Erkam Erdem, LL.M.
Prof. Dr. Ersan Şen
Alperen Gözükan
İki Örnek Olay Doğrultusunda Olası Kast Bilinçli Taksir Değerlendirmesi
03.02.2023 / Prof. Dr. Ersan Şen, Av. Erkam Erdem, Av. Alperen Gözükan
Bu yazımızda; suçun manevi unsurlarından olan olası kast ve bilinçli taksir hakkında kısaca bilgi verilecek, sonrasında, haberlere ve sosyal medyaya yansıyan iki örnek olay kapsamında olası kast bilinçli taksir değerlendirmesi yapılacaktır. Esasen Ceza Hukukunda sübjektif sorumluluğun ve kusur türü olarak da kastın, istisnai olarak da taksirin kabul edildiğini, bunun dışında ne olduğu belirsiz, anlaşılamayan, her yana çekilebilen, taksirle sürekli karıştırılan, eşitliğe, adalete ve hakkaniyete uygun olmayan ağır veya farklı sonuçların ortaya çıkmasına yol açabilen, kastın hareketi ve ondan doğan neticeyi bilip istemek olduğu tanımına ters düşen olası, yani muhtemel kastı kabul etmediğimizi, Ceza Hukukunda bu kusur türünün yerinin olmadığını, bunun yerine kastın ve taksirin unsurları ile her iki kusur türünün derecelerine ve somut olayın özelliklerine göre bir inceleme ve değerlendirme yapılmasının uygun olacağını, aynen müşterek faillik müessesinde yaşanan hatalı veya yeknesaklıktan uzak uygulamaların burada da yaşandığını, eski kusur ve iştirak müesseselerine dönüşün gerekli olduğunu yeri gelmişken ifade etmek isteriz.
Olası Kast-Bilinçli Taksir Ayırımı
Olası kast bilinçli taksir ayırımını daha önce kaleme aldığımız; “Olası Kast ile Bilinçli Taksir Kesişmeleri[1]”, “Doğrudan Kast, Olası Kast ve Bilinçli Taksir Tartışması[2]”, “Olası Kast ve Bilinçli Taksir[3]”, “Bilinçli Taksirin Koşulu Olarak ‘Neticenin Gerçekleşmeyeceğine Duyulan Güven’[4]” başlıklı yazılarımızda detaylı şekilde açıklamıştık. Burada kısaca değinmek gerekirse; Ceza Hukukunda, kanunda suç olarak tanımlanan hukuka aykırı fiili gerçekleştiren kişinin, fiilin icrası sırasındaki manevi/psişik durumunu ifade eden suçun manevi unsuru, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda kast ve taksir, bazı suçlarda ise ayrıca amaç ve saik olarak tasnif edilmektedir. Olası kast ve bilinçli taksir ise kast ve taksirin birer türü olarak karşımıza çıkar. Olası kast, kişi hakkında doğrudan kasta göre daha az ceza verilmesini gerektirirken; bilinçli taksir, basit/adi taksir halindeki failden daha fazla ceza almasına yol açmaktadır. Dolayısıyla; her ne kadar bu iki müessese birbirine çok yakın olsalar da, ağırlıkları ve sonuçları itibariyle birbirlerinden ayrılırlar.
Olası kast, fiilin neticesinin öngörülmesine rağmen olursa olsun motivasyonu ile suçun işlenmesini, neticenin kabullenilmesini; bilinçli taksir ise, suçun öngörülen neticesinin gerçekleşmeyeceğine duyulan güvenle işlenmesini, neticenin gerçekleşmesini istememesini ifade eder. Hakimin somut olayda bilinçli taksiri tespit edebilmesi için, failin neticenin gerçekleşmeyeceğine dair güveninin veya inancının bulunmadığının somut olaya uygun olması ve failin somut olayın koşullarına karşı kabul edilebilir bir bilgisizliğinin bulunduğuna dair verilerin bulunması gerekmektedir.
