Prof. Dr. Ersan Şen

Enes Efe

İmar Kirliliğine Neden Olma Suçu Bakımından Bina Vasfının Önemi ve Binadaki Tadilatların Değerlendirilmesi

15.07.2024 / Prof. Dr. Ersan Şen, Av. Enes Efe

Bu yazımızda; 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu m.184/1’de[1] düzenlenen yapı ruhsatı alınmadan veya ruhsata aykırı olarak bina yapılması suçu hakkında değerlendirmelere yer verilecek olup, 3194 sayılı İmar Kanunu m.5 uyarınca binanın vasfının ve İmar Kanunu m.21 ile Planlı Alanlar İmar Yönetmeliği (PAİY) ve Plansız Alanlar İmar Yönetmeliği’nde (PSAİY) düzenlenen esaslı tamir/basit tamir ayrımının ruhsat alınmasına bağlı olması bakımından sözkonusu suçun oluşmasına etkisi incelenecektir.

  1. İmar Kirliliğine Neden Olma Suçuna İlişkin Genel Açıklamalar

İmar kirliliğine neden olma suçu; TCK’nın ikinci kitabında “Topluma Karşı Suçlar” bölümünün üçüncü kısım ikinci bölümünde “Çevreye Karşı Suçlar” başlığı altında m.184’de düzenlenmiş olup, kanun koyucu; günümüzde şehirlerin en büyük sorunlarından biri olan kontrolsüz göç süreciyle kişilerin konut ihtiyaçlarını gidermek amacıyla plansız, izinsiz, ruhsatsız veya ruhsata aykırı olarak inşa ettikleri yapılar sebebiyle oluşan imar kirliliği ile sağlıklı ve dengeli çevrede yaşama hakkını güvence altına almak istemektedir.

Kanun koyucu tarafından TCK m.184’de düzenleme altına alınan imar kirliliğine neden olma suçu ile korunan hukuki değerin ne olduğu konusunda doktrinde tartışma bulunmaktadır. Bir görüşe göre; kanun koyucunun korumak istediği hukuki yarar imar düzenidir[2]. Diğer bir görüşe göre ise; Anayasa m.56 uyarınca bireylerin, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkıdır[3]. Başka bir görüşe göre de; şehirlerde düzgün, güvenli yapılaşmanın sağlanması ve imar kirliliğinin önlenmesine ilişkin kamu yararıdır[4].

Kanaatimizce; TCK m.184’de düzenlenene imar kirliliğine neden olma suçunda korunan hukuki yarar, hem suçun madde itibariyle düzenlendiği yer ve hem de suçun konusu birlikte değerlendirildiğinde, plansız ve çarpık kentleşmenin önüne geçilmesi ve Anayasa m.56 ile güvence altına alınan sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşam hakkının korunmasıdır.

Bununla birlikte imar kirliliğine neden olma suçuna ilişkin 184. maddenin birinci fıkrasında; yapı ruhsatiyesi alınmadan ya da ruhsata aykırı olarak bina yapan veya yaptıran kişilerden bahsedilmiş olup, kanunun gerekçesinde binayı inşa eden yüklenici, taşeron, usta veya kalfa ile inşaat sahibinin suçun faili olacağı, ayrıca suça konu inşa faaliyetlerini kontrol ve denetim hizmeti veren şirketlerin de fail sıfatıyla cezalandırılacağı açıklanmıştır. Nitekim; kanun koyucu tarafından yapılan düzenlemede, inşaatta görev alan işçilerin suça konu fiilin faili olabileceği husus madde gerekçesinde yer almamıştır.

Belirtmeliyiz ki; madde gerekçesinde sayılan taşeron, usta veya kalfanın kanun maddesinde “bina yapan” kişilerin belirlenmesi yönünde sayıldığı düşünüldüğünde, suça konu inşaat faaliyetinin yapı ruhsatı alınmadan ya da ruhsata aykırı olarak gerçekleştirildiği hususunda bilgisi olan işçiler de imar kirliliğine sebebiyet verme suçunun faili olabileceklerdir[5].

