Ertekin Aksüt, LL.M.

Prof. Dr. Ersan Şen

Kasten Yaralama Sonucunda Hayati Tehlikenin ve Ölüm Neticesinin Oluşması

05.04.2024 / Prof. Dr. Ersan Şen, Av. Ertekin Aksüt

Bu yazımızda, kasten yaralama sonucunda ölüm meydana gelmesi halini düzenleyen 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu m.87/4 ve fiil sonucunda mağdurun yaşamını tehlikeye sokulması halini düzenleyen TCK m.87/1-d müesseseleri hakkında değerlendirmeye yer verilecektir. Bu hükümlerden bahsetmeden önce; kasten öldürme ile TCK m.87/4 ve m.87/1-d’nin ayırıcı unsurunun failin kastı olduğunu, TCK m.87’nin Neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama başlığını taşımasından da anlaşılacağı üzere burada failin yaralama kastı ile hareket ettiğini, bununla birlikte ölüm neticesinin meydana gelmesi halinde, TCK m.86/1’e giren hallerde 8 ila 12 yıl, TCK m.86/3’e giren hallerde ise 12 ila 18 yıl hapis cezasının öngörüldüğünü, mağdurun yaşamı tehlike sokulduğunda ise, TCK m.86’ya göre belirlenen cezanın bir kat artırılacağını, TCK m.86/1’e giren hallerde cezanın 3 yıldan, TCK m.86/3’e giren hallerde ise 5 yıldan az olamayacağını ifade etmek isteriz.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun yerleşik içtihadı uyarınca, failin öldürme kastının varlığı;

  • Fail ile mağdur arasında olay öncesine dayalı öldürmeyi gerektiren bir husumet bulunup bulunmadığı,
  • Olayda kullanılan aracın öldürmeye elverişli olup olmadığı,
  • Ölendeki darbe sayısı ve şiddeti,
  • Darbelerin vurulduğu bölgenin hayati bakımdan önemi,
  • Failin hareketlerine kendiliğinden mi, engel bir nedenin etkisiyle mi son verdiği,
  • Failin suç aletini kullanış biçimi,
  • Olay sonrasında failin mağdura yönelik davranışları, başka bir anlatımla olayın kendine özgü tüm özellikleri,

Dikkate alınarak saptanmalıdır[1].

Yukarıda yer verilen unsurlara bakıldığında; failin bunlardan sadece birisinin kapsamına girecek şekilde icra hareketinde bulunduğunda, öldürme kastının varlığından bahsetmek mümkün olamayacaktır. Örneğin, öldürmeye elverişli tabancanın hayati olmayan bölgelere birden fazla kez ateş edilmek suretiyle kullanılması halinde kastın yaralama olduğu kabul edilmelidir. Hatta birden fazla şart gerçekleştiğinde de kastın yaralama olduğundan bahsedilebilir[2].

Buna göre örneğin; taraflar arasında öldürmeyi gerektirecek bir husumet olmadığı, maktulün vücudunda bir adet kesici alet yarası bulunduğu, hatta yaralamanın ölümcül nitelikte olduğu belirtilmişse bile failin, hedef seçme imkanı varken maktulü, hayati bir bölge olmayan bacağından yaraladığı, ölümün, darbe sayısı ya da darbenin ölümcül bir bölgeye denk gelmesi sebebiyle değil, uzun süre müdahale edilmeyen dış kanama sebebiyle gerçekleşmiş olduğu, failin icra hareketlerine kendiliğinden son verdiği durumda ölüm neticesi meydana geldiğinde, failin kastının yaralama, fiilinin de TCK m.87/4 kapsamında değerlendirilmesi gerekir.

Kasten yaralama sonucu mağdurun ölmesi halinde TCK m.87/4 hükmünün uygulanması için; failin yaralama kastı ile hareket etmesi, mağdurun Türk Ceza Kanunu m.86/1 veya m.86/3 ile düzenlenen şekillerde yaralanmış olması, failin eylemi ile mağdurun ölümü arasında illiyet bağı bulunması ve failin meydana gelen ölüm sonucuna ilişkin en az taksir derecesinde kusurunun bulunması gerekmekte olup[3], TCK m.23 de bu hususa işaret etmektedir[4]. Burada fail, mağdurun yaralanacağını bilmeli ve neticeyi de istemelidir[5]. Fiilin taksirle ölüme sebebiyet vermeden farkı da burada olup; TCK m.87/4, failin bilerek ve isteyerek mağduru yaraladığı, ancak öldürme kastı ile hareket etmediği durumlarda geçerlidir. Bir başka ifadeyle, TCK m.87/4’de failin kastı yaralamaya yöneliktir. Yaralamaya yönelik kastın dahi olmadığı bir durumda ise, olsa olsa taksirle öldürme sözkonusu olabilir[6].

TCK m.87/4 açısından illiyet bağı da önemli olup; failin hükmedemediği bir nedensel akışın sonucu olarak, öngöremediği neticeden sorumlu tutulmaması gerekir. Failin atipik bir neticeden sorumlu tutulabilmesi için de, ağır neticenin öngörülebilir olması ve failin en azından taksir derecesinde kusurunun bulunması şarttır[7].

Kasten yaralama sonucunda ölümün meydana gelmesi ile ilgili Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin 20.11.2017 tarihli, 2017/2609 E., 2017/4050 K. sayılı kararında; “Sanıklar ve maktulün aralarındaki alacak verecek meselesini konuşmak için buluştuklarında aralarında çıkan tartışma sırasında sanık ...’un maktule yumruk ve tekme ile vurarak yere düşürmesinden sonra sanık ...’un 3 bıçak darbesiyle maktulü sağ uyluk ve sol uyluk bölgelerinden yaraladığı, kesilerden bir tanesinin popliteal arter ve ven kesilerine neden olması nedeniyle maktulün iç ve dış kan kaybı ve buna bağlı gelişen komplikasyonlar sonucu hayatını kaybettiği olayda; Darbelerin yöneltildiği vücut bölgeleri ve nitelikleri ile engel bir durum bulunmamasına rağmen sanıkların eylemlerine kendiliklerinden son vermeleri dikkate alındığında, eylemlerinin kasten yaralama sonucu ölüme neden olma suçunu oluşturduğu ve haklarında 5237 sayılı TCK’nun 37/1. maddesi delaletiyle 87/4. maddesi uyarınca hüküm kurulması gerektiği gözetilmeksizin, suç niteliğinde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde kasten öldürme suçundan hüküm kurulması” sebebiyle Yerel Mahkeme kararı bozulmuş, olayın sanığının, hedef seçme imkanına sahipken maktulü aynı bölgeden yaralamak suretiyle maktulün ölümüne neden olduğu somut olayda fiil, TCK m.87/4 kapsamında değerlendirilmiştir.

Yine Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin 17.10.2016 tarihli, 2016/3843 E., 2016/3602 K. sayılı kararında; “Dosya kapsamına göre; aynı iş yerinde çalışan sanık ve maktul arasında olaydan önce çay demleme meselesi yüzünden tartışma yaşandığı, sonrasında karşılaşmaları üzerine bu tartışmadan dolayı maktulün kendisini uyaran sanığa küfür etmesi, eliyle göğsüne vurmasıyla tekrar tartışma çıktığı ve sanığın eline geçirdiği bıçakla maktulü sol uyluk arkada müstakilen öldürücü ve sol subkostal bölgede ön aksiller hatta müstakilen öldürücü olmayacak şekilde yaraladığı, yere düştüğünü görünce eylemini bırakıp otelin diğer çalışanlarını çağırdığı ve ambulansı çağırmalarını istediği, ambulansla hastaneye götürülen maktulün vefat ettiği, Adli Tıp Kurumunun nihai raporuyla boyun yumuşak dokularında ekimoz, cervikal vertebra 4'de deplase kırık tespit edilmekle beraber medullar kanalda ve medulla spinaliste patoloji saptanmadığı dikkate alınarak kesici delici alet yaraları dışındaki travmatik lezyonların tek başına ölüm meydana getirir nitelikte olmadığı, kişinin kesici delici alet yaralanması dışında travmatik bir tesirle öldüğünün tıbbi delilleri bulunmadığı mütalaasının bulunması, sol uyluk arka alt 1/3'de 3,5 cm'lik popliteal arteri tam kat komple kesen yara sonucu bacak atardamarı kesisiyle oluşan dış kanama sonucu öldüğü, sanığın maktulün yaralanması üzerine eylemlerine devam etmeyerek olay yerinden uzaklaştığı, yara sayısı ve yaralardan sadece bir tanesinin hayati tehlikeye yol açması hususları birlikte değerlendirildiğinde, sanığın eyleme bağlı olarak ortaya çıkan kastının yaralamaya yönelik olduğu ve sanığın neticesi sebebiyle ağırlaşmış kasten yaralama eyleminden ötürü 5237 sayılı TCK’nun 87/4. madde 2. cümlesi uyarınca yaraların niteliği de dikkate alınarak, temel cezada alt sınırdan uzaklaşılmak suretiyle cezalandırılması gerektiği gözetilmeden, suç niteliğinde hataya düşülerek kasten öldürme suçundan hüküm kurulması” sebebiyle bozma kararı verilmiştir.