Her iki manevi unsur türünde de ortak olan husus, suçun kanunda yer alan ve tipikliğin unsuru olan neticenin öngörülmesidir. Burada öngörülebilir olan neticenin öngörülmesinden bahsediyoruz. Öngörülebilir olmayan bir neticeden kişilerin cezai sorumluluğunun doğmadığı konusunda tereddüt bulunmamaktadır. Bu iki manevi unsurun farklılığı ise; bilinçli taksirde fail tarafından öngörülen ve gerçekleşen netice, istenen bir netice olmadığı halde, olası kastta öngörülen neticenin istenip istenmemesinden bahsedilmemektedir. Failin, gerçekleşeceğini öngördüğü neticeyi ne derecede göze aldığına göre bir ayırım yapılmalıdır.
Her ne kadar olası kast ile bilinçli taksir arasında bulunan en önemli ayırımın, failin gerçekleşmesi muhtemel sonucu istememesi olsa da, failin neticeyi istemediğine ilişkin savunması her zaman kabul görmeyecek, neticenin gerçekleşmeyeceğine dair yalnızca şans veya gerçekçi olmayan bir inançla hareket eden failin fiilinin manevi unsuru, olası kasttan bilinçli taksire dönüşmeyecektir. Ancak failin, neticenin somut olayda mevcut olan bazı unsurlardan dolayı gerçekleşmeyeceği inancıyla veya fiili icra esnasında ortaya koyacağı beceri veya çaba ile neticeyi önleyeceğine güvenerek hareket etmesi halinde bilinçli taksir gündeme gelir. Dolayısıyla bilinçli taksirde, neticenin gerçekleşmeyeceğine ilişkin dayanaksız bir inanç değil, belirli olgu veya olasılıklarla desteklenen bir kanaat mevcuttur[5].
Olası kastta failin, daha sonradan meydana gelecek neticeye ilişkin öngörüsü, bilinçli taksire göre daha belirgindir. Bu kapsamda; olası kastta fail, yapmayı planladığı harekete ve bu hareketinin sonuçlarına ilişkin daha fazla bilgiye sahiptir. Şu halde kategorik olarak, bilinçli taksirde henüz somut olarak müşahede edilmemiş bir riskin öngörülmesi, yani soyut bir tehlike sözkonusu iken; olası kastta, tipikliğin maddi unsurlarına ilişkin somut bir bilgi, yani hareketin bir haksızlığı gerçekleştireceği konusunda somut bir tehlikenin öngörülmesi vardır. Ancak somut tehlikenin bulunduğu tüm hallerde olası kastın var olduğu sonucuna ulaşmak da olanaklı değildir. Bu gibi hallerde failin neticenin gerçekleşmeyeceğine güven duyduğunu tespit edebileceğimiz verilerin bulunması halinde, failin bilinçli taksirle hareket ettiği sonucuna pekala ulaşılabilir[6].
Yargıtay Ceza Genel Kurulu olası kast bilinçli taksir ayırımının tespitinde; somut olayın gerçekleşme şeklini gözönünde tutarak, failin neticenin gerçekleşmesine kayıtsız kalıp kalmadığına, neticenin gerçekleşmesinin önüne geçip geçmediğine, bu amaçla bir çaba sarf edip etmediğine dikkat etmektedir.
Olası kast bilinçli taksir değerlendirmesi yapılırken, suça konu fiilin bütünü ele alınıp incelenerek, bilinçli taksir ile olası kast arasında ayırıma gidilip, somut olayda bunlardan hangisinin gerçekleştiği tartışılıp belirlenmelidir. Bu tespitte; sadece gerçekleşen neticeye ve neticenin ağırlığına bakılamayacağı gibi, icra hareketi ile gerçekleşen netice arasında illiyet bağı ile de yetinilmeksizin, neticeye sebebiyet veren hareketin ve bu harekette yer alan kusur ağırlığı ile failin niyetinin araştırılması, özellikle de bir bütün olarak suça konu fiilin değerlendirilmesi gerekir.
