Prof. Dr. Ersan Şen

Tamer Berk Bayraklı

Sanığın Vekaletname Çıkarmaksızın Müdafi Tayini

11.09.2024 / Prof. Dr. Ersan Şen, Av. Tamer Bayraklı

Bu yazımızda; ceza yargılamasında sanık ve müdafiin duruşmada birlikte bulunmasının aralarındaki vekalet ilişkisini ortaya koyup koymadığı, vekalet sözleşmesi, bu doğrultuda Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin 26.12.2023 tarihli, 2022/35708 E. ve 2023/11381 K. sayılı ve 25.04.2024 tarihli, 2023/18811 E. ve 2024/5805 K. sayılı kararları ve konu ile ilgili diğer Yargıtay kararları kaleme alınmıştır.

Türk Dil Kurumuna göre vekil; “birinin, işini görmesi için kendi yerine bıraktığı veya yetki verdiği kimse” şeklinde açıklanmıştır. 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu m.2/1-c’ye göre müdafi; “şüpheli veya sanığın ceza muhakemesinde savunmasını yapan avukatı.”, CMK m.2/1-d’de düzenlenen vekil ise; “katılan, suçtan zarar gören veya malen sorumlu kişiyi ceza muhakemesinde temsil eden avukatı.” ifade etmekte olup, CMK yönünden müdafii ve vekil kavramları ayrı hak ve yetkilerle donatılmış iki ayrı süjeyi ifade etmektedir. Öte yandan 1136 sayılı Avukatlık Kanunu m.1’e göre avukatlık; hukuki sorunların çözülmesine yardımcı, bağımsız, serbest bir kamu hizmetidir.

Ceza yargılamasında avukatın, şüpheli/sanığın savunmasını yapabilmek için vekaletname ilişkisine ihtiyacı yoktur. Nitekim CMK m.149/3 uyarınca bu durum ortaya koyulmuş olup, soruşturma ve kovuşturma evresinin her aşamasında avukatın şüpheli/sanıkla görüşebileceği, ifade alma sırasında yanında olabileceği ve her türlü hukuki yardımda bulunabileceği açıkça ifade edilmiştir. Elbette vekaletname ve bununla birlikte tarafların aralarında anlaştıkları avukatlık sözleşmesi, şüpheli/sanık ile müdafiin yani vekilin, müvekkilin bir işini görme edimini yüklendiği bir vekalet sözleşmesi ilişkisinden ibarettir.

“Şüpheli veya sanığın müdafi seçimi” başlıklı CMK m.149’a göre; (1) Şüpheli veya sanık, soruşturma ve kovuşturmanın her aşamasında bir veya birden fazla müdafiin yardımından yararlanabilir; kanuni temsilcisi varsa, o da şüpheliye veya sanığa müdafi seçebilir. (2) Soruşturma evresinde, ifade almada en çok üç avukat hazır bulunabilir. Örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlar bakımından yürütülen kovuşturmalarda, duruşmada en çok üç avukat hazır bulunabilir. (3) Soruşturma ve kovuşturma evrelerinin her aşamasında avukatın, şüpheli veya sanıkla görüşme, ifade alma veya sorgu süresince yanında olma ve hukuki yardımda bulunma hakkı engellenemez, kısıtlanamaz”.

İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin adil/dürüst yargılanma hakkını düzenleyen 6. maddesinin 3. fıkrasının (c) bendine göre; “suç ile itham edilen kimse, seçeceği bir müdafinin yardımından yararlanmak hakkına sahiptir”. “Hak arama hürriyeti” başlıklı Anayasa m.36’da herkesin savunma hakkına sahip olduğunu belirtmektedir. Bu bakımdan CMK m.149, Anayasa m.36’nın ceza yargılamasındaki yansımasıdır[1]. Yine Kişisel ve Siyasal Haklar Uluslararası Sözleşmesi’nin “Adil/Dürüst Yargılanma Hakkı” başlıklı 14/3-d maddesinde; “Duruşmalarda hazır bulundurulma ve kendisini bizzat veya kendi seçeceği bir avukat aracılığıyla savunma; eğer avukatı bulunmuyorsa sahip olduğu haklar konusunda bilgilendirilme; adaletin yararı gerektirdiği her durumda kendisine bir avukat tayin edilme, ve eğer avukata ödeme yapabilecek yeterli imkanı yoksa, ücretsiz olarak avukat tayin edilme.” hakkına yer verilerek, sanığın müdafiiden yararlanma hakkı doğrultusunda düzenleme içermektedir.

