiyet hakkına getirilen sınırlamanın devam etmesi sonucunu ortaya çıkarmaktadır. Bu sebeple, mülkiyet hakkına aykırı bulunan kural iptal edilmiştir.

VII. Askeri Rütbelerin Bireyselleştirme Yapılmadan Herkesten Geri Alınması

20. Anayasa Mahkemesi ilk olarak; asker kişilere bu dönemde uygulanan tedbirin haklarındaki isnatlara cevap verme ve bunlara karşı delil sunma imkânının tanındığı bir soruşturma çerçevesinde iddia, savunma ve delillerin tartışılarak ulaşılan sonucun dayandığı maddi ve hukuki temelleri gösteren gerekçeler açıklanmadan yapıldığını, dolayısıyla asker kişilere ilişkin rütbelerin geri alınması tedbirinin bireyselleştirme yapılmadan uygulandığını tespit etmiştir.

21. Anayasa Mahkemesi, tedbir öncesi bireyselleştirme sağlanmadan kamu görevinden çıkarılan asker kişilerin tamamının rütbelerinin geri alınmasını düzenleyen kuralla kişilerin özel hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına getirilen sınırlamanın “kanunilik” şartını taşımadığına, sınırlamanın demokratik toplum düzeninin gerekleri ve “ölçülülük” ilkesi ile de bağdaşmadığına karar vermiş ve kuralı iptal etmiştir.

VIII. Göreve İade Edilen Kamu Görevlilerinin Görevinden Çıkarılmalarından Dolayı Tazminat Taleplerinin Engellenmesi

22. Dava konusu kural ile göreve iade edilenlerin, kamu görevinden çıkarılmalarından dolayı herhangi bir tazminat talebinde bulunamayacakları belirtilmektedir. Kişilerin OHAL sonrası dönemde yetkili kurumların idari işlemleri nedeniyle zarara uğrandığı iddialarının dava edilmesini önleyen bu kural Anayasa Mahkemesi tarafından hak arama hürriyetine, mahkeme hakkına (Anayasa m.36) aykırı olduğu gibi, Anayasanın 125. maddesinde ifade edilen idari işlem ve eylemlerin yargı denetimine tabi olacağına ilişkin kurala da aykırı bulunmuştur.

IX. Göreve İadesi Kabul Edilen Dış İşleri, Emniyet ve TSK Personelinin Bakan Kararı ile Araştırma Merkezine Atanması Konusunda Belirsiz Yetki Verilmesi

23. Dava konusu kuralla; kamu görevine iade edilen TSK ile genel kolluk kuvveti personeli ve Dışişleri Bakanlığı diplomatik kariyer memurları hakkında Millî Savunma, Dışişleri ve İçişleri Bakanı tarafından eski kadro, rütbe veya unvanına atanması uygun görülmeyenlerden binbaşı ve üstü rütbelerde olanlar ile emniyet hizmetleri sınıfında bulunan her sınıftaki emniyet müdürleri kurallar uyarınca araştırmacı unvanlı olarak istihdam edilecekler, diğer personel ise sözkonusu bakanlıklar tarafından tespit edilen araştırma merkezlerindeki diğer kadrolarda görevlendirileceklerdir.

24. Anayasa Mahkemesi; öncelikle kamu görevine iade edilen sözkonusu personelin önceki kadro, rütbe ve unvanına göre atanmasını engelleyen kuralların kişilerin meslek hayatlarını, kişisel gelişimlerini, üçüncü kişilerle olan ilişkilerini ve itibarlarını olumsuz şekilde etkileyebileceğini tespit etmiştir.

25. Yüksek Mahkeme; iade kararı ile hukuka aykırı olarak uygulanan kamu görevinden çıkarma tedbirinin tüm sonuçlarıyla ortadan kaldırılması başka bir ifadeyle tedbir hiç uygulanmamış gibi kişilerin önceki kazanımlarının dikkate alınması gerektiği halde bu kişilerin idari teşkilat içindeki mevcut kadrolarının, unvanlarının, rütbelerinin kısacası bu kapsamdaki kazanılmış haklarının gözardı edildiğine vurgu yapmakla birlikte, esas olarak ilgili bakana tanınan yetkinin kapsam ve sınırlarının açık, net ve anlaşılır olmaması nedeniyle göreve iade edilen personelin eski kadro, rütbe veya unvanına göre atanıp atanmayacağı hususunda idareye geniş bir takdir yetkisi veren kuralın kapsam ve sınırları itibarıyla idarenin keyfi uygulamalarını önleyecek niteliği haiz olmamasını iptal için temel gerekçe yapmıştır. 