Olası kast ile bilinçli taksiri ayırmak için kullanılabilecek ölçütlerin çerçevesini şu şekilde belirleyebiliriz:
- Kast sahasında failin suçun kanunda yer alan neticesinin gerçekleşmesini istemeyeceği söylenemediği gibi, taksir sahasında ise failin neticeyi istediği ileri sürülemez. Olası kastla hareket eden fail neticenin gerçekleşmesini istemese de, içinde bulunduğu kayıtsızlık hali sebebiyle neticenin gerçekleşmemesini istediği şeklinde yorumlanamaz. Somut olayda fail; kast sahasında netice gerçekleşmesin demez, taksir sahasında ise netice gerçekleşsin demez.
- Birinci dereceden doğrudan kast dışındaki diğer manevi unsur türlerinde fail, aslında gerçekleştirmeyi arzuladığı şeyin dışında bir neticeye (yan netice) sebep olmaktadır. Yan neticenin hangi sorumluluk türünü gündeme getirdiğini tartışabilmek için failin asıl amacının tespit edilmesi gerekir. Failin asıl amacı doğrultusunda gerçekleştirdiği fiil ile birlikte gerçekleşen yan neticenin daha ağır sonucu bulunması halinde, failin bu neticeyi göze aldığını veya umursamadığını kabul etmek, dolayısıyla peşin olarak olası kastla hareket ettiğini söylemek doğru değildir.
- Neticenin öngörülebilirliği subjektif değerlendirme ile tespit edilebilecektir. Bilinçli taksirdeki öngörme, objektif olarak dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılığa bağlanabilecek sonucu olan neticeler bakımından sorumluluk doğurur. Failin yaralama neticesinin öngördüğü ve bu öngörmenin objektif değerlendirme ile de uyumlu olduğu durumda, ölüm neticesinin gerçekleştiği ihtimalde fail öldürmeden sorumlu tutulamaz.
Öngörme unsuru bakımından olası kast ile bilinçli taksir arasında niceliksel farklılık bulunmaktadır. Buna göre olası kastta, failin neticeyi öngörmesi daha şiddetli veya daha belirgindir. Olası kastta öngörü suçun maddi unsurlarının gerçekleşeceğine dair öngörüyü ifade eder. Sadece korunan hukuki değerleri tehlikeye düşüreceği müşahede edilen ancak somut olarak kimin hakkını ihlal edeceği kestirilemeyen bir öngörü, kast sahasına ait bir öngörü değildir. Bu durumda failin ancak taksiri gündeme gelebilir. Bu nedenle yaptığı hareketle, genel olarak herhangi bir kişiye ait hukuki bir değeri tehlikeye sokabileceğini öngören, yani somut bir konu veya mağdurdan bağımsız soyut bir öngörüye sahip olan failin ancak bilinçli taksirle hareket ettiği söylenebilir. Bu durumda faildeki bilgi, toplumsal yaşam düzeninin getirdiği tedbirli olma sahasından çıkmanın meydana getirebileceği, henüz yakın olmayan haksız neticelerin ihtimalleridir. Ancak bu ayırım da olası kast ile bilinçli taksiri kesin olarak ayırt etmemize yardımcı olmaz. Somut tehlikenin bulunduğu hallerde de neticenin gerçekleşmeyeceğine duyulan güvenle gerçekleştirilen fiiller bilinçli taksiri, soyut tehlikenin gerçekleşme ihtimalinin öngörüldüğü ve umursanmadığı hallerde de olası kast gündeme gelebilecektir.
