Beyza Başer Berkün, LL.M.
Prof. Dr. Ersan Şen
Karayolları Trafik Kanunu m.41’de Sayılan Suçlardan Mahkumiyete Bağlı Ehliyet İptali
27.11.2019 / Prof. Dr. Ersan Şen - Av. Beyza Başer Berkün
Bu yazı, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun m.41’in birinci fıkrasının (e) bendi ve dördüncü fıkrasında öngörülen belirli suçlardan kesinleşmiş mahkumiyet kararı ve buna bağlı olarak adli sicil kaydı bulunan kişilerin sürücü belgelerinin iptal edilmesi ile ilgilidir.
Bunun dışında; sürücü belgesinin geri alınmasına ilişkin olarak Türk Ceza Kanunu m.53/6 ve Karayolları Trafik Kanunu m.119 hükümlerinde de düzenlemeler bulunmaktadır. Bu düzenlemelerin tümü birbirinden farklı hususlar içermekte olup; TCK m.53/6[1] ve KTK m.119[2]’da sürücü belgesinin geri alınmasında mahkeme kararı gerektiren haller düzenlenmişken, KTK m.41’de ehliyetin geri alınması idari bir işlemin yasal dayanağı olarak öngörülmüştür. TCK m.53/6’da öngörülen ehliyetin geri alınması hakkında daha önce “Sürücü Belgesinin Geri Alınması (TCK m.53/6)” başlıklı yazıyı kaleme almıştık.
Yazımızın konusunu oluşturan KTK m.41/1-e’ye göre; kişilerin sürücü belgesi alabilmesi için, adli sicilinde 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 188, 190 ve 191 inci maddeleri (uyuşturucu ve uyarıcı maddelerle ilgili), 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu’nun 4. maddesinin yedinci fıkrası, 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar Hakkında Kanun’un 12. maddesinin ikinci ve takip eden fıkralarında belirtilen suçlardan hüküm giydiğine dair kayıt bulunmaması gerekmektedir. Aynı maddenin dördüncü fıkrasına göre ise; “Sürücü belgesi alındıktan sonra bu maddenin birinci fıkrasının (e) bendinde belirtilen suçlardan biri ile mahkumiyet halinde bu kişilerin sürücü belgeleri, bu Kanunun 6ncı maddesinde sayılan görevliler tarafından bu maddenin birinci fıkrasının (e) bendinde belirtilen şartlar sağlanıncaya kadar geri alınır. Bu Kanunun 48inci madde hükümleri saklıdır”[3].
Buna göre; uyuşturucu madde imalatı ve ticareti suçundan mahkumiyet kararı verilip bu karar kesinleştiğinde, KTK m.41/4 uyarınca hükümlünün ehliyetinin geri alınması şartı oluşacaktır. Bu noktada; kişinin ehliyetini suç işlemeden önce hak ederek aldığından bahisle “kazanılmış/müktesep hak” iddiasında bulunması mümkün değildir. Çünkü KTK m.41/4’de açıkça, sürücülerin ehliyet sahibi olma için aranan yasal şartları sürekli şekilde taşımak zorunda oldukları, bu şartların sonradan kaybedilmesi halinde ehliyetlerin geri alınacağı ve şartlar sağlanıncaya kadar geri verilmeyeceği net şekilde düzenlenmektedir. Belirtmeliyiz ki; hapis cezasının infazında denetimli serbestlik veya koşullu salıverilme sürecinde olan hükümlülerin bu aşamada henüz cezalarının infazı devam etmekte olup, bu ceza tümü ile infaz edilmeden (bihakkın tahliyeyi hak etmeden) ve adli sicil kaydından silinmeden yeniden sürücü belgesi alabilmesi mümkün gözükmemektedir.
Uygulamada; KTK m.41/1-e’de yazılı olan suçlardan dolayı verilen mahkumiyet kararı kesinleştiğinde, ehliyetin iptali veya geri alınması ile ilgili otomatik işlem yapılmadığı, ancak ilgilinin adli sicilinin görülebildiği veya ehliyetinin süresinin dolup yenilenmesi için müracaat ettiği ilgili birim tarafından tespit edildiği hallerde ehliyetin geri alınıp yeni ehliyet taleplerinin reddedildiği görülmektedir.
Mahkumiyetin adli sicil kaydından silinmesi için, 5352 sayılı Adli Sicil Kanunu m.9 ve 12’de öngörülen sürelerin geçmesi gerekmektedir. 5352 sayılı Kanun m.9’da adli sicil kaydının, m.12’de ise adli sicil arşiv kaydının silinmesine dair şartlar düzenlenmektedir. Bu maddelere göre; 5352 sayılı Kanun m.9/1-a uyarınca cezanın infazı tümü ile tamamlandıktan sonra (bihakkın tahliye tarihi itibariyle) adli sicil kaydı silinecek ve arşiv kaydına alınacak, m.12 uyarınca arşiv kaydına alınma koşullarının oluştuğu tarihten itibaren maddede belirtilen sürelerin geçmesiyle arşiv kaydı da silinecektir. Belirtmeliyiz ki; ceza mahkumiyetinin dayanağı 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu dışında başka bir kanun olmadığı sürece, 5352 sayılı Kanun m.12’de yer verilen adli sicil arşiv kaydının silinmesi için yasaklanmış hakların geri verilmesi kararı alınması[4] şartı aranmayacaktır. Çünkü burada mahkumiyete konu suç 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda düzenlenmiş olup, hak yoksunlukları da TCK m.53’ün tatbiki ile sınırlı olacaktır.
TCK m.188’den, yani uyuşturucu veya uyarıcı madde imal, ithal, ihraç veya ticareti suçlarından, 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu’nun 4. maddesinin yedinci fıkrasından, yani Devletin siyasi, iktisadi veya askeri güvenliğini bozacak ya da çevre veya toplum sağlığını tehdit edecek nitelikte eşya kaçakçılığı yapmak, 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar Hakkında Kanun’un 12. maddesinin ikinci ve takip eden fıkralarında belirtilen suçlardan, yani 6136 sayılı Kanun kapsamında giren ateşli silahlar ve mermileri birden fazla kişi ile birlikte veya bir suç örgütünün faaliyeti kapsamında Ülkeye sokma, sokmaya kalkışma, yurtiçinde imal etme veya bu nitelikte silahları ve mermileri taşıma, yollama, satma ve bu fiillere aracılık ile bulundurma suçlarından) vahim silahtan mahkumiyet sonucu KTK m.41/4 uyarınca ehliyetin geri alınması işlemine karşı, idari yargıda yürütmenin durdurulması talepli olarak iptal davası açılabilir. Burada önemli olan husus; açılan davada KTK m.41/1-e ve 41/4 yönünden “Anayasaya aykırılığın diğer mahkemelerde ileri sürülmesi” başlıklı Anayasa m.152’ye göre Anayasaya aykırılık iddiasının ileri sürülmesi ve idare mahkemesinden bu konuda Anayasa Mahkemesi’ne somut norm denetimi yapılması için başvuru yapmasının talep edilmesidir. Hatta davayı görecek olan idare mahkemesi, Anayasaya aykırılık iddiası taraflarca ileri sürülmese bile mevcut davada uygulanma ihtimali olması kaydıyla bir kanun veya Cumhurbaşkanlığı kararnamesi hükmüne karşı Anayasa m.152/1 uyarınca re’sen Anayasa Mahkemesi’ne başvurabilir.
İdari yargıda açılan iptal davasında Anayasaya aykırılık iddiasının ileri sürülmemesi veya bu iddianın mahkemece ciddi görülmemesi halinde dava mevcut yasal düzenlemeler ışığında karara bağlanacağından, KTK m.41/1-e ve 41/4 hükümleri gereğince idarece tesis edilen ehliyetin iptali işleminin hukuka uygun olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilebilecektir. İdare mahkemesinin vereceği karara karşı istinaf kanun yolu açık olup, temyiz yolu ise kapalı olacaktır. Dolayısıyla, idare mahkemesinin kararına karşı yapılan başvuru neticesinde verilecek istinaf mahkemesi (ilgili bölge idare mahkemesi) kararı kesin nitelikte olacaktır.
Kanaatimizce KTK m.41/1-e ve m.41/4’ün Anayasaya aykırılığı sorunu; KTK m.41/1-e’de öngörülen suçlar ile sürücü belgesinin iptal edilmesi arasında uygun illiyet bağının, yani sebep ve sonuç ilişkisinin bulunmaması, ayrıca bu tür bir kısıtlamanın “Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması” başlıklı Anayasa m.13’de yer alan “ölçülülük” kriterine de uygun düşmemesinden kaynaklanmaktadır. Bireyin uyuşturucu madde imal etme, ticaretini yapma veya bulundurma suçlarından, 5607 sayılı Kanuna veya 6136 sayılı Kanuna muhalefet suçlarından adli sicil kaydının bulunması ile sürücü belgesine sahip olması ve araç kullanması arasında sebep-sonuç ilişkisi bulunmadığı nettir. Örneğin; kişinin uyuşturucu ve uyarıcı madde etkisi altında araç kullanması halinde sürücü belgesinin belirli süre ile geri alınmasını düzenleyen KTK m.48’de sebep-sonuç ilişkisi, önleme, caydırma ve trafik güvenliğinin sağlanması gibi birçok somut, mantıklı ve geçerli sebep bulunabilir. Ancak bu durum, KTK m.41 yönünden geçerli değildir. Çünkü kişinin KTK m.41/1-e’de düzenlenen suçlardan adli sicil kaydı bulunması halinde, sürücü belgesinin elinden alınması ve araç sürmesinin engellenmesi yönünde bir yasal düzenlemeye kanun koyucuyu yönelten sebebin ne olduğu anlaşılamadığı gibi, bu konuda ileri sürülebilecek herhangi bir gerekçenin de hukuken geçerli olup olmayacağı tartışma konusu olacaktır. Çünkü KTK m.41’de getirilen uzun süreli yasak ile buna yol açan suçlar ve neden bu suçların seçildiği arasında makul illiyet bağı kurmak son derece zor olup, bu bakımdan ehliyetin iptali ve geri alınması bir ceza olarak da kabul edilemez. Tedbir olarak düşünüldüğünde de; ehliyetin uzun süreli iptalini sağlayan suçun, trafik sürüş yeteneği, trafikte can ve mal güvenliğinin tehlikeye düşürülmesi ile de doğrudan bir ilgisi bulunmamaktadır. Anladığımız kadarıyla kanun koyucu KTK m.41/1-e’de sayılan suçları kendi takdirinde belirlemiş ve bunlardan dolayı ehliyetin uzun süreli iptal edilip geri alınacağını belirtmiştir. Korunan hukuki yarar, ölçülülük ve “eşitlik” ilkesi açısından seçilen suçların isabetli olup olmadığı, ciddi bir tartışmayı da beraberinde getirmektedir. Çünkü kanun koyucu, TCK m.53’de hak yoksunluklarını düzenlemiştir. Anlaşıldığı kadarıyla, ya KTK m.41 ile ilgili makul ve mantıklı bir değişikliğe gidilmeli veya bu konuda Anayasa Mahkemesi’ne somut norm denetimi için başvurulduğunda, Yüksek Mahkeme tarafından Anayasa m.2, 10, 13, 23 ve 48 açısından bir değerlendirme yapılıp sonuca varılacaktır. Bu mesele bireysel başvuru yolu ile Anayasa Mahkemesi’ne götürüldüğünde ise; Yüksek Mahkeme bireysel başvuru incelemesinde norm denetimi ve kanun iptali yoluna gidemeyeceğinden, KTK m.41’in Anayasaya aykırılığı konusunda tespitte bulunabilse bile, hükümle ilgili iptal kararı veremeyecektir (6216 sayılı Anayasa Mahkemesi’nin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru hakkı” başlıklı 45. maddesinin 3. fıkrası).
[1] Türk Ceza Kanunu m.53/6, belli bir meslek veya sanatın ya da trafik düzeninin gerektirdiği dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla işlenen taksirli suçtan mahkumiyet halinde sürücü belgesinin geri alınabileceğini düzenlemektedir. Kişinin mahkumiyeti uyuşturucu suçundan olup, TCK m.53/6 kapsamında değildir.
[2] Yargıtay’ın yerleşik kabulüne göre; 5237 sayılı Kanundan önce yürürlükte bulunan bu hüküm bütün olarak, TCK'nın 5. ve 53. maddeleri ile 5252 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun geçici 1. maddesi hükmü karşısında 2918 sayılı Kanunun 119. maddesinin uygulanma olanağı ortadan kalkmış, bir başka ifadeyle zımnen ilga edilmiştir. Bkz. Yargıtay 10. Ceza Dairesi’nin 28.02.2013 tarihli, 2011/6805 E. ve 2013/1939 K. sayılı kararı, aynı Dairenin benzer yönde kararı için bkz. 10.03.2014 tarihli, 2014/1868 E. ve 2014/1598 K.
[3] Belirtmeliyiz ki; KTK m.41’de geçen KTK m.48 “Alkol, uyuşturucu veya uyarıcı maddelerin etkisi altında araç sürme yasağı” başlığını taşıyıp, bu durumda uygulanacak idari yaptırımları göstermektedir. Bu madde; alkol, uyuşturucu veya uyarı maddenin etkisi altında araç kullanma halinde tatbik edilecek idari para cezaları ile ehliyetin geçici süre geri alınmasını düzenlemektedir. Yasal sınırın üstünde alkol alarak veya uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanarak araç süren kişiler hakkında ayrıca Türk Ceza Kanunu’nun 179, 188, 190 veya 191. maddeleri uyarınca ceza sorumluluğu gündeme gelecektir. Uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanarak araç süren kişi yakalandığında; KTK m.48’e göre idari yaptırım amaçlı sürücü belgesi geri alınırken, KTK m.41 uyarınca sürücü belgesine sahip olma şartlarından birisi olan uyuşturucu veya uyarıcı madde suçundan dolayı adli sicil kaydının olmaması şartı ihlal edildiğinde, buna bağlı olarak mahkumiyet kararı kesinleştikten sonra idari yaptırım olarak sürücü belgesi geri alınacak ve yeni sürücü belgesi verilmeyecektir.
[4] Adli Sicil Kanunu m.13/A’nın 1 ve 2. fıkralarına göre; “(1) 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu dışındaki kanunların belli bir suçtan dolayı veya belli bir cezaya mahkumiyete bağladığı hak yoksunluklarının giderilebilmesi için, yasaklanmış hakların geri verilmesi yoluna gidilebilir. Bunun için; Türk Ceza Kanunu’nun 53 üncü maddesinin beşinci ve altıncı fıkraları saklı kalmak kaydıyla,
a) Mahkum olunan cezanın infazının tamamlandığı tarihten itibaren üç yıllık bir sürenin geçmiş olması,
b) Kişinin bu süre zarfında yeni bir suç işlememiş olması ve hayatını iyi halli olarak sürdürdüğü hususunda mahkemede bir kanaat oluşması,
Gerekir.
(2) Mahkum olunan cezanın infazına genel af veya etkin pişmanlık dışında başka bir hukuki nedenle son verilmiş olması halinde, yasaklanmış hakların geri verilmesi yoluna gidilebilmesi için, hükmün kesinleştiği tarihten itibaren beş yıl geçmesi gerekir. Ancak, bu süre kişinin mahkum olduğu hapis cezasına üç yıl eklenmek suretiyle bulunacak süreden az olamaz”.
Yargıtay 10. Ceza Dairesi’nin 11.04.2016 tarihli, 2015/2897 E. ve 2016/1159 K. sayılı kararına göre;
“Dosya incelendi.
Gereği Görüşülüp Düşünüldü:
A) Konuyla İlgili Bilgiler:
1- Sanık Ü.. T.. hakkında, 24/12/2005 tarihinde işlediği iddia olunan uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan Konya 3. Ağır Ceza Mahkemesi'nce 27/11/2006 tarihinde 2006/120 esas ve 2006/358 karar sayı ile sanığın TCK'nın 188. maddesinin 3. fıkrası ve 62. maddesi gereğince 4 yıl 2 ay hapis ve 100 gün adli para cezası ile cezalandırılmasına, aynı Kanun'un 52. maddesi gereğince adli para cezasının günlüğü 20 TL'den 2000 TL adli para cezasına dönüştürülmesine, TCK'nın 53. maddesinin 1. fıkrasında öngörülen haklarını kullanmaktan yoksun bırakılmasına, ancak TCK'nın 53. maddesinin 3. fıkrası gereğince sanığın velayet hakkından, vesayet veya kayyumluğa ait bir hizmette bulunmaktan mahrumiyetinin şartla tahliye edildiğinde sona erdirilmesine karar verildiği,
2- Hükmün, sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairemizce 29/05/2007 tarihinde ... esas ve ... karar sayı ile ‘sanık hakkında TCK'nın 53. maddesinin 1,2 ve 3. fıkrasının uygulanmasına’ ibaresinin yazılması suretiyle düzeltilerek onandığı,
3- Sanık hakkındaki hapis cezasının 01/11/2014 ve adli para cezasının 25/01/2011 tarihinde yerine getirildiği,
4- Hükümlünün 08/07/2013 tarihli dilekçesiyle, işlediği suçun cezasını çektiği gerekçesiyle, yasaklanmış (memnu) haklarının ve ehliyetinin iadesini talep ettiği; talebi değerlendiren Konya 3. Ağır Ceza Mahkemesi'nce 04/09/2013 tarihinde 2006/120 esas ve 2006/358 ek karar sayı ile ‘infaz tarihinden itibaren 3 yıl geçmediği ve sürücü belgesinin geri alınmasına ilişkin karar bulunmadığı’ gerekçesiyle talebin reddine karar verildiği,
5- Hükümlünün 27/01/2014 tarihli dilekçesiyle, infazdan itibaren 3 yıllık sürenin geçtiği belirtilerek aynı konuda yeniden talepte bulunması üzerine, Konya 3. Ağır Ceza Mahkemesi'nce 07/02/2014 tarihinde 2006/120 esas ve 2006/358 ek karar sayı ile ‘hükümlünün cezasının infazından itibaren 3 yıl geçtiği’ gerekçesiyle yasaklanmış hakların geri verilmesi talebinin kabul edildiği, sürücü belgesinin geri alınmasına ilişkin talebinin ise ‘hükümde bu yönde bir karar bulunmadığı’ gerekçesiyle bu konuda karar verilmesine yer olmadığına karar verildiği, kararın 14/03/2014 tarihinde itiraz edilmeden kesinleştiği,
Anlaşılmıştır.
B) Kanun Yararına Bozma Talebi:
Kanun yararına bozma talebi ve ihbar yazısında, «Mahkemece, hükümlü hakkında tesis olunan 2.000 Türk lirası adli para cezasının 25/01/2011 tarihinde infaz edildiği ve infaz tarihinden itibaren 3 yıl geçtiği gerekçesiyle 5352 sayılı Adli Sicil Kanunu'nun 13/A maddesi uyarınca memnu hakların iadesine dair karar tesis edilmiş ise de; talebe konu mahkumiyet kararının 5237 sayılı Kanun uyarınca tesis edildiği, 5237 sayılı Kanun sistematiğinde ise yasaklanmış hakların iadesi kurumu düzenlenmediği gibi, anılan Kanun'un 53. maddesi uyarınca öngörülen hak yoksunluklarının en geç cezanın infazı ile kendiliğinden son bulacağı, 5352 sayılı Kanun'un 13/A maddesinde yer alan düzenlemenin ise 5237 sayılı Kanun dışındaki kanunların belli bir suçtan dolayı veya belli bir cezaya mahkumiyete bağladığı hak yoksunluklarının giderilmesini kapsadığı gözetilmeksizin yazılı şekilde karar tesisinde isabet görülmemiştir.» denilerek, Konya 3. Ağır Ceza Mahkemesi'nce 07/02/2014 tarihinde verilen 2006/120 - 2006/358 sayılı ek kararın bozulması istenmiştir.
C) Konunun Değerlendirilmesi:
5352 sayılı Adli Sicil Kanunu'nun 06/12/2006 gün ve 5560 sayılı Kanun'un 38.maddesi ile eklenen 13/A maddesinde, ‘5237 sayılı Türk Ceza Kanunu dışındaki kanunların belli bir suçtan dolayı veya belli bir cezaya mahkumiyete bağladığı hak yoksunluklarının giderilebilmesi için, yasaklanmış hakların geri verilmesi yoluna gidilebilir.’ hükmü öngörülmüş ve koşulları gösterilmiştir.
Somut olayla ilgili hak yoksunluğunun TCK'nın 53. maddesine dayandığı ve ne zaman kalkacağının aynı madde içinde düzenlendiği; 5352 sayılı Kanun'un 13/A maddesi uyarınca yasaklanmış hakların iadesinin 5237 sayılı TCK dışındaki kanunlardan kaynaklanan yoksunluklar nedeniyle istenebileceği anlaşıldığından; kanun yararına bozma talebi yerinde görülmüştür.
D) Karar:
Konya 3. Ağır Ceza Mahkemesi'nce 07/02/2014 tarihinde 2006/120 esas ve 2006/358 ek karar sayı ile verilen yasaklanmış hakların iadesine ilişkin kararın 5271 sayılı CMK'nın 309. maddesinin 3. fıkrası gereğince kanun yararına BOZULMASINA, aynı Kanun'un 309. maddesinin 4. fıkrasının (a) bendi uyarınca gerekli işlemin yapılması için, dosyanın Adalet Bakanlığı'na iletilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'na gönderilmesine, 11.04.2016 tarihinde oybirliği ile, karar verildi”.