Hatta Yargıtay 1. Ceza Dairesi; 22.02.2023 tarihli, 2022/12603 E., 2022/596 K. sayılı kararında; mağdurun yukarıda yer verilen vücut bölgesine ateş edilmesi halini dahi yaralama kastı olarak belirlemiştir. Karara göre; “Dosya içeriğine, mağdur ...’in soruşturma ve kovuşturma evresindeki beyanlarına, tanık ...’ın uyumlu anlatımlarına, doktor raporlarına ve tutanaklara göre; mağdur ... ile sanık ... arasında olay tarihinden önce bir gönül ilişkisi yaşandığı, ilişkinin mağdur tarafından sonlandırıldığı, mağdurun kendisinden ayrılmasını ve evlenme teklifini kabul etmemesini hazmedemeyen sanığın olaydan yaklaşık bir yıl önceden olay gününe kadarki süreçte tehditkar tavır takındığı, tehditler nedeniyle mağdurun şikayetçi olduğu, gerek 2012 yılında gerekse 2013 yılında sanık ... hakkında 6284 sayılı Kanun hükümleri gereğince tedbir kararları verildiği, olay günü mağdurun yanında annesi ... ve tanık ... olduğu halde sanık ...’un silahlı bir şekilde yollarını kestiği, evlenme isteğini yinelediği, teklifin kabul edilmemesi üzerine diz üstü ve diz bölgesini hedef alarak silahını birkaç kez ateşlediği, mağdurun yere düşmesi üzerine silahı başına dayayarak tetiği düşürdüğü ancak silahın ateş almayarak merminin boşa attığı, bu kez diğer ayağının diz bölgesini hedef gözeterek atış etmek istediği, bu sırada çıkan merminin bir kez daha mağdurun dizine isabet ettiği, silahın tutukluk yapması üzerine olay yerinden uzaklaştığı, olay yerinde olan akrabaları tarafından acil hastaneye kaldırılan ve hayati tehlike geçiren mağdura genel anestezi altında operasyon yapılarak hasar gören sağ bacağındaki tibia açık parçalı kırığının (ağır 5 derecede), sol bacağındaki atar ve toplardamarlar ile sinirlerin onarıldığı, operasyon sırasında ortopedi hekimlerinin yanı sıra kalp damar cerrahlarının da müdahale ederek tam kat ayrıldığı tespit edilen sol poplietal arterin ve iki adet tam kat kesik olduğu tespit edilen sol poplietalveninsütüre edildiği, 13 ünite kan ve kan ürünü verilen mağdurun yaşama döndürüldüğü olayda (…), Sanığın hedef aldığı vücut bölgesi, eyleme devam etme imkanı varken kendiliğinden sonlandırılmış olması ve katılanın aşamalardaki beyanlarının kısmi çelişkiler içermesi göz önüne alındığında sanığın eyleme bağlı ortaya çıkan kastının yaralamaya yönelik olduğunun anlaşılması nedeniyle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının yerinde olmadığı sonucuna varılmıştır”.