- Failin öngördüğü neticenin gerçekleşmeyeceğine duyduğu güvenle mi hareket ettiği, yoksa, neticeyi kabullenerek, gerçekleşip gerçekleşmemesi umursanmadan mı hareket ettiği tespit edilmelidir. Bu tespitte, somut olayın gerçekleşme koşullarına ilişkin objektif değerlendirme yapılmalıdır. Failin neticenin meydana gelmeyeceğine ilişkin güveninin bir dayanağının bulunması gerekir. Bu güven, mağdurun veya üçüncü bir kişinin gerçekleştireceği hareketle neticenin meydana gelmesini engelleyeceği düşüncesine dayanamaz. Yine tümü ile şansa güvenilerek neticenin gerçekleşmeyeceğine güven duyulmasından da bahsedilemez. Fail gerçekleştirdiği fiilin kimseye zarar vermeyeceğini düşünmektedir ki, bu durumda bilinçli taksirin varlığı gündeme gelir.
Somut tehlike ile karşılaşan kişinin bu tehlikeden kaçınma yükümlülüğü vardır (garantörlük hali). Şayet fail, somut olarak müşahede ettiği tehlikeli sonuca meydan vermemek uğruna, o anki koşullara göre tedbir alma gayretine girişmezse, failin olası kastından bahsetmek gerekir.
Failin hareketi gerçekleştirdiği sırada somut bir tehlike gündeme getirmiş olabilir. Bu durumda hareketine devam eden failin, şahsi yetenekleriyle neticenin gerçekleşme riskini düşürdüğü, böylece neticenin gerçekleşmeyeceğine güven duyduğu söylenebilirse, failin bilinçli taksiri gündeme gelecektir. Aksi halde, failin olası kastı sözkonusu olacaktır.
Sonuç olarak; yukarıda açıkladığımız kriterlerle, olası kast bilinçli taksir ayırımını teorik olarak somutlaştırsak da, pratikte bu iki manevi unsur türünün ayrılmasında oldukça zorluk yaşanmaktadır. Bunun sebeplerinden birisi de olayın gerçekleştiği sırada failin hangi motivasyonla hareket ettiğinin geriye, olay anına dönülerek tespit edilmeye çalışılmasıdır. Genellikle bu tartışmaların yapıldığı, özellikle trafik kazalarının konu olduğu yargılamalarda, hakimlerin olayın vicdani ve trajik yönüne dikkat ederek failin öldürmeyi kabullendiğini söylemek konusunda çekimser kaldıkları görülmektedir. Ancak somut olayın özellikleri doğrultusunda, sürücülerin ve yayaların uyması gereken kurallar, bu kurallara uyulmamasına rağmen alınması mümkün olan tedbirler dikkate alınarak değerlendirme yapılması adalet ve hakkaniyet bakımından oldukça önemlidir. Alınması gereken önlem ve tedbirlerin alınmadığı, dikkatsiz ve özensiz davranıldığı durumlarda objektif değerlendirme ile failin kanunda öngörülen neticeye dair düşüncesini tespit etmek gerekir. Failin hangi manevi motivasyonla hareket ettiğinin kesin olarak tespit edilemediği durumda ise, şüpheden sanık yararlanır ilkesi gereğince failin bilinçli taksirle sorumluluğuna gidilmesi gerekmektedir.
- Birinci Örnek Olay: Salıncak Kazası
Bu görsellere olayın okuyucular tarafından anlaşılabilmesi için yer verilmiştir. Olayın tamamının yer aldığı videolarda aşağıdaki linklerden ulaşabilirsiniz. https://haberglobal.com.tr/dunya/rusya-nin-dagistan-bolgesinde-yurek-hoplatan-salincak-kazasi-bir-anda-yok-oldular-video-121114 (Son Erişim Tarihi: 28.01.2023). https://www.sondakika.com/dunya/haber-rusya-da-iki-kadinin-ucurumun-kenarinda-14265560/ (Son Erişim Tarihi: 28.01.2023). https://www.milliyet.com.tr/dunya/ucurumun-kenarindaki-salincaktan-dustuler-6552128 (Son Erişim Tarihi: 28.01.2023).
|
Olayda; sallanan iki kişi salıncağın zincirlerinin kopması sonucu dengesini kaybederek, yaklaşık 2.000 metre yükseklikteki uçurumun kenarındaki dar düzlükte (bazı haber kaynaklarına göre aşağıda yer alan düz platforma düşerek) durmayı başarmış, olayı hafif sıyrıklarla atlatmışlardır. Dağıstan Turizm Bakanlığı olayla ilgili yaptığı açıklamada, salıncağın güvenlik standartlarını karşılamadığını belirtmiştir.
Bu olayın ceza sorumluluğu bakımından değerlendirilmesinde, salıncağı sallayan ve bu işletmeyi yöneten, salıncağın bakım ve onarımından sorumlu olan, iş sağlığı ve güvenliği kuralları gereğince gerekli tedbiri alması gereken kişiler bakımından; kasten öldürme suçuna teşebbüs (TCK m.81, 21/1, 35), olası kastla kasten yaralama (TCK m.86, 21/2) ve bilinçli taksirle yaralama (TCK m.89, 22/3) suçları tartışılabilecektir. Olası kast sorumluluğunun gerçekleşen netice ölçüsünde olduğu, yani olası kastla bir suça teşebbüsün mümkün olmadığı kanaatinde olduğumuzdan, olası kastla kasten öldürme suçuna teşebbüs sorumluluğu bakımından bir değerlendirme yapmayı gerekli görmüyoruz. Yine Bilinçli taksirle ölüme neden olma bakımından, ölüm neticesinin gerçekleşmemesi ve taksirle işlenen suçlarda teşebbüsün mümkün olmaması nedeniyle ayrıca bir değerlendirme yapılmasına gerek yoktur.
Öldürme veya yaralama neticeleri bakımından, failin, sallanan kişilerin ölmesini veya yaralanmasını bilerek ve isteyerek gerçekleştirdiği söylenemez. Burada cezai anlamda sorumluluğun tespitinde öldürme ve/veya yaralama neticelerinin öngörülüp öngörülemeyeceği değerlendirilmelidir. Trafik kazaları gibi lunapark gibi çeşitli aletlerin olduğu eğlence yerlerinde ilk akla gelen mesele, bir kaza gerçekleşme ihtimali, rizikosudur. Ancak böyle bir genel kabul, bu tür aletlerde gerçekleşen her kazanın öngörülebilir olduğu anlamına gelmez. Dolayısıyla, her somut olayın özelliğine göre değerlendirme yapılması gerekir.
Somut olay incelendiğinde; salıncakların basit bir mekanizmayla yere sabitlendiği, salıncağın oturma kısmının daha fazla müşteriye hizmet sunulabilmesi için oldukça büyük olduğu ve ağır malzemeden yapıldığı, buna nazaran salıncağı tutan zincirlerin ince ve zayıf olduğu, salıncağın önünde kemer veya benzeri bir güvenlik şeridinin bulunmadığı, salıncağın otonom değil sadece kol kuvveti ile hareket ettirildiği, zamanla itme gücünün artmasıyla zincire binen kuvvetin arttığı, sallama sırasında salınım hareketinde sapmalar oluştuğu, bu suretle zincirlere yüklenen kuvvetin salınımın yanlarına doğru yönelmesinden de arttığından sonuçta zincirin kaldıramayacağı kuvvete maruz kaldığı, salıncağın itildiği yerin yaklaşık 2.000 metre yüksekliğinde bir uçurum olduğu, bu sebeple güvenlik önlemlerinin üst seviyede tutulması gerektiği,
Hususları doğrultusunda; ölüm ve/veya yaralama neticelerinin öngörülebilir olduğu, bu sebeple salıncağı sallayan ve diğer sorumluların basit/adi taksirinden bahsedilemeyeceği, ölüm neticesinin öngörülebilir olduğu aşamada salıncağı sallayan kişinin öldürme neticesinin gerçekleşmeyeceğine dair güveni doğrultusunda neticeyi istemediği söylenebilirse bilinçli taksirin, ancak neticenin gerçekleşmesine kayıtsız kalındığı, olursa olsun dediği, neticenin gerçekleşmemesinin şarta bırakıldığı değerlendirilirse olası kastın gündeme geleceği belirtilmelidir. Ölüm neticesinin öngörülebilir olmadığı, sadece yaralamanın öngörülebilir olduğu değerlendirilirse, yaralama neticesinin istenmediği durumda yine bilinçli taksir, yaralama neticesine kayıtsız kalındığı durumda olası kastla yaralama gündeme gelebilecektir. Sallanan kişilerin yaralanmasıyla sonuçlanan somut olayda; en başta yapılması gereken tespit, salıncağı sallayan kişinin (A) sallanan iki kişiyi (B ve C) öldürme/yaralama isteğinde olup olmadığıdır. Görüntülere göre; salıncağı sallayan kişinin, bu faaliyetinin amacının salıncağı sallamak olduğu, hukuka aykırı bir neticeye ilişkin amaçla hareket etmediği anlaşılmaktadır. Bu çerçevede, doğrudan kastla öldürme suçuna teşebbüs tartışmasına ihtiyaç yoktur. Diğer yandan; suça teşebbüsün yalnızca doğrudan kast halinde mümkün olduğu, olası kast halinde sorumluluğun neticeye göre belirleneceği, bu nedenle olası kastla teşebbüsün mümkün olmadığı görüşünde olduğumuzdan, somut olayda kasten öldürme suçuna teşebbüs kapsamında bir değerlendirme yapmaya gerek yoktur. Bu nedenle; somut olayda ölüm neticesinin öngörülüp öngörülmediği tartışmasına girmeksizin, meydana gelen yaralanma neticesini esas alıp, bu neticeyi öngörme kapsamında değerlendirmek gerekir.
Bu tespitin ardından salıncaktaki ve salıncağın bulunduğu alandaki güvenlik tertibatını ele almak gerekir. Şayet, bu tertibat görünüşte gerçekleştirilen faaliyetin tehlikesini izale edecek biçimde ise (emniyet kemeri, uçurum kısmına yerleştirilen platformun koruyuculuğu, salıncak tertibatının sağlamlığı gibi), sallayan kişinin de sallama faaliyeti ile herhangi kimse bakımından yaralanma tehlikesi oluşturmadığını, hukukun izin verdiği ölçüde tehlike oluşturduğu, yani hukuken izin verilmeyen bir tehlikeye de neden olmadığını düşündürmekteyse A’nın meydana gelen neticeyi öngörmediği, böylece basit/adi taksirle hareket ettiği sonucuna ulaşmak gerekir. Çünkü yapılan faaliyetle gündeme gelen tehlikenin hukuk düzenince izin verilen risk kapsamında kaldığı tüm durumlarda neticenin öngörülebilir neticenin somut olarak öngörüldüğü kabulünde bulunmak hatalıdır. Bu gibi durumlarda tehlikeli faaliyet sırasında alınan tedbirler hukuken yeterli ise, faaliyeti gerçekleştirenlerin fiilleri ile hukuk düzeninin tasvip etmediği herhangi bir tehlikeye neden olmadıkları bilinci ile hareket ettiklerini kabul edilmelidir.
Ancak somut olayda; görüntülere göre uçurumun kenarındaki salıncakta, salıncağın alt kısmına uçurumun oluşturduğu ölüm/yaralanma tehlikesini giderecek bir platform yapıldıysa da güvenliği sağlayacak ölçüde, emniyet kemeri, kask gibi yeterli tertibatın bulunmadığı, bu durumun da salıncağı sallayan kişi tarafından malum olduğu, ayrıca olayın salıncağın zincirinin uzun ve oturma alanının geniş olması dolayısıyla doğrusal ileri geri hareketi bozacak tasarıma sahip olması sebebiyle meydana geldiği, bu durumun, yani salıncağın yalpalamaya başlamasının (A) tarafından müşahede edilmesine rağmen, 3. kez hızlı şekilde sallama hareketini yaptığı, böylece somut olarak gündeme gelen tehlikeyi öngördüğü, buna rağmen sallama hareketine devam ettiği sonucuna ulaşmak gerekir. Bu çerçevede (A), gerçekleştirdiği hareketle (B) ve (C)’nin yaralanmasına neden olacağını öngördüğünden tartışma bilinçli taksir ve olası kast ekseninde yapılmalıdır.
