Notice: Undefined variable: grid_data in /home/u8284090/sen.av.tr/assets/php/function.php on line 84

Prof. Dr. Ersan Şen

Taner Akıncı


Notice: Undefined variable: grid_data in /home/u8284090/sen.av.tr/assets/php/function.php on line 84

Ceza Davalarında Söz Sırası

07.10.2025 / Prof. Dr. Ersan Şen, Av. Taner Akıncı

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun Üçüncü Kitabı kovuşturma evresini kapsamaktadır. Üçüncü Kitapta; duruşmanın başlamasından yargılamanın bitişine, yani hüküm verilinceye kadar uyulması gereken kurallar çoğunlukla emredici şekilde düzenlenmiştir.

CMK m.203 gereğince duruşmanın düzeni, mahkeme başkanı veya hakim tarafından sağlanır. Bu hüküm gereğince mahkeme başkanı veya hakim, hem disiplin anlamında ve hem de usule riayet edilmesini sağlama anlamında sorumlu ve yetkilidir.

CMK m.191 duruşmanın başlamasını ve sonrasında da yapılacak işlemleri açıklamıştır. Buna göre; önce duruşmada hazır bulunanlar tespit edilir, iddianamenin kabulü kararı okunur, sanığın kimliği tespit edilir, iddianame veya iddianame yerine geçen belgede yer alan suçlamanın dayanağını oluşturan fiiller ve deliller ile suçlamanın hukuki nitelendirmesi anlatılır, sanığa, yüklenen suç hakkında açıklamada bulunmamasının yasal hakkı olduğu ve m.147’de belirtilen diğer hakları bildirilir ve sanık açıklamada bulunmaya hazır olduğunu bildirdiğinde sorgusu yapılır. Sonrasında toplanan delillerin ikamesine, yani ortaya koyulması aşamasına geçilir.

Görüldüğü üzere; sanığın sorgusu yapılmadan önce hakkındaki iddiadan haberdar olması, anlayabilmesi ve savunma yapabilecek durumda olması gereklidir. Bu nedenle, sanığa önce iddianame okunur ve anlatılır. CMK m.191’in açık düzenlemesi karşısında; mağdur şikayetçi beyanının sanık savunmasından önce alınması mümkün görünmemektedir, ancak esasen mağdur ve şikayetçi beyanları sanık savunmasından önce alınmalıdır, çünkü bu beyanlar da iddia mahiyetindedir. Ancak kanun koyucu; soruşturmayı yürüten ve iddianameyi, yani itham belgesini hazırlayan Cumhuriyet savcısının suçlamalarının yer aldığı belgenin önceden sanığa gönderilmesini ve duruşmada iddianame hakkında kendisine açıklama yapılmasını yeterli görmüştür. Bunun yanında katılan sıfatını alabilecek olan mağdur şikayetçinin bu sıfata sanık savunmasına başlanmadan önce kavuşmasında da fayda vardır. Şöyle ki; CMK m.201 gereğince katılanın sanığa soru sorma hakkı vardır, fakat savunma sırasında mağdur şikayetçi henüz katılan sıfatını almamıştır. Uygulamada; m.201’de yer alan “katılan” ibaresi gözardı edilerek, mağdur şikayetçiye soru sorma hakkı tanınmak suretiyle bu sorun aşılmakla birlikte, mahkemelerin usule tam riayet edebilmelerinin sağlanabilmesi için bu yönde yasal değişikliğe gidilmesi gerektiği düşüncesindeyiz.

İddia, savunma, delillerin ikamesi ve hüküm sıralaması, yukarıda açıkladığımız genel düzenlemenin yanı sıra, CMK m.215 ile m.216’da da ayrıca ve özel olarak düzenlenmiştir.

CMK m.215 hükmü gereğince; suç ortağının, tanığın veya bilirkişinin dinlenmesinden ve herhangi bir belgenin okunmasından sonra bunlara karşı bir diyecekleri olup olmadığı katılana veya vekiline, Cumhuriyet savcısına, sanığa ve müdafiine sorulur. Kanun koyucu burada da iddiadan sonra savunma sırasına riayet etmiştir. “Delillerin tartışılması” başlıklı m.216’da bu husus yine kesin ve net olarak gösterilmiş, ortaya koyulan delillerle ilgili tartışmada söz sırasıyla; katılana veya vekiline, Cumhuriyet savcısına, sanığa ve müdafiine veya kanuni temsilcisine verilir denilerek, mahkeme başkanına veya hakime sıra konusunda takdir hakkı da tanınmamıştır. Kanun koyucu; girişte iddianamenin açıklanması ile başlattığı süreci, her aşamada itham sistemine uygun olarak son sözün sanığa ve müdafiine ait olmasını öngörmüş, hatta “Doğrudan soru yöneltme” başlıklı CMK m.201/1’de de bu sıralamadan ayrılmamıştır.

Kanun koyucu bakımından; savunma hakkını korumaya ve ithamla karşı karşıya kalan sanığa son söz hakkını tanımaya yönelten bu kabul, sadece bir tercih meselesi değil, aynı zamanda dürüst yargılanma hakkının bir gereği olarak kabul edilmiştir. İşin mantığı da şudur; açılışı iddia eden Cumhuriyet savcısı yapar, devamında sanık ve müdafii konuşur, deyim yerinde ise kapanışı da CMK m.217 uyarınca delilleri takdir edip karara varan mahkeme gerçekleştirir.

Uygulamada sıklıkla; ikame edilen delillerden sonra CMK m.215’e aykırı olarak önce sanığa söz hakkı tanındığı veya delillerin tartışılması aşamasında m.216/1’e rağmen Cumhuriyet savcısından sonra katılana söz hakkı verildiği görülmekte, itiraz edildiğinde mahkeme başkanı veya hakim tarafından “benim usulüm böyle” cevabı ile karşılaşıldığı görülmektedir. Belki mahkeme başkanının veya hakiminin kendi yöntemi ile kovuşturmayı yürüttüğü ve bu nedenle sıralama hatasına ayrı bir anlam yüklemenin doğru olmayacağı ileri sürülse bile, Anayasa m.138/1 uyarınca Anayasa ve kanunlarla bağlı olan mahkeme başkanından ve hakiminden beklenen, kanun koyucunun öngördüğü emredici kuralların gereğini yerine getirmek ve sanık ile müdafiine tanınmış usuli güvencelerden sapmamaktır. Çünkü CMK m.201, m.215 ve m.216’da belirlenen usul; yargılamada tartışmaya neden olmamalı, adalet dağıtıcısı olan hakimin tarafsızlığına gölge düşürmeden uygulanmalıdır. Duruşmada kural net olarak şudur: Önce varsa katılan ve avukatı, sonra Cumhuriyet savcısı, son olarak da sanık ve müdafii konuşur, sürecin delillerin ortaya koyulmasının bittiği aşamadan sonra delillerin tartışılması aşamasına gelindiğinde, bu sıralama bir kez daha CMK m.216/2’ye uygun olarak tekrarlanır. CMK m.216/2’ye göre gerçekleştirilecek cevap hakkı, tarafların isteğine bağlı ve m.216/2’ye uygun olarak tatbik edilmelidir.

Kanunun emredici kurallarına aykırı bir usul uygulanamaz. Kanunlar herkes için geçerlidir ve öncelikle uygulayıcılar kanunlara titizlikle riayet etmelidir. Yargıtay, özellikle m.216’da öngörülen sıralamaya aykırı olarak sanıktan sonra katılana söz verilmesini ve son sözün sanığa bırakılmamasını çok sayıda kararında bozma nedeni olarak kabul etmiştir[1]. Usuli güvenceler ve sanık haklarının korunması bakımından kanun koyucunun belirlediği şekle riayet edilmesi önemlidir.