Yine; her ne kadar ölüm neticesi meydana gelmemiş olsa da, failin kastı açısından değerlendirme yapılan Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 28.06.2011 tarihli, 2011/1-114 E., 2011/150 K. sayılı kararında;İzmir Adli Tıp Şube Müdürlüğünün 03.06.2009 gün ve 9452 sayılı raporuna göre, mağdur T.'nın kesici delici alet yaralaması sonucunda, sternumda bir adet 2 cm. eninde akciğere nafiz yara, sol kotların en alt sınırında bir adet 2 cm. eninde akciğere nafiz yara, batın sağda 3 cm. eninde batına şüpheli nafiz kesici delici alet yarası görüldüğü, bunlardan sternum alt kısımdaki yara ile sağ lomper bölgedeki kesici delici alet yaralamasının şahsın yaşamını tehlikeye soktuğu ve basit tıbbi müdahale ile giderilemez nitelikte olduğu, sol lomper bölgedeki 3 cm yaranın ise peritona ulaşmamış olduğu cilt altı ve kas tabakası ile sınırlı kaldığı, yapılan gözlemde karın içi organ yaralanması saptanmadığı böylelikle yaşamı tehlikeye sokmadığı, basit tıbbi müdahale ile giderilemez nitelikte olduğu anlaşılmaktadır (…) Sanık N.'ın mağdur D.'yı 1 adedi yaşamını tehlikeye sokacak düzeyde, 15 adedi ise basit tıbbi müdahale ile giderilebilir şekilde 16 yerinden yaraladığı, herhangi bir engel neden bulunmadığı ve eylemine öldürücü etkinlikle devam etme olanağı olduğu halde, diğer darbeleri ölüm sonucunu yaratmayacak biçimde sürdürdüğü, sonra D.'yı bırakıp, S. ile T.'nın yanma giderek, onları ayırmaya çalıştığı ve mağdur T.'yı da 1 tanesi yaşamını tehlikeye sokacak düzeyde diğeri ise yaşamını tehlikeye sokmayacak ancak basit tıbbi müdahale ile giderilemeyecek şekilde 2 yerinden yaraladığı, sanık S.'un ise mağdur T.'yı yaşamını tehlikeye sokacak şekilde bir darbe ile yaraladığı somut olayımızda, aralarında önceye dayalı öldürmeyi gerektirecek husumetleri olmayan ve çıkan tartışma nedeniyle gece geç saatlerde aniden gelişen ve hedef seçme olanağı bulunmayan kavganın hareketli ortamında, ele geçmeyen kesici aletlerle mağdurları yaralayan sanıkların eyleminde, Yargıtay Ceza Genel Kurulu ile 1. Ceza Dairesinin süreklilik kazanmış uygulamaları ile hayati tehlike yaratan isabetlerin bir adetle sınırlı kalması gibi hususlar birlikte değerlendirildiğinde, sanıkların öldürme kastıyla hareket ettikleri kuşkulu kalmaktadır.” kabulüyle, failin öldürmeye teşebbüs etmeyip kasten yaralama suçunu işlediği şeklinde değerlendirme yapmıştır. Kararda, suça konu fiilin TCK m.87/1 kapsamına değerlendirilmesi gerektiğine işaret edilmiştir.

Yazımızda yer verdiğimiz kıstaslardan hangisi veya hangilerinin gerçekleştiğine yönelik değerlendirme yaparken, failin kastı yönünden şüphe varsa sanık lehine değerlendirilmeli ve fiilin neticesine göre TCK m.87/4, m.87/1-d veya sair hükümler, öldürme veya öldürmeye teşebbüs yerine tatbik edilmelidir. TCK m.87’nin neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama halini düzenlediği dikkate alındığında, failin kastının yaralamaya yönelik olduğu, TCK m.87/4’den sorumlu tutulması için de ölüm neticesi bakımından en azından taksirle hareket etmesi gerektiği gözden kaçmamalıdır.