6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun “Vekalet Sözleşmesi” başlığı altında yer alan 502. maddesine göre vekalet sözleşmesi; “vekilin vekalet verenin bir işini görmeyi veya işlemini yapmayı üstlendiği sözleşme” olarak tanımlanmıştır. Avukat ile temsil ettiği kişi arasında tarafların ortak iradeleriyle anlaştıkları vekalet sözleşmesi, elbette yazılı olmak zorunda olmadığı gibi yazılı olma şekil şartını koyan bir hüküm de Avukatlık Kanunu’nda bulunmamaktadır. Nitekim 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun “Avukatlık sözleşmesinin kapsamı” başlıklı 163. maddesinin 1. fıkrasında; Avukatlık sözleşmesi serbestçe düzenlenir. Avukatlık sözleşmesinin belli bir hukuki yardımı ve meblağı yahut değeri kapsaması gerekir. Yazılı olmayan anlaşmalar, genel hükümlere göre ispatlanır. Yasaya aykırı olmayan şarta bağlı sözleşmeler geçerlidir.” hükmünün yer aldığını, avukat ile temsil ettiği şüpheli/sanık arasında şekil şartını gerektiren sözleşme türünün aranmadığını, yazılı ve sözlü tüm sözleşmelerin tarafların aralarındaki vekalet akdini ortaya koymak için yeterli sayılacağının tartışmasız olduğunu belirtmek isteriz.

Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin 26.12.2023 tarihli, 2023/35708 E. ve 2023/11381 K. sayılı kararında; “Sanık müdafinin temyiz istemi beraat eden sanık lehine vekalet ücreti verilmesi gerektiğin ilişkin olup sadece vekalet ücreti ile sınırlı yapılan incelemede; Yargıtay tarafından düzeltilmesi mümkün görülen,

1- Gerekçeli karar başlığında; sanık hakkında beraat kararı verilmesine karşılık 5271 sayılı Kanun’un 232’nci maddesinin ikinci fıkrasının (c) bendine aykırı olarak suç tarihinin yazılması, 2-Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 26.09.2020 tarihli ve 2020/16-967 Esas ve 2020/376 ... Kararı ile onanarak kesinleşen kararında; ‘Mevzuat kapsamında vekilin ve müdafinin vekaletname ibrazı hakkında bir düzenleme yapılmadığı, sanık tarafından iradi olarak tayin edilen müdafinin Avukatlık Kanunu kapsamında iradi vekalet ilişkisine dayalı olarak temsil görevi üstlendiği, Avukatlık Yasasının 163. maddesinde 4667 sayılı kanunla yapılan değişiklik sonrasında avukatlık sözleşmesinin yazılı olmasının şart olmadığı, tarafların iradelerinin uyuşması halinde vekalet sözleşmesi kurulacağı, dolayısıyla tarafların bu yöndeki iradelerini usulünce açıkladıkları hallerde yazılı belge aranmayacağı, sanığın müdafi ile birlikte duruşmaya katıldığı ve müdafine ilişkin herhangi bir itirazının bulunmadığı, müdafi olarak kabul ettiği anlaşılmakla, sanık lehine vekalet ücretine hükmedilmemesi gerektiği yönündeki kanun yararına bozma talebinin reddine’ şeklindeki kararıyla dosyaya onaylı vekaletname ibraz edilmemiş olsa da sanık lehine vekalet ücreti takdirinin gerekeceğinin kabul edildiği gözetilmekle, Sanık müdafinin ilk derece yargılamasında tüm duruşmalara sanık ile birlikte katıldığı gözetildiğinde, kendisini vekil ile temsil ettiren sanık lehine karar tarihinde yürürlükte olan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 14/4’üncü madde ve fıkrası uyarınca maktu vekalet ücretine hükmolunması gerektiğinin gözetilmemesinde hukuka aykırılık bulunmuştur.

Açıklanan nedenle; İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesi’nin, 26.05.2021 tarihli ve 2020/1030 Esas, 2021/780 ... Kararının 5271 sayılı Kanun’un 302. maddesinin ikinci fıkrası gereği bozulmasına, bu husus yeniden yargılamayı gerektirmediğinden 5271 sayılı CMK’nın 303. maddesi gereğince, ‘gerekçeli karar başlığından suç tarihinin çıkartılması ile sanık kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 14/4. maddesi uyarınca, beraat eden ve kendisini vekille temsil ettiren sanık yararına 6.810,00-TL vekalet ücretinin hazineden alınıp sanığa verilmesineibaresinin eklenmesi suretiyle tebliğnameye uygun olarak, oybirliğiyle temyiz isteminin esastan reddi ile hükmün düzeltilerek onanmasınakarar verilmiştir.

