Notice: Undefined variable: grid_data in /home/u8284090/sen.av.tr/assets/php/function.php on line 84

Prof. Dr. Ersan Şen

Doğa Ceylan
Notice: Undefined variable: grid_data in /home/u8284090/sen.av.tr/assets/php/function.php on line 84
Ceza Soruşturmasında Elde Edilen Hukuka Aykırı Delil Disiplin Hukukunda Esas Alınabilir mi?
02.09.2025 / Prof. Dr. Ersan Şen, Av. Doğa Ceylan
“Suç ve cezalara ilişkin esaslar” başlıklı Anayasa m.38/6’da kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulgular, delil olarak kabul edilemeyeceği, “Delillerin ortaya konulması ve reddi” başlıklı 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu m.206/2-a’da hukuka aykırı olarak elde edilen delillerin reddedileceği, “Delilleri takdir yetkisi” başlıklı CMK m.217/2’de yüklenen suçun hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilebileceği ve “Hukuka kesin aykırılık halleri” başlıklı CMK m.289/1-i’de hükmün hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delile dayanmasının hukuka kesin aykırılık hallerinden birisi olduğu belirtilmiştir.
Tüm bu hükümlerden; ceza yargılamasında hukuka aykırı delilin ve “hukuka aykırı delillerin uzak etkisi” veya “zehirli ağacın meyvesi de zehirlidir” kuralı gereğince, hukuka aykırı delil aracılığıyla elde edilen diğer delillerin de yargılamada sanığın aleyhine kullanılamayacağı anlaşılmaktadır[1].
Hem ceza muhakemesinde ve hem de disiplin soruşturmalarında amaç, maddi hakikate ulaşmak ve buna uygun işlem tesis etmektir. Yukarıda yer verilen hükümlerden ve kurallardan da anlaşılacağı üzere, maddi hakikate ancak hukuka uygun yol ve yöntemlerle elde edilmiş delillerle ulaşılabileceği kabul edilmektedir.
Ceza ve disiplin soruşturmaları birbirinden bağımsızdır; ancak ceza soruşturmasında geçerli ilkeler, disiplin soruşturmaları için de geçerlidir[2].
Suç ve cezalara ilişkin esasları düzenleyen Anayasa m.38’de, idari ve adli cezalar arasında bir ayırım öngörülmemiş olup, burada düzenlenen ilke ve esasların tümünün disiplin cezaları bakımından da geçerli olduğu kabul edilmelidir. Dolayısıyla; Anayasa m.38/6’da yer verilen “Kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulgular, delil olarak kabul edilemez.” hükmü, disiplin soruşturmalarında da geçerli bir ilkedir. Anayasa Mahkemesi’nin kararları da Anayasa m.38/6’nın idari ve adli cezalar ayırımına gitmediğini ortaya koymaktadır.
Anayasa Mahkemesi’nin 04.04.1991 tarihli, 1990/12 E., 1991/7 K. sayılı kararına göre; “Burada öncelikle çözümlenmesi gereken konu disiplin suç ve cezalarının Anayasa’nın 38. maddesinde yer alan suç ve cezalar kapsamında olup olmadığıdır. Genel olarak disiplin cezaları kamu görevi ile ilgili bir ceza türü olarak benimsenmektedir. Anayasa’nın 38. maddesinde idari ve adli cezalar arasında bir ayrım yapılmamış, ayrıca ceza yerine geçen güvenlik önlemleri de madde kapsamına alınmıştır. Buna göre, disiplin cezaları Anayasa’nın 38. maddesi kapsamındadır”.
Yine Anayasa Mahkemesi’nin 13.07.2016 tarihli, 2014/7738 Başvuru Numaralı kararında; “T.C. Anayasasının 38’inci maddesine 03/10/2001 tarih ve 4709 Sayılı Kanunun 15’inci maddesiyle eklenen 7’inci fıkrası; ‘kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulgular delil olarak kabul edilemez.’ hükmünü amirdir. Davalı idarece Yargıtay ve Danıştay içtihatlarından örnekler verilerek, hukuka aykırı olarak elde edilen bulguların disiplin hukukunda delil olarak kabul edilebileceği beyan edilmiş ise de; Anayasanın “Temel haklar ve ödevler” başlıklı ikinci kısmında düzenlenen bu hüküm sadece ceza yargısında değil, hukuk yargısı ve idari yargıda da geçerlidir. Yani sadece ceza yargıcı değil, disiplin hukuku yönünden yargı denetimi yapan idare hukuku yargıcı da yapacağı yargılamada bu hükmü esas almak zorundadır. Anayasayı yorumlama konusunda tek yetkili mercii olan Anayasa Mahkemesi 04.04.1991 tarih ve 1990/12 E, 1991/7 K sayılı kararında özetle; Anayasanın 38’inci maddesinde idari ve adli cezalar arasında bir ayrım yapılmadığı belirtilerek disiplin cezalarının Anayasanın 38’inci maddesi kapsamında olduğu yönünde hüküm vermiştir. Tüm bu nedenlerle hukuka ve kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulguların delil olarak kabul edilerek tek başına davacının ilişiğinin kesilmesine esas kabul edilmesi mümkün değildir.” ifadesine yer verilmiştir.
Danıştay’ın kararlarının da Anayasa Mahkemesi’nin kabulü ile aynı yönde olduğu ve Ceza Muhakemesi Hukukuna ilişkin ilke ve esasların, Disiplin Hukukunda da uygulama alanı bulduğu görülmektedir.
Danıştay 12. Dairesi’nin 30.05.2017 tarihli, 2016/7260 E., 2017/2823 K. sayılı kararında; “Disiplin hukuku, cezalandırılma ilkeleri açısından ceza hukuku ile benzer özellikler taşımakta olup, kişilerin disiplin cezası ile cezalandırılabilmeleri için suç olarak belirlenmiş olan tutum ya da davranışın ilgilisi tarafından işlenmiş olduğunun kesin ve şüpheye yer bırakmayacak şekilde saptanması ve maddi gerçeğin tüm boyutlarıyla ortaya konması gerekmektedir. Ayrıca evrensel ceza hukuku ile Türk Ceza Kanunu’nda yer alan ‘şüpheden sanık yararlanır’ ilkesi disiplin hukukunda da uygulama alanı bulmaktadır. Buna göre; disiplin yaptırımı uygulanacak kişi tarafından ikrar edilmeyen ve eldeki mevcut deliller ile disiplin normuna aykırı fiilin ispatı mümkün olmayan hallerde ‘şüpheden sanık yararlanır’ ilkesi gereğince ilgiliye disiplin cezası verilemeyeceğinin kabulü gerekmektedir.” ifadelerine yer verilerek, Ceza Muhakemesi Hukukunun itham sistemi ile ilgili en önemli ilkelerinden “şüpheden sanık yararlanır” ilkesinin, Disiplin Hukukunda da geçerli olacağı belirtilmiştir.
Ceza Muhakemesi Hukukunda benimsenen ilke ve kuralların, Disiplin Hukukunda benimsenmemesi, keyfi uygulamalara ve bu uygulamaların meşrulaştırılmasına zemin hazırlayabilecek ve bu şekilde “hukuk devleti” ilkesinin zedelenmesine yol açabilecektir[3].
Sonuç olarak; Anayasa m.38/6’da yer verilen, kanuna aykırı olarak elde edilen bulguların, delil olarak kabul edilemeyeceğine ilişkin kural, Disiplin Hukuku bakımından da geçerlidir. Bu nedenle; örneğin tesadüfi şekilde elde edilen bir delilin hukuka uygun yol ve yöntemlerle elde edilip edilmediği, CMK m.138’e göre belirlenecek olup, bu hükmün gereklerine uygun hareket edildiği takdirde, tesadüfi olarak elde edilen delilin Disiplin Hukukunda da hukuka uygun delil niteliğinde olduğu söylenebilecektir. Hukuka aykırılık bir bütündür ve hukukun bir alanında bir delilin hukuka aykırı olduğu kabul edilirken, diğer bir alanında hukuka uygun kabul edilebilmesi, “hukuk devleti” ilkesine uygun düşmeyecektir. Bir delil, ya hukuka uygun elde edilmiştir ya da elde edilmemiştir. Delilin; hem elde edilişinde ve hem de hukuk aleminde kısmen hukuka uygun ve geçerli, kısmen de hukuka aykırı ve geçersiz sayılması abesle iştigaldir.
[1] Ersan Şen, Tamer Berk Bayraklı, Hurşit Berkay Çalışkan, Hukuka Aykırı Delilden Elde Edilen Görüntülerin Delil Niteliği, 05.04.2024, https://sen.av.tr/en/makale/hukuka-aykiri-delilden-elde-edilen-goruntulerin-delil-niteli%C4%9Fi, Erişim tarihi: 30.08.2025.
[2] Ebru Gündüz, Hukuka Aykırı Elde Edilmiş Delillerin Disiplin Hukukunda Kullanılması, Yıldırım Beyazıt Hukuk Dergisi 2019/1, s.95.
[3] Bahattin Aras, Hukuka Aykırı Delillerin Disiplin Soruşturmasında Kullanılması Sorunu, Ankara 2021/2, s.38-39.