X. Gecikmesinde Sakınca Bulunan Hallerde Askeri Merciler Tarafından Arama Emri Verilmesi

26. Dava konusu kuralla; askeri mahallerde gecikmesinde sakınca bulunan hallerde hakim kararı aranmaksızın, askeri birlik komutanının veya askeri kurum amirinin veya hukuk hizmetleri başkanının veya birim amirinin yazılı emri üzerine kişilerin üstü, araçları, özel kağıtları ve eşyasının aranmasına imkan tanımakla, kişilerin özel hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sınırlama getirilmektedir.

27. Anayasanın 20. maddesine vurgu yapan Yüksek Mahkemeye göre; yetkili mercii tarafından verilen arama kararının yirmi dört saat içinde hakim onayına sunulması, arama kararının alınması ve uygulanması sürecinde keyfiliğin önüne geçilerek, bireyler nezdinde hukuki güvenlik ve öngörülebilirliğin oluşmasına katkı sağlamaktadır.

28. Bu kapsamda kuralda; askeri merciler tarafından verilen arama emrinin yirmi dört saat içinde görevli hakim onayına sunulmasına ilişkin güvenceye yer verilmediği, dolayısıyla sözkonusu güvence sağlanmadan askeri mahallerde kişilerin üstü, araçları, özel kağıtları ve eşyasının aranmasına imkan tanınması, Anayasanın 20. maddesiyle bağdaşmadığı yönünde kanaate varan Anayasa Mahkemesi bu düzenlemeyi iptal etmiştir.

XI. Belirli Suçlarda Yapılacak Soruşturma ve Kovuşturmalarda Tutukluluğa İtiraz ve Tahliye Taleplerinin Dosya Üzerinden Karara Bağlanması, Tahliye Taleplerinin En Geç Otuzar Günlük Sürelerle Tutukluluğun İncelenmesi ile Birlikte Dosya Üzerinden Değerlendirilmesi, Tutukluluk İncelemelerinin En Geç Otuzar Günlük Sürelerle Dosya Üzerinden, Doksanar Günlük Sürelerle Kişi veya Müdafii Dinlenilmek Suretiyle Re’sen Yapılması

29. Anayasa Mahkemesi, tutukluluğa itiraz ve tahliye taleplerinin incelenmelerini ve değerlendirilmelerini belirleyen kuralları detaylı tetkik etmiştir.

30. Mahkeme ilk olarak; ilkesel bir belirleme ile temel amacı maddi gerçeği açığa çıkarma olan ceza muhakemesinin aynı zamanda makul sürede tamamlanması gerektiğini, tutukluluğa ilişkin verilen her kararın veya her tahliye talebinin değerlendirilmesinin sık aralıklarla duruşma açılarak yapılmasının ceza yargılamasının makul sürede bitirilememesine yol açabileceği gibi, sağlıklı şekilde işlemesini de engelleyebileceğini tespit etmiştir.

31. Mahkemenin tutukluluğa itiraz ve tahliye talepleri bakımından yaptığı tespitler şu şekildedir:

  • Kural, tutukluluğa itirazın dosya üzerinden değerlendirilmesinde hakimleri ve mahkemeleri bağlayıcı herhangi bir süre veya üst sınır öngörmemektedir. Bu itibarla şüpheli veya sanık; mahkeme huzurunda makul aralıklarla dinlenilerek, tutukluluğa ilişkin itirazlarını dile getirme imkanından yoksun bırakılabilecektir.
  • Öte yandan kural; yetkili mercie tahliye taleplerini en geç doksanar günlük süreler içinde şüpheli, sanık veya müdafiini dinleyerek incelemesine imkan tanımaktadır. Bu itibarla şüpheli veya sanık, hakim ve mahkeme huzurunda tutuklamaya ilişkin beyan ve delillerini sunmadan doksan gün süreyle özgürlüğünden yoksun bırakılabilecektir. Şüpheli veya sanığın makul olarak değerlendirilmeyecek bir süreyle tahliye talebini hakim ve mahkeme önünde sözlü olarak dile getirme imkanından yoksun bırakılması, Anayasanın 19. maddesinin sekizinci fıkrasında düzenlenen tutukluluğa ilişkin iddia ve savunmaların makul bir sürede hakim ve mahkeme önünde dile getirilmesi güvencesi ile bağdaşmamaktadır.
  • Bunun yanında kural, mahkemelere tahliye taleplerini resen tutukluluk incelemesi ile birlikte en geç otuzar günlük sürelerle dosya üzerinden değerlendirmesine imkan tanımaktadır. Bu açıdan yetkili merci şüpheli veya tutuklunun tahliye talepleri ve bu kapsamda dile getireceği iddialarla ilgili 5271 sayılı Kanunun 105. maddesinde öngörülen sürelerden farklı olarak otuz günlük azami süre içinde dosya üzerinden değerlendirme yapabilecektir. Kurala göre, şüpheli veya sanığın tutuklama şartlarını ortadan kaldıran esaslı bir delile dayanarak tahliye talebinde bulunması durumunda dahi yetkili merci tarafından otuz gün süre ile herhangi bir değerlendirme yapılmaması gündeme gelebilecektir.