Kanaatimizce; suça konu inşa faaliyetinde yapı ruhsatiyesi alınmadan ya da ruhsata aykırı olarak inşa edilen yapının inşasında çalışan usta, kalfa veya işçilerin, inşasında çalıştıkları yapının ruhsata aykırı olduğunu bilmemeleri halinde TCK m.30’da düzenlenen hata hükümlerinin de değerlendirilmesi gerekmekte olup, usta, kalfa veya işçilerin bu suçun faili olarak kabul edilebilmesi için, inşa edilen yapının imar planına aykırı olduğunu bilerek hareket ettikleri ortaya koyulmalıdır.

Yargıtay 4. Ceza Dairesi’nin 13.02.2012 tarihli, 2010/27045 E. ve 2012/2535 K. sayılı kararına göre; “Sanık Mehmet Y.’ın, diğer sanık Şemsettin Ç.’a ait tek katlı inşaatta ücretli çalışan inşaat ustası olduğuna yönelik savunması karşısında; inşaatın ruhsatsız ve imar planına aykırı olduğunu bilerek hareket ettiğine dair, kanıtların nelerden ibaret olduğu, yöntemince tartışılıp ortaya koyulmadan, yetersiz gerekçe ile hükümlülük kararı verilmesi,” denilerek, ilk derece mahkemesi tarafından verilen mahkumiyet kararı eksik araştırma sebebi ile bozulmuştur.

Bu doğrultuda; imara aykırı yapının inşasında ruhsat araştırması yapmamış olan usta, kalfa ve işçilerin, sözkonusu suçun işlenmesinde inşasında çalıştıkları yapının ruhsatsız olduğu yönünde bilgilerinin bulunduğuna dair yeterli araştırma yapılması suretiyle delillendirilerek, şüpheye mahal vermeyecek şekilde ortaya koyulması gerekmektedir. Aksi halde; usta, kalfa veya işçilerin, suça konu yapının ruhsatsız olduğunu bilmemeleri mümkün olup, suça konu yapının imara aykırı olduğuna dair bilgileri olduğuna dair yeterli delil elde edilmeden bu suçun faili kabul edilerek ceza sorumluluğunun var olduğunun değerlendirilmesi hukuka aykırı olacaktır.

Buna ek olarak; imar kirliliğine neden olma suçu bakımından suça konu yapının inşa faaliyetlerine kontrol ve denetim hizmeti veren teknik kişilerin ceza sorumluluğu bakımından doktrinde farklı görüşler yer almaktadır.

Bir görüşe göre; inşa faaliyetlerine kontrol ve denetim hizmeti veren teknik kişilerin, TCK m.184’ün gerekçesine göre “(…) bu tür inşa faaliyetlerine kontrol ve denetim hizmeti veren teknik kişiler de bu suçtan dolayı fail sıfatıyla cezalandırılacaktır” ifadelerine yer verilmesi sebebiyle asli fail olarak sorumlu oldukları belirtilmektedir[6]. Buna göre; imara aykırı yapının kontrol ve denetimi sonucunda ruhsatsız veya ruhsata aykırı inşaatın tespiti halinde, bu faaliyeti durdurma görevinin yerine getirilmemesi sebebiyle, bu kişilerin imara aykırı yapıyı “yaptıran” sıfatıyla, asli fail olarak cezalandırılması gerektiği ifade edilmektedir.

Diğer görüşe göre; yapının inşa faaliyetlerine kontrol ve denetim hizmeti veren teknik kişilerin, TCK m.184’de belirtildiği üzere, ruhsatsız binayı yapan ve yaptıran sıfatını haiz olamayacağı sebebiyle TCK m.39/2-c uyarınca, “suçun işlenmesinden önce veya işlenmesi sırasında yardımda bulunarak icrasını kolaylaştırmak” suretiyle suça yardım eden olduğu belirtilmektedir.

Bir diğer görüşe göre ise; kontrol ve denetim hizmeti veren teknik kişilerin fiillerinin, bina yapma veya yaptırma olarak nitelendirilemeyeceği, eylemlerin 4708 sayılı Yapı Denetimi Hakkında Kanun m.9/1[7] kapsamında değerlendirilebileceği, bu kapsamda bu kişilerin denetim ve kontrol yükümlülüklerini ihmalleri sebebiyle eylemlerinin görevi kötüye kullanma suçunu oluşturduğu kabul edilmektedir.

Yargıtay 18. Ceza Dairesi’nin 01.10.2016 tarihli, 2015/37849 E. ve 2016/16953 K. sayılı kararında[8]; “Ruhsat ve projeye aykırılıkların oluştuğu tarihte yapı denetimi kuruluşunda görevli olan sanıkların yapının, ruhsat ve ekleri ile mevzuata uygun olarak yapılmasını denetlememek ve ruhsat ile eki projesine aykırılıkları 3 iş günü içinde ilgili idareye bildirmemek suretiyle suç tarihi itibariyle 08.02.2008 tarihinde değişikliğe gidilen 4708 sayılı Yapı Denetimi Hakkında Kanun’un 9. maddesinin yollaması ve 5252 sayılı Kanun m. 3 uyarınca 765 sayılı Kanuna yapılan atıfların 5237 sayılı Kanunda karşılık maddelere yapılmış sayılacağının belirtilmiş olması karşısında, sanıklar hakkında TCK’nın 257. maddesinin uygulanıp uygulanmayacağının değerlendirilmesi gerekirken, sanıklar hakkında TCK’nın 184. maddesi uyarınca beraat kararı verilmesi” ifadelerine yer verilerek bu durumun görevi kötüye kullanma suçu kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini ortaya koymuştur.

Kanaatimizce; TCK m.184/1’de düzenleme altına alınan suçun icrai hareketle işlenebileceği düzenlenmiş olup, ihmali hareketlerle işlenmesinin mümkün olmaması karşısında suça konu yapının inşa faaliyetlerine kontrol ve denetim hizmeti veren teknik kişilerin asli fail olarak ceza sorumluluğu gündeme gelemeyecektir. Aksi kabul halinde; inşa faaliyetlerine kontrol ve denetim hizmeti veren teknik kişilerin, suça konu yapıyı “yaptıran” sıfatıyla suçtan sorumlu tutulmalarının ihmali hareketlerin cezalandırılması anlamına geleceği ve bu hususun “suçta ve cezada kanunilik” ilkesine aykırılık teşkil edeceği tartışmasızdır.

Bu doğrultuda; ruhsat ve projeye aykırılıkların mevcut olduğu yapı hakkında ruhsat ve ekleri ile mevzuata uygun olarak yapılmasını denetlemeyen ve ruhsatta yer alan aykırılıkları ilgili idareye bildirmeyen inşa faaliyetlerine kontrol ve denetim hizmeti veren teknik kişilerin, 4708 sayılı Yapı Denetimi Hakkında Kanun m.9/1’e aykırı davranması sebebiyle Yargıtay’ın da istikrar kazanmış kararları doğrultusunda, TCK m.257 uyarınca görevi kötüye kullanma suçu bakımından hukuki durumlarının değerlendirilmesi gerektiğini belirtmek isteriz.

 

  1. Yapı Ruhsatiyesi Alınmadan veya Ruhsata Aykırı Olarak Bina Yapma Suçu

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu m.184/1’de düzenleme altına alınan suç teşkil eden fiil, yapı ruhsatiyesi alınmadan ya da ruhsata aykırı olarak “bina” yapmak veya yaptırmak olarak kabul edilmektedir. Kanun koyucu tarafından yapılan düzenlemede, “yapı ruhsatiyesi” ile “bina” kavramları hakkında özel bir belirleme yapılmamış olup, maddede suçun konusu olarak belirlenen “bina”, 3194 sayılı İmar Kanunu m.5’e göre; “kendi başına kullanılabilen üstü örtülü ve insanların içine girebilecekleri ve insanların oturma, çalışma, eğlenme veya dinlenmelerine veya ibadet etmelerine yarayan, hayvanların ve eşyaların korunmasına yarayan yapılar” olarak tanımlanmıştır.