Görüntülere göre; (A), (B) ve (C)’nin düştüğünü görür görmez, onları kurtarmak amacıyla o tarafa yönelmektedir. Bu çerçevede (A)’nın neticenin gerçekleşmesine kayıtsız kalmadığı ve esasen neticenin gerçekleşmeyeceğine güven duyarak hareket ettiği anlaşılmaktadır. Şayet (A) hareketini gerçekleştirdiği sırada, uçurum kısmında koruyucu hiçbir tertibat bulunmasa idi, bu kez (A)’nın hareketinin netice bakımından oldukça yüksek bir tehlikeyi gündeme getirdiği, neticenin gerçekleşmemesinin tamamıyla şansa kaldığı bir durum gündeme gelecek ve bu kez (A)’nın artık neticenin gerçekleşme ihtimaline kayıtsız kaldığı ve olası kastla hareket ettiği söylenebilecekti.
- İkinci Örnek Olay: Restorana Araçla Girilmesi
|
|
Basına ve açık kaynağa yansıyan bilgilere göre; 18.01.2023 tarihinde Malta’da gerçekleşen olayda, Pelin Kaya restoranda arkadaşları ile doğum gününü kutladığı sırada, Jeremie Camilleri isimli kişi tarafından kullanılan aracın restorana çarpması sonucunda hayatını kaybetmiştir. Haber kaynaklarına göre; olay hakkında bilgi sahibi olan kişiler, araç sürücüsünün kazadan sonra Pelin Kaya’ya taş attığını, failin, genç kadına yardım etmek isteyenleri de engellemeye çalıştığını belirtmiştir. Hayatını kaybeden ile fail arasında tanışıklığın bulunmadığı, ayrıca failin kanında üç tip farklı uyuşturucu madde tespit edildiği ve suç kaydının bulunduğu ifade edilmektedir. Oluşu ve sonucu itibariyle son derece talihsiz ve üzücü bir hadisenin gerçekleştiği tartışmasızdır. Konuyu, kusur ve ceza sorumluluğu bakımından kısaca değerlendireceğiz.
Failin ceza sorumluluğu bakımından, görgü tanıklarının anlatımından yola çıkarak iki ayrı fiil gündeme gelmektedir. Birincisi, araçla restorana girerek maktule çarpması ve ikincisi, yaralı şahsa yardım etmeyerek ve yardım edenlere engel olarak kişinin ölümüne yol açması.
İhtimaller üzerinden değerlendirme yapılırsa;
- Failin aracını restorana sürmesinde bilerek ve isteyerek hareket ettiği, iradesini yönlendirme yeteneğini haiz olduğu, içeride maktulün ve diğer insanların oturduğunu gördüğü veya bildiği, bazı kaynaklara göre failin evden çıkarken Bugün birisini öldüreceğim minvalinde konuşmalar yaptığı, çarpma sonucunda ölüm neticesinin muhtemel olmaktan uzak olup, muhakkak hale geldiği, dolayısıyla doğrudan kastının bulunduğu, mağdurun başta yaralanmasından sonra ona yardım etmeyip ve yardım edenleri engelleyip ölüm neticesinin gerçekleştiği, baştan itibaren doğrudan kastla hareket eden failin, bu hareketinin ayrıca kasten öldürmenin ihmali davranışla gerçekleştirilmesi suçunu gündeme getirmeyeceği, çünkü failin hareketlerinin bir bütün olarak değerlendirildiğinde doğrudan kastla öldürme suçunu oluşturduğu söylenecektir.