Yeri gelmişken bir hususa daha değinmek isteriz. Hemen hemen tüm yargılamalarda hükümden önce sanığa son sözü sorulmaktadır. Bu konudaki CMK m.216 hükmü incelendiğinde görülmektedir ki tüm delillerin ikame edilmesinden sonra, ortaya koyulan delillerle ilgili tartışmaya geçilir ve söz, sırasıyla katılana veya vekiline, Cumhuriyet savcısına, sanığa ve müdafiine veya kanuni temsilcisine verilir. 216. maddenin 2. fıkrası uyarınca Cumhuriyet savcısı, katılan veya vekili, sanığın açıklamalarına cevap verebilir. İlk söz hakkı katılana ve sonrasında Cumhuriyet savcısına tanınsa da, Cumhuriyet savcısı ve katılan, sanık ve müdafiinin veya kanuni temsilcisinin açıklamalarına cevap verebilir. Sanık ve müdafii veya kanuni temsilcisi de, Cumhuriyet savcısının ve katılanın veya vekilinin açıklamalarına karşı konuşabilecek ve savunma hakkını kullanabilecektir. Bu andan itibaren, CMK m.216/3 gereğince hükümden önce son söz hazır bulunan sanığa verilmelidir. CMK m.226/4’ün ikinci cümlesinde yer alan hükmün sanık lehine olması sebebiyle, bu hüküm üzerinden kıyas yapılarak son söz, hazır bulunmayan sanık yerine müdafiine tanınmalıdır.

Bir görüşe göre; CMK m.216’daki sıralama uyarınca önce katılana, sonra Cumhuriyet savcısına, sonra da sanığa söz hakkı tanınmışsa, artık tekrar “sanıktan son sözleri soruldu” denilmesine gerek bulunmamaktadır, son sözü zaten sanık söylemiştir.

Diğer görüşe göre; delillerin tartışılmasına ilişkin sıralama CMK m.216/1-2’de düzenlenmişse de, esasen mahkemenin hüküm aşamasına geçmesi delillerin takdir yetkisini düzenleyen m.217 ve bununla ilgili düzenlenen m.223 ile ilgili olduğundan, davayı bitireceğini ilan eden mahkemenin, m.216/1-2’den bağımsız olarak, m.216/3’ün birinci cümlesi gereğince hükümden önce son sözü hazır bulunan sanığa, sanık hazır değilse onu temsil eden ve onun yerine sanığa tanınan haklardan onun gibi yararlanan müdafie vermesi gerekir.

Belirtmeliyiz ki; son söz hakkının bizim sistemimizde usulü tamamlamak dışında hiçbir anlamı da yoktur, esasen mahkeme karar verme aşamasına gelmiştir. Mahkeme; sadece sanığa son bir diyeceğinin olup olmadığını sormakta, yoksa sanıktan tekrar savunma alma veya varsa unuttuklarını veya ek açıklamalarını dinleme niyetiyle hareket etmektedir. Nitekim uygulamada; sanığa son sözü sorulduğunda, beraatımı istiyorum, suçsuzum, takdir sayın mahkemenindir gibi sözlerle tutanağın bu kısmının kapatıldığı ve karar aşamasına geçildiği görülmektedir.

Ceza yargılamasında sanığın ve müdafiinin söz sırasının ihlalinin sonucu:

CMK m.201, m.215 ve m.216’da öngörülen usule uygun hareket edilmezse ve sanığa usuli güvenceleri tanınmazsa, “Hukuka kesin aykırılık” başlıklı m.289/1-h’de yer alan bozma nedeni gündeme gelir, çünkü hüküm için önemli olan hususlarda mahkeme kararı ile savunma hakkının sınırlandırıldığı, bir an için bu konuda hukuka aykırılığın işin esasına müessir olması gerektiğini kabul eden varsa, bu durumda da bir hukuk kuralının uygulanmamasından kaynaklanan hukuka aykırılığın gündeme geldiği kabul edilmelidir ki, bizce bu tür bir eksiklik savunma hakkının özüne müdahale teşkil edeceğinden, hukuka kesin aykırılık hali bulunmaktadır.

 

 

[1] Yargıtay 12. Ceza Dairesi’nin 01.07.2024 tarihli, 2022/2963 E. ve 2024/3486 K. sayılı kararında; “Açıklanan gerekçelerle yargılamanın sanık ...’ın da hazır bulunduğu 12.07.2016 tarihli son oturumunda, önce sanık ...’ın, ardından sanık müdafiinin diyecekleri tespit edilip, savunma hakkı ile yakından ilgili bulunan CMK’nın 216/3. madde ve fıkrasına aykırı olarak, son söz alan tarafın sanık ... olması gerektiği gözetilmeksizin, sanık müdafiinin beyanlarıyla yargılama bitirilmek suretiyle hükmün kurulması ve tefhim edilmesi,” bozma sebebi yapılmıştır. Benzer yönde karar için bkz. Yargıtay 12. CD, 2019/12895 E., 2020/2392 K.

Yargıtay 11. Ceza Dairesi’nin 01.07.2021 tarihli, 2020/6185 E. ve 2021/6191 K. sayılı kararında; “Hükmün tefhim edildiği 18.06.2019 tarihli oturumda, önce hazır bulunan sanıklar müdafilerine sonra katılan ve vekiline söz verilip, katılan ve vekilinin açıklamalarına karşı sanıklar müdafilerine cevap hakkı tanınmadan yargılamanın bitirilip hüküm kurulması suretiyle, CMK’nin 216. maddesinin 1 ve 2. fıkralarına aykırı davranılarak, iddia ve savunma hakkının kısıtlanması,” bozma sebebi yapılmıştır.

Yargıtay (Kapatılan) 17. Ceza Dairesi’nin 15.09.2020 tarihli, 2020/15181 E. ve 2020/7563 K. sayılı kararına göre; “Kovuşturmanın sona erdirilip hükmün kurulması ve tefhimine geçilmesinden önce son söz alan tarafın sanık olması gerektiği şeklinde anlaşılması gereken ‘Son sözün sanığa verilmesi’ kuralına uyulmaması hali, gerek ‘Savunma hakkının sınırlandırılamayacağı’ ilkesine gerek CMK'nin 216. maddesinin üçüncü fıkrasına açık aykırılık teşkil edecek ve bu durum temyiz incelemesi aşamasında hükmün esasına geçilmeden önce bozma nedeni kabul edilecektir”.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 01.10.2018 tarihli, 2017/1-870 E. ve 2018/400 K. sayılı kararına göre; “Bu açıklamalar ışığında ön soruna ilişkin olarak yapılan değerlendirmede; Suçun sübutuna ilişkin olan Özel Daire bozma kararına karşı tarafların diyeceklerinin sorulduğu 01.12.2015 tarihli oturumun mahiyeti itibarıyla ‘delillerin tartışılması’ aşamasıyla aynı olduğu, bozma kararından sonra sanığın yokluğunda, müdafisinin katılımıyla gerçekleştirilip delillerin tartışılması aşamasına dönülen ve hükmün de tefhim edildiği bu oturumda, CMK’nın 216/1. maddesindeki düzenleme gereğince sözün sırasıyla; Cumhuriyet savcısına, sonrasında da sanık müdafisine verilmesi gerekirken, Kanun’da öngörülen sıraya uyulmayarak, önce sanık müdafisinden, son olarak da Cumhuriyet savcısından bozma ilamına karşı diyecekleri sorulduktan sonra yargılama bitirilmek suretiyle hükmün tesis ve tefhim edilmesi, CMK’nın 216/1. maddesine aykırılık oluşturduğundan, savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğuran bu usule aykırılık nedeniyle yerel mahkeme direnme kararına konu mahkûmiyet hükmünün diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmelidir”.