Prof. Dr. Ersan Şen

İHAM: Brunet - Fransa Kararı (18.09.2014)

07.10.2015 / Prof. Dr. Ersan Şen

Sabıka kaydı ile ilgili Brunet – Fransa davasında İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi, “Özel hayatın ve aile hayatının korunması” başlıklı 8. maddesinin ihlalini tespit etmiştir.

Dava, başvurucunun adli sicil kaydının kendisi hakkında yargılama sürecinin bitmesine rağmen silinmemesi şikayetine ilişkindir.

Başvurucu hakkında, 2008 yılında hayat arkadaşı ile kavga ettiğinden bahisle soruşturma açılmış ve başvurucu gözaltına alınmıştır. Başvurucu daha sonra serbest bırakılmış ve uzlaşmaya yönlendirilmiştir.

Uzlaşma başarılı olmuş ve başvurucu hakkındaki hukuki süreç sonlanmıştır. Ancak suçlamanın bir sonucu olarak başvurucu “STIC” adı verilen adli sicile kaydedilmiştir. Bu sistemde emniyet güçleri ve jandarma tarafından hazırlanmış soruşturma raporları ve cezalar bulunmaktadır. Başvurucu, 11 Nisan 2009 tarihinde Savcıdan sistemde kendisi ile ilgili kayıtların hayat arkadaşının şikayetini geri çekmesi nedeniyle temelsiz kaldığı gerekçesiyle silinmesini talep etmiştir. Savcı ise, hukuki sürecin durma nedeninin “suçun meydana gelmemesi … veya yetersiz kanıtlarla belirlenmesi” haricinde oluştuğundan hareketle başvurucunun talebini reddetmiştir.

Karar

Mahkeme, STIC sistemindeki bilgilerin başvurucunun özel hayata saygı hakkına müdahale edecek türde olduğunu ve bu müdahalenin de kamu düzeninin bozulmasını ve suçu engellemek ile başkalarının hak ve özgürlüklerini koruma gibi meşru amaçlarla bağlantılı olduğunu belirtmiştir.

Mahkeme daha sonra, bu müdahalenin “sosyal ihtiyaç baskısı” kriterine, özellikle hedeflenen hukuki amaca ulaşmak açısından orantılı olup olmadığını ve yerel makamlar tarafından ileri sürülen iddiaların ilgili ve yeterli olup olmadığını incelemiştir.

Başvurucu, sistemde bilgilerinin yer almasının özel hayatına müdahale olduğu yönünde şikayette bulunmuştur; zira başvurucuya göre eğer o ve hayat arkadaşı ayrılmış olsalardı ve bu davayı aile mahkemesi görüyor olsaydı verilecek olası bir velayetin reddi kararı için sistemde bulunan bilgilere başvurulması gerekecekti. Halbuki sisteme giriş yetkisini haiz tek kişi bu yargıç olmadığından, Mahkeme bu durumu gerçekleşebilir görmemiştir.

Başvurucu ayrıca kayıt sisteminin içeriğinden şikayetçidir. Amacı sadece suçları araştırmak olarak belirtilen kayıt sisteminde mevcut bilgiler parmak izi veya DNA örneği içermemesine karşın kişinin kimliğine ve kişiliğine ilişkin ayrıntılar içermektedir. Ayrıca, sistemdeki kişisel verilerin saklanma süresi olan 20 yıl, başvurucunun suçsuz bulunması ve hukuki sürecin durmuş olması gözönüne alındığında çok uzun bir süredir.

Mahkeme, bu saklanma süresinin kişisel verilerin daha erken silinme olasılığını da hesaba katarak orantılı olup olmadığına bakmıştır. Yasada belirtildiği gibi kişisel verilerin daha erken silinmesi sadece yetersiz kanıt gibi sınırlı sayıdaki vakıada gerçekleşmektedir. Savcı, başvurucunun talebini reddederken Yasayı katı biçimde uygulamıştır. Savcının, sistemdeki kişisel verilerin amacına uygun olarak saklandığını teyit etme gibi bir yetkisi yoktur. Mahkeme, savcının sözkonusu kayıtların sistemde bulunup bulunmamasının amacını değerlendirmek gibi bir takdir yetkisinin olmadığından yola çıkmıştır.

STIC sistemindeki verilerin silinmesinin süreye bağlı olması nedeniyle başvurucunun sistemdeki bilgileri sildirme imkanı olamamıştır. 20 yıllık süre kuralının benimsenmesi ve bu konuda sınırsız sürenin olmaması düşünüldüğünde, her olayda en yüksek süre sınırının kullanılması dışında bir kural gereklidir.

Mahkeme böyle durumlarda, Devletin takdir yetkisinin sınırlarını aştığı görüşündedir. STIC sistemine kayıt koşulları ve kuralları, başvurucunun olayında olduğu gibi toplumun ve bireyin yararları arasında dürüst bir denge kurmamaktadır. Buna bağlı olarak, bilgilerin saklanması başvurucunun özel hayata saygı hakkına orantısız bir müdahale teşkil etmekte ve demokratik bir toplumun gerekliliklerine de ters düşmektedir. Mahkeme, somut olayda başvurucunun özel hayat hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.

Mahkemeye göre, 20 yıllık kayıt saklama süresi uzundur. Ayrıca, başvurucunun muhatap olduğu türde bir anlaşmazlığın uzlaşma ile son bulduğu bir durumda, bu konu ile ilgili bilgilerin bir kayıtta saklanması da özel hayata müdahale sayılır. Sabıka kaydının tutulmasının kamu yararı ve düzeni açısından önemini ve gereğini kabul eden Mahkeme, bunun süre ve konu bakımınsan sınırsız olamayacağına işaret etmiştir.