Sonuç olarak; maktulün vücudunda tek bir darbe bulunması, hedef alınan vücut bölgesi, olay esnasında engel bir hal bulunmamasına rağmen sanığın fiillerine kendiliğinden son vermesi gibi durumlarda yaralama kastının varlığı kabul edilmeli ve hayati tehlike oluşmuşsa TCK m.87/1-d, ölüm neticesi meydana geldiğinde de TCK m.87/4 tatbik edilmelidir. Ortada failin kastı ile ilgili şüphe varsa da sanık lehine değerlendirilmeli; failin yaralama kastı da olmadığı değerlendirilirse, sanık hakkında en fazla, yani olsa olsa taksirle ölüme neden olma hükümleri tatbik edilmelidir.

Uygulamada; Neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama başlıklı TCK m.87/1-d ve m.87/4’le ilgili tereddütlerin yaşandığı, yukarıda Yargıtay içtihadı olarak ayırıcı kriterlerine yer verdiğimiz kasten insan öldürme suçu ve bu suçun görünüş şekli olan teşebbüs aşaması ile kasten insan yaralama suçlarında, somut olayın özellikleri bazen farklılıklar taşısa da, birçok benzer olayda suçların maddi ve manevi unsurlarının hatalı değerlendirildiği, benzer olaylar arasında oldukça farklı kararların verilebildiği, yazımızda yer verdiğimiz kriterlere göre kasten yaralama kabul edilmesi gereken fiillerin öldürmeye teşebbüs veya öldürme suçu kapsamında ele alındığı, bu şekilde ceza adaletinden sapılabildiği, olayın oluş şekline ve özelliklerine göre kasten yaralama ve yaralama kastına bağlı öldürme olarak değerlendirilebilecek hadiselerin TCK m.81 ve m.82 kapsamında ele alınabildiği, gönüllü vazgeçmeyi düzenleyen TCK m.36’nın ise bu yazımızda belirttiğimiz tartışma dışında düşünülmesinin uygun olacağı, bu hükmün öldürme kastı ile hareket eden failin istediği neticeden vazgeçmesi halini düzenlediği, somut olayın özellikleri dikkate alınmak suretiyle TCK m.87/1-d’nin ve m.87/4’ün iyi incelenmesinin uygun olacağı, aksi halde her olay TCK m.81, m.82 ve m.35 kapsamında kabul edilecekse, bu durumda neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama suçunu düzenleyen TCK m.87’de yazımıza konu hükümlere yer verilmesinin bir anlamı olmayacağı sonucuna varılmalıdır.

 

 

 

[1] Yargıtay CGK, 29.03.2016, 2015/450 E., 2016/148 K.; 28.06.2011, 2011/1-114 E., 2011/150 K.; 08.07.2008, 2008/1-88 E., 2008/184 K.; 09.07.2002, 2002/1-185 E., 2002/300 K.

[2] Ersan Şen, Ertekin Aksüt, “Öldürmeye Teşebbüs ile Kasten Yaralama Mukayesesi ve Uygulama Sorunları”, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, Cilt: 26, Sayı: 109, Kasım 2013, Sayfa: 335-352 (Çevrimiçi Erişim: http://tbbdergisi.barobirlik.org.tr/m2013-109-1330) Erişim Tarihi: 03.04.2024

[3] Yargıtay CGK, 26.04.2022, 2021/1-351 E., 2022/299 K.; 04.05.2021, 2019/614 E., 2021/199 K.; 24.09.2020, 2020/1-5 E., 2020/376 K.

[4] Mehmet Emin Artuk, Ahmet Gökcen, A. Caner Yenidünya, Türk Ceza Kanunu Şerhi, 2. Cilt, 2. Baskı, Adalet Yayınevi, Ankara, 2014, s.3347; Durmuş Tezcan, Mustafa Ruhan Erdem, R. Murat Önok, Teorik ve Pratik Ceza Özel Hukuku, 18. Baskı, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2020, s.273.

[5] Hasan Tahsin Gökcan, Mustafa Artuç, Yorumlu-Uygulamalı Türk Ceza Kanunu Şerhi, 3. Cilt, Adalet Yayınevi, Ankara, 2021, s.3363.

[6] Tezcan, Erdem, Önok, s.281.

[7] Veli Özer Özbek, Koray Doğan, Pınar Bacaksız, İlker Tepe, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, 13. Baskı, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2018, s.224