32. Anayasa Mahkemesi bu gerekçelerle; sözkonusu kuralla, Anayasanın 19. maddesindeki güvencelere aykırı olarak kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkına ölçüsüz bir sınırlama getirildiğine ve ilgili kuralın iptaline karar vermiştir.

XII. İki Yıla Kadar İdari Soruşturma Açma Zorunluluğu Bulunmadan Kişileri Kamu Görevinden Uzaklaştırma İmkanı Tanınması

33. Dava konusu kural kapsamında, kişiler soruşturma başlamadan en fazla iki yıl süre ile görevden uzaklaştırılabilecekler süre sonunda görevlerine başlatılacaklardır.

34. Anayasa Mahkemesi’ne göre; idari soruşturma başlatılmadan görevden uzaklaştırılanlar hakkında makul bir zaman içinde soruşturma başlatılmamasının, kişilerin hakkında bilgi sahibi olmadıkları iddialarla uzun sürelerle şüphe altında kalmalarına ve mali haklarının bir kısmından yoksun bırakılmalarına sebebiyet verebileceği açıktır. Bu nedenle; ilgili mevzuatlarda yer alan soruşturmaya başlama süresinin uygulanmamasını öngören ve bu suretle kamu görevlilerinin iki yıla kadar idari soruşturma açılmaksızın görevden el çektirilmelerine imkan tanıyan kuralla, kişilerin özel hayatının korunmasını isteme hakkı ile mülkiyet hakkına getirilen sınırlamanın demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun ve ölçülü olduğu söylenemez.

XIII. Haklarında İnceleme ve Soruşturma Yürütülen Kişiler ile Bunların Eş ve Çocuklarına İlişkin Olarak İhtiyaç Duyulan Her Türlü Bilgi ve Belgenin Kamu ve Özel Tüm Kurum ve Kuruluşlarca Soruşturma Makamlarına Vakit Geçirilmeksizin Verilmesi

35. Dava konusu kural; haklarında inceleme ve soruşturma yürütülen kişiler ile bunların eş ve çocuklarına ilişkin olarak yetkili kurul, komisyon ve diğer mercilerce ihtiyaç duyulan telekomünikasyon yoluyla iletişimin tespiti de dahil olmak üzere her türlü bilgi ve belgenin kamu ve özel tüm kurum ve kuruluşlarca soruşturma makamlarına vakit geçirilmeksizin verileceğini öngörmektedir.

36. Anayasa Mahkemesi ilk olarak, kuralın hakkında inceleme ve soruşturma yürütülen kişilerin eş ve çocukları yönünden meşru amacı bulunmadığına karar vermiştir.

37. Ardından Mahkeme; kişisel verilerin elde edilmesinde sözkonusu yönteme başvurulmasını gerektirecek sebeplerin niteliği, ilgili kişilerin tedbir kapsamındaki konumu, bilgi ve belgelerin içeriği, incelenme, değerlendirilme ve korunmasına ilişkin esaslar ile verilerin başkalarıyla paylaşılması ve ortadan kaldırılmasına ilişkin güvencelerin kanunda açık bir şekilde düzenlenmesi gerekliliğine vurgu yapan Yüksek Mahkeme, güvenceler ve temel ilkeler belirlenmeksizin kişisel veri niteliğindeki bilgi ve belgelerin kamu ve özel tüm kurum ve kuruluşlarca soruşturma makamlarına verilmesine imkan tanınması suretiyle kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına getirilen sınırlamanın, Anayasa ile bağdaşmadığına ve iptaline karar vermiştir.