- Aracın kontrolünün kaybedildiği, bu sebeple aracın benzin istasyonuna çarptığı, ancak aşırı hızlı olduğu için duramadığı ve bu sebeple restorana da çarptığı ihtimalde; failin uyuşturucu madde etkisinde sokağa çıktığı, aracı oldukça hızlı şekilde kullandığı düşünüldüğünde, aracın direksiyon hakimiyetinin kaybetmesinin ve öldürme ve/veya yaralama neticelerinin öngörülebilir olduğu, ancak failin, bu neticelerin gerçekleşmesini umursamadığı, kayıtsız kaldığı, dolayısıyla olası kastla kasten öldürme suçunun gündeme geleceği, ancak, daha sonra fail gerçekten mağdura yardım etmeye çalışmayıp taşlar fırlatmış ve mağdura yardım etmeye çalışanlara engel olmuşsa, fiilin kasten öldürmenin ihmali davranışla gerçekleştirilmesi suçu kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir. Burada failin öngörülebilir neticeyi, kendine duyduğu güvenden dolayı istemediği, bu neticenin gerçekleşmeyeceğine dair inancı, dolayısıyla bilinçli taksirle hareket ettiği söylenemez.
Sonuç olarak; her ne kadar genel ifadelerle olası kast ve bilinçli taksirin ayırımını ifade etsek de, bu iki kurum her somut olay çerçevesinde özellikle incelenmelidir. Bu tespitte öncelikle kanunda suç olarak tanımlanan suçun neticesinin ne olduğu, bu neticenin somut olayda failin davranışı ile öngörülüp öngörülemeyeceği, sonrasında failin öngörülebilir olan bu neticeyi somut olayda subjektif olarak yapılacak değerlendirmede öngörüp öngörmediği, öngörmemişse adi/basit taksirin sözkonusu olduğu, öngörmüşse, bu öngörüsünden sonra hareketlerini nasıl şekillendirdiği, eğer bu öngörüsüne aldırış etmeyerek, gerçekleşme ihtimali olan neticelerin gerçekleşmesini umursamayarak, gerçekleşmesine kayıtsız kalarak, olursa olsun diyerek hareket ederse olası kastın varlığını; eğer, öngörüsüne karşın neticenin gerçekleşmeyeceğine dair kendisine duyduğu hayat tecrübelerinden gelen güveni olduğunda, neticenin gerçekleşmesini istemediğinde, neticenin gerçekleşmemesi için çaba sarf ettiğinde bilinçli taksirin varlığını düşünmek gerekir.
Ceza Hukuku gibi, yaptırımları ile bireyin kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı başta olmak üzere tüm temel hak ve hürriyetlerine müdahale eden hukuk disiplininde yer alan kurallar, temas ettikleri konularda muhatapları bakımından kesin, net, anlaşılabilir şekilde kaleme alınmalıdır. Aksi halde; o maddenin veya hükmün uygulamasında yaşanan sıkıntılar, benzer olaylarda varılan farklı sonuçlar hukuk devleti bilincine ve adalete olan güvene zarar verecektir.
[1] https://sen.av.tr/tr/makale/olas%C4%B1-kast-ile-bilincli-taksir-kesismeleri (Son Erişim Tarihi: 27.01.2023).
[2] https://sen.av.tr/tr/makale/dogrudan-kast-olasi-kast-ve-bilincli-taksir-tartismasi (Son Erişim Tarihi: 27.01.2023).
[3] https://www.hukukihaber.net/olasi-kast-ve-bilincli-taksir (Son Erişim Tarihi: 27.01.2023).
[4] https://www.hukukihaber.net/bilincli-taksirin-kosulu-olarak-neticenin-gerceklesmeyecegine-duyulan-guven (Son Erişim Tarihi: 27.01.2023).
[5] Mehmet Emin Artuk/Ahmet Gökcen, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Ankara, Adalet Yayınevi, 2017, s.442-443.
[6] Ersan Şen/Erkam Malbeleği, Yorumluyorum 21, Bilinçli Taksirin Koşulu Olarak “Neticenin Gerçekleşmeyeceğine Duyulan Güven”, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2020, s.73.