Nitekim; İmar Kanunu’nda da yapı ruhsatiyesine ilişkin bir tanımlama yapılmamış olmakla birlikte, İmar Kanunu m.21’de[9] yer alan bütün yapılar için yetkili merciden yapı ruhsatiyesi alınması gerektiği, daha önceden ruhsat alınmış yapılarda yapılacak değişiklikler bakımından da yeniden ruhsat alınması gerektiği ifade edilmektedir. Buna göre yapı ruhsatı; yeni bir yapı yapılmasına veya mevcut bir yapının esaslı onarım ile tadilatı ve ilavesine, yetkili makamlarca izin verilmesi olarak tanımlanabilmektedir[10].

Yapı ruhsatının alınması; İmar Kanunu kapsamında tüm yapılar adına zorunlu tutulmakla birlikte, TCK m.184/1’de düzenlenen suç bakımından yalnızca binadan söz edilmiş olup, yapı kavramına yer verilmemiştir. Bu doğrultuda; bina niteliğinde olmayan bahçe, isnat duvarı, yüzme havuzu, köprü, tünel, yol ve benzeri yapılar suçun konusu kapsamında olmadığından bu yapılara ilişkin ruhsata aykırılık veya ruhsatsız yapılar, idari yaptırımı gündeme getirse de TCK m.184’e göre suç teşkil etmemekte ve cezalandırmaya layık görülmemektedir.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 06.11.2018 tarihli, 2017/18-869 E. ve 2018/504 K. sayılı kararında; “TCK′nın 184. maddesinin birinci fıkrasında yalnızca binadan söz edilmiş olup ‘yapı’ kavramına yer verilmemiştir. Bu nedenle, ruhsatsız ya da ruhsata aykırı olarak yapılan bahçe, istinat duvarı, yüzme havuzu, iskele, köprü, tünel, rıhtım, yol ve benzeri yapılar suç kapsamına dahil değildir.” tespitinde bulunularak bina niteliği taşımayan yapıların suç kapsamında olmadığına dair karar verilmiştir.

Belirtmeliyiz ki; her kaçak yapı, TCK m.184/1’de düzenleme altına alınan suç kapsamına girmemekte olup, bu yönü ile maddenin yapısal olarak eksik ceza normu içerdiği ifade edilmektedir[11]; zira kanun koyucu tarafından bu hükümde düzenleme altına alınan yapı ruhsatiyesi alınmadan veya ruhsata aykırı olarak bina yapma suçunun gerekçesinde; “Birinci fıkradaki suç, yapı ruhsatiyesi alınmadan veya ruhsata aykırı olarak bina yapmak veya yaptırmakla oluşur.ifadelerine yer verilmiş olup, “suçta ve cezada kanunilik” ilkesi gereğince imara aykırı olarak yapıldığı tespit edilen bir yapının “bina inşa etmeye” yönelik yapıldığının kuşkuya yer vermeyecek şekilde ortaya koyulması gerekmektedir. Fail tarafından yapı ruhsatı alınmadan gerçekleştirilen ve bina niteliğine sahip olmayan bir yapının inşa edilmesinde, İmar Kanunu m.32 ve m.42 gereğince idari ceza yaptırımı uygulanabilirse de, suça konu imara aykırı yapının bina niteliğinde olmaması durumunda TCK m.184/1’e göre suç oluşmamaktadır.

  1. Ruhsata Uygun Olarak Yapılan Binada Ruhsat Alınmaksızın Sonradan Yapılan Tadilat veya Değişikliklerin İmar Kirliliği Suçuna Etkisi

İmar Kanunu m.21’e göre; aynı Kanunun m.26 ve m.27’de sayılan istisnalar haricinde tüm yapılar için yapı ruhsatiyesi alınması zorunlu olup, m.21/2’ye göre ise ruhsat alınmış yapılarda esaslı bir değişiklik yapılması halinde yeniden ruhsat alınması gerekmektedir. Doktrinde; ruhsata uygun olarak yapılan binada ruhsat alınmaksızın yapılan değişikliklerin TCK m.184/1 kapsamında olmayacağı ileri sürülse de[12], Yargıtay’ın verdiği kararlarda, TCK m.184/1’e göre suçun oluşmasında ruhsata uygun olarak yapılan bir binada ruhsat alınmaksızın yapılan değişikliklerin niteliğine göre değerlendirilmesi gerektiği belirtilmektedir.

Yargıtay’a göre; yapı ruhsatına sahip bir bina üzerinde sonradan ruhsata aykırı olarak yapılan değişikliklerin değerlendirilmesinde, ruhsatlı binanın içerisindeki birtakım değişiklikler ile kullanım şeklinin değiştirilmesine ilişkin imalatların[13] (örneğin balkon kapatılması veya binanın devamı niteliğinde olmayan çatı yapma eylemi), ilave alan hacim artışı yapmaması[14] (örneğin mevcut odalara ait duvarın yıkılarak birleştirilmesi), taşıyıcı sistemi etkilememesi ve İmar Kanunu m.21/3’e göre yapılan tamirat ve tadilat yapılması, TCK m.184/1 uyarınca suç oluşturmamaktadır.

Nitekim Yargıtay 4. Ceza Dairesi’nin 02.05.2011 tarihli, 2009/8719 E. ve 2011/5937 K. sayılı kararında; “Sanığın, zemin katta bulunan işyerine bitişik kapıcı dairesinin duvarlarını kaldırarak işyerinin kullanımına kattığı, bilirkişi raporuna göre bu tadilatların binanın betonarme taşıyıcı karkas sistemine zarar vermediği anlaşıldığından, 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 21. maddesi gözetilerek sözkonusu tadilatlar dükkanda hacim ve alan artışı sağlasa da, birleştirilen iki dairenin projede öngörülen alanı dışında bir alan artışı bulunup bulunmadığı konusunda bilirkişiden ek rapor alınarak, imara aykırılığın proje değişikliği gerektiren bina içi tadilat niteliğinde olup olmadığı saptanarak, binanın brüt alanında (birleştirilen iki dairenin alanı dışında) artış meydana getiriyorsa eylemin imar kirliliğine neden olma suçunu, alan artışı meydana getirmiyorsa idari para cezasını gerektiren imara aykırılık oluşturacağı gözetilmeden, eksik inceleme ve yetersiz gerekçe ile mahkumiyet kararı verilmesi” bozma sebebi sayılmıştır.

Buna karşılık; yapı ruhsatına sahip bir binanın ruhsata tabii olunan kat sayısının üzerine çıkılması, yapımı gerçekleştirilen çatının kat yüksekliğinde olması, çatı içinin bölümlere ayrılarak odalar oluşturulması gibi imalatların, TCK m.184/1 uyarınca imar kirliliği suçunu oluşturduğu kabul edilmektedir.

Yargıtay 4. Ceza Dairesi’nin 02.05.2011 tarihli, 2009/8719 E. ve 2011/5937 K. sayılı kararında; “...Sanığın, binanın üzerine 2,5 metre yüksekliğinde çelik konstrüksiyondan çatı yapması, yapı tespit ve tatil zaptının ekindeki fotoğrafa ve keşif sırasındaki gözleme göre çatı etrafına 1 metre yüksekliğinde duvar örmesi, İmar Kanunu′nun 5. maddesinde ‘kendi başına kullanılabilen, üstü örtülü ve insanların içine girebilecekleri ve insanların oturma, çalışma, eğlenme veya dinlenmelerine veya ibadet etmelerine yarayan, hayvanların ve eşyaların korunmasına yarayan yapıların’ bina olarak tanımlanması ve aynı Kanun’un 21 maddesindeki düzenlemeler karşısında; binanın brüt alanında artış meydana getiren, niteliğini değiştiren, taşıyıcı unsurları etkileyen ve 5. madde kapsamında bina niteliğinde olan yapı nedeniyle, sanık hakkında hükümlülük kararı verilmesi gerekirken yasal düzenlemelere aykırı yetersiz bilirkişi raporuna dayanılarak beraat kararı verilmesi,” denilerek karar verilmiştir.

Buna ek olarak; ruhsata uygun olarak yapılan mevcut bir bina üzerinde ve binanın kapsamı dahilinde olmak koşuluyla, İmar Kanunu m.21/3’e göre; “Derz, iç ve dış sıva, boya, badana, oluk, dere, doğrama, döşeme ve tavan kaplamaları, elektrik ve sıhhi tesisat tamirleri ile çatı onarımı ve kiremit aktarılması ve yönetmeliğe uygun olarak mahallin hususiyetine göre belediyelerce hazırlanacak imar yönetmeliklerinde belirtilecek taşıyıcı unsuru etkilemeyen diğer tadilatlar ve tamiratlar” ruhsata tabi olmadığından, ruhsata uygun olarak yapılan binada, yapılan tadilat ve tamiratlarım bu kapsamda kalması halinde sözkonusu suçun oluşmayacağı kabul edilmektedir.

Yapı ruhsatına sahip bir binada sonradan yapılan tamirat ve tadilatların suça konu olabilmesi için “esaslı tadilat” olması gerekmekte olup, bu husus 3030 sayılı Kanun Kapsamı Dışında Kalan Belediyeler Tip İmar Yönetmeliği m.16’da; “Yapılarda taşıyıcı unsuru etkileyen ve/veya inşaat alanını ve ruhsat eki projelerini değiştiren işlemler” şeklinde tanımlanmıştır.

Mevcut yapıdaki hangi değişikliklerin ruhsata tabi olduğu; Planlı Alanlar İmar Yönetmeliği (PAİY) ve Plansız Alanlar İmar Yönetmeliği’nde (PSAİY) düzenlenmiş olup, PAİY m.4/y’de ruhsata tabi esaslı tadilat; “yapılarda taşıyıcı unsuru etkileyen veya yapı inşaat alanını veya emsale konu alanını veya taban alanını veya bağımsız bölüm sayısını veya ortak alanların veya bağımsız bölümlerin alanını veya kullanım amacını veya ruhsat eki projelerini değiştiren işlemler” olarak tanımlanmaktadır. PAİY m.4/i’de ruhsata tabi olmayan basit tamir ve tadilat ise; “yapılarda esaslı tadilat kapsamında olmayan, taşıyıcı sistemi, bağımsız bölümün dış cephesini, ıslak hacimlerin yerini ve sayısını değiştirmeyen; derz, iç ve dış sıva, boya, badana, oluk dere, doğrama, döşeme ve tavan kaplamaları, elektrik ve sıhhi tesisat tamirleri ile bahçe duvarı, duvar kaplamaları, baca, saçak, çatı onarımı ve kiremit aktarılması gibi her türlü tamir ve tadil işlemler” olarak tanımlanmıştır.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 06.11.2018 tarihli, 2017/18-869 E. ve 2018/504 K. sayılı kararında; “Sanığın suça konu iş yerini ne zamandan itibaren işletmeye başladığı ve bu kapsamda esaslı tadilatların sanık tarafından mı yoksa kendisinden önceki işletmeciler tarafından mı yapıldığı hususlarının tespit edilmesi amacıyla sanığın ifadesinde geçen Ruhi K. isimli bir kişinin var olup olmadığının araştırılıp, var olmasının tespit edilmesi halinde açıklanan hususlar ile ilgili tanık sıfatıyla ifadesine başvurulması, yargılamaya konu edilen tadilatın ne zaman yapıldığı ve tadilatın bina mahiyetinde alan kazanma niteliğinde olup olmadığı, alan kazanma dışındaki tadilatın ise taşıyıcı unsurları etkileyip etkilemediği hususlarında bilirkişiden teknik verilere dayalı ek rapor alınması ve dosyadaki tüm delillerle birlikte değerlendirilerek sonucuna göre sanığın hukuki durumunun belirlenmesi gerekirken, eksik araştırma ile hüküm kurulması,” denilerek bozma kararı verilmiştir.

Bu doğrultuda; yapı ruhsatına sahip bir binada sonradan gerçekleştirilen esaslı tadilat içermeyen değişikliklerin bina niteliğinde olmaması, binanın taşıyıcı unsurunu etkilememesi veya alan kazanma niteliğinde olmaması halinde TCK m.184/1 kapsamında suç oluşturmayacağının kabulü gerekmekte olup, yapıda gerçekleştirilen esaslı olmayan tamirat ve tadilatların, ruhsat alınmadan veya ruhsata aykırı şekilde yapılması halinde, İmar Kanunu m.42’de düzenlenen idari yaptırımlar uygulanabilecektir.

 

 

[1] Türk Ceza Kanunu m.184/1’e göre, “Yapı ruhsatiyesi alınmadan veya ruhsata aykırı olarak bina yapan veya yaptıran kişi, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır”.

[2] İsmail Malkoç, Yeni Türk Ceza Kanunu, II. Cilt, 2. Baskı, Yetkin Yayınevi, Ankara, 2008, s.1574.

[3] Ali Parlar/Muzaffer Hatipoğlu, Türk Ceza Kanunu Yorumu, III. Cilt, 3. Baskı, Seçkin Yayınevi, Ankara, 2010, s.2769.

[4] Zeki Hafızoğulları/Muharrem Özen, “5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda Çevreye Karşı Suçlar” Tuğrul Arat’a Armağan, 1. Baskı, Yetkin Yayınevi, Ankara, 2012, s.639.

[5] Hasan Tahsin Gökcan/Mustafa Artuç, Türk Ceza Kanunu Şerhi, IV. Cilt, Birinci Baskı, Adalet Yayınevi, Ankara, 2021, s.6411.

[6] Onur Özcan, “Türk Hukukunda Çevre Suçları” Uğur Alacakaptan’a Armağan 1, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2008, s.574.

[7] Yapı Denetimi Hakkında Kanun m.9’a göre, “Bu Kanun hükümlerinin uygulanması sırasında, yapı denetim kuruluşunun icraî veya ihmalî davranışla yeni iş almaktan men cezası uygulanmasını gerektiren fiiller nedeniyle görevini kötüye kullanan ortakları, yöneticileri, mimar ve mühendisleri, yapı müteahhidi, şantiye şefi, proje müellifi gerçek kişiler ile laboratuvar görevlileri, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır”.

[8] Aynı yönde bkz. Yargıtay 18. Ceza Dairesi’nin 17.10.2016 tarihli, 2016/11363 E. sayılı ve 2016/15960 K. sayılı kararında; “Ruhsat ve projeye aykırılıkların oluştuğu tarihte yapı denetçisi olan sanığın, ilgili aykırılıkları yapı müteahhidine ve ilgili daireye üç gün içinde yazılı olarak bildirmemek suretiyle 4708 sayılı Yapı Denetimi Hakkında Kanun’un 9/1. maddesine aykırı davrandığı gözetilmeden, yazılı şekilde karar verilmesi,” denilerek, bozma kararı verilmiştir. 

[9] İmar Kanunu m.21’e göre, “Yapı ruhsatiyesi: Bu Kanunun kapsamına giren bütün yapılar için 26ncı maddede belirtilen istisna dışında belediye veya valiliklerden (...) (1) yapı ruhsatiyesi alınması mecburidir.

Ruhsat alınmış yapılarda herhangi bir değişiklik yapılması da yeniden ruhsat alınmasına bağlıdır. Bu durumda; bağımsız bölümlerin brüt alanı artmıyorsa ve nitelik değişmiyorsa ruhsat, hiçbir vergi, resim ve harca tabi olmaz.  

Ancak; derz, iç ve dış sıva, boya, badana, oluk, dere, doğrama, döşeme ve tavan kaplamaları, elektrik ve sıhhi tesisat tamirleri ile çatı onarımı ve kiremit aktarılması ve yönetmeliğe uygun olarak mahallin hususiyetine göre belediyelerce hazırlanacak imar yönetmeliklerinde belirtilecek taşıyıcı unsuru etkilemeyen diğer tadilatlar ve tamiratlar ruhsata tabi değildir.

Belediyeler veya valilikler mahallin ve çevrenin özelliklerine göre yapılar arasında uyum sağlamak, güzel bir görünüm elde etmek amacıyla dış cephe boya ve kaplamaları ile çatının malzemesini ve rengini tayin etmeye yetkilidir. Bu Kanunun yürürlüğe girmesinden önce yapılmış olan yapılar da bu hükme tabidir”.

[10] Celal Karavelioğlu, Açıklamalı - Uygulamalı - İçtihatlı İmar Kanunu, Karavelioğlu Hukuk Yayınevi, Birinci Baskı, Ankara, 2007, s.965.

[11] Zeki Hafızoğulları/Muharrem Özen, “5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda Çevreye Karşı Suçlar” Tuğrul Arat’a Armağan, Yetkin Yayınevi, Birinci Baskı, Ankara, 2012, s.652.

 

[12] Mine Arısoy, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda İmar Kirliliğine Neden Olma Suçu, Terazi Aylık Hukuk Dergisi, Sayı:13, Seçkin Yayınevi, Ankara, 2007, s.90.

[13] Yargıtay 18. Ceza Dairesi’nin 23.03.2016 tarihli, 2015/38748 E. ve 2016/5744 K. sayılı kararında;  “TCK’nın 184/1. maddesinde ‘yapı ruhsatiyesi alınmadan veya ruhsata aykırı olarak bina yapan veya yaptıran’ kişilerin cezalandırılması öngörülmüş olup, İmar Kanununun 5. maddesinde de bina kavramının tarifi ‘Bina; kendi başına kullanılabilen, üstü örtülü ve insanların içine girebilecekleri ve insanların oturma, çalışma eğlenme veya dinlenmelerine veya ibadet etmelerine yarayan, hayvanların ve eşyaların korunmasına yarayan yapılardır.’ şeklinde açıklanmıştır. Sanığın binanın çatı katını kat çıkmak için yıktığı ve eylemin imar kirliliğine neden olduğundan bahisle açılan davada, çatı yıkma bina niteliğinde olmadığından bu suçu oluşturmayacağı, bu itibarla suçun unsurlarının oluşmadığı gözetilmeden yerinde olmayan gerekçe ile mahkumiyet hükmü kurulması…” bozma sebebi sayılmıştır.

 

[14] Yargıtay 4. Ceza Dairesi’nin 20.11.2012 tarihli, 2011/21338 E. ve 2012/26052 K. sayılı kararında; “Sanığın, ruhsatlı binanın dış mimarisine zarar vermeden zemin katında bulunan bitişik iki dükkan arasındaki duvarları açarak tek iş yerine dönüştürmek biçimindeki eyleminde, duvarların kaldırılmasının binanın taşıyıcı unsurlarını etkileyip etkilemediğinin yöntemince alınacak bilirkişi raporuna göre tespit edildikten sonra, sonucuna göre; taşıyıcı unsurlara etkisi olmayan iş yerlerinin duvar kaldırılarak birleştirilmesinin 5237 sayılı Yasanın 184/1. maddesi kapsamında bina yapımı niteliğinde olmadığı gözetilmeden eksik soruşturma ve yetersiz gerekçeyle yazılı biçimde hüküm kurulması,”  bozma sebebi sayılmıştır.