Yine Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin 25.04.2024 tarihli, 2023/18811 E. ve 2024/5805 K. sayılı kararında; “Sanık müdafinin temyiz sebepleri özetle; sanığın vekili olarak yargılama sürecinde tüm duruşmalara sanık ile beraber katılmalarına ve sanığın bu duruma itirazının olmamasına rağmen, dosya içerisinde vekaletnamenin olmaması nedeniyle mahkemece vekalet ücretine hükmedilmemesinin usul ve yasaya aykırı olduğuna, vekalet ücreti hükmedilmesi gerektiği yönünden kararın bozulması talebine ilişkindir. sanık müdafinin ilk derece yargılamasında tüm duruşmalara sanık ile birlikte katıldığı gözetildiğinde, kendisini vekil ile temsil ettiren sanık lehine karar tarihinde yürürlükte olan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 14/4’üncü madde ve fıkrası uyarınca maktu vekalet ücretine hükmolunması gerektiğinin gözetilmemesinde hukuka aykırılık bulunmuştur.

Gerekçe bölümünde yer alan nedenle; sanık müdafisinin temyiz istemi yerinde görüldüğünden Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesinin 21.04.2022 tarihli 2020/503 Esas, 2022/443 sayılı kararının 5271 sayılı Kanun’un 302. maddesinin ikinci fıkrası gereği bozulmasına, bu husus yeniden yargılamayı gerektirmediğinden, aynı Kanun’un 303. maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi gereği hüküm fıkrasına ‘Kendisini vekaletnameli vekille temsil ettiren sanık için karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 14/5. maddesi uyarınca takdir edilen 6.810 TL maktu vekalet ücretinin hazineden alınarak sanığa verilmesine’ ibaresinin eklenmesi suretiyle tebliğnameye uygun olarak, oybirliğiyle temyiz isteminin esastan reddi ile hükmün düzeltilerek onanmasına.karar verilmiştir.

Yukarıda yer verdiğimiz Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin 26.12.2023 ve 25.04.2024 tarihli kararlarında görüleceği üzere; müdafii ile temsil ettiği sanık arasında vekalet ilişkisi çerçevesinde temsil görevinin avukata yüklendiğini, Avukatlık Kanunu m.163 uyarınca avukat ile temsil ettiği kişi arasında görülecek olan ve avukata iş görme edimi yükleyen vekalet sözleşmenin hem yazılı ve hem de sözlü olabileceğini, bu doğrultuda yazılılık şartı aranmadığını, tarafların iradelerinin aynı yönde, yani ortak yönde olarak kurulmasının gerektiğini ve yazılı belge sunulmasının şart olmadığını, sanık ile müdafii duruşmaya birlikte çıktıkları takdirde, sanık tarafından müdafiine karşı itirazın bulunmaması durumunda müdafiin kabul edilmiş sayılacağını, kendisini avukatla temsil ettiren sanık lehine Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi m.14/4 uyarınca vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiğini, aksi kabulün doğru olmayacağını, bu kapsamda Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin yukarıda künye numaralarına yer verdiğimiz kararlarına katıldığımızı belirtmek isteriz.

Savunma hakkı, adil/dürüst yargılanma hakkının bir parçası olup kısıtlanamaz. Savunma hakkı, başta Anayasa m.36 ve Ceza Muhakemesi Kanunu’nun çeşitli hükümlerinde öngörülmüş olup, hem Anayasa Mahkemesi’nin ve hem de İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’nin kararlarına konu yargılamalarda savunma hakkının önemine işaret edilmektedir[2]. Bu kapsamda, sırf şüpheli/sanık ile müdafii arasında vekaletname bulunmaması sebebiyle şüpheli/sanığın savunma hakkı kısıtlanamaz.

Müdafiin, vekaletname olmaksızın duruşmada hazır bulunması ve sanığı temsil etmesi ile ilgili olarak emsal teşkil eden Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 09.12.1974 Tarihli, 1974/8-272 E. ve 1974/447 K. sayılı kararında; “‘Cumhuriyet Başsavcılığı yazılı itirazda özetle; CMUK’nun 356. maddesinde sanık şahsi davada vekaletnameyi haiz bir avukat veya dava vekili tarafından kendisini temsil ettirebilir denilmektedir. Vekaletnamesi bulunmayan müdafi, sanığın duruşmadaki savunması için yardımcısı ve koruyucusudur. Böyle bir müdafi sanığın temsilcisi değildir. Temsil yetkisi bakımından şahsi dava ile kamu davası arasında bir fark da yoktur. Vekaletname zorunluluğu ve müdafiin temsil yetkisinin vekaletname ile doğduğunun kabulü gerekmektedir’.

Sanığın birlikte duruşmaya gelerek, hakim huzurunda onu müdafii olarak kabul ettiğini bildirdiği takdirde, böylece müdafilik sıfatını kazanmış olan bir kimsenin yardımcısı olduğu sanığın açık arzusuna muhalif olmamak şartıyla kanun yollarına da müracaat edebilir. CMUK’nun 356. maddesinde sanık şahsi davada vekaletnameyi haiz bir avukat veya dava vekili tarafından kendisini temsil ettirebilir denilmektedir. Vekaletnamesi bulunmayan müdafi, sanığın duruşmadaki savunması için yardımcısı ve koruyucusudur. Böyle bir müdafi sanığın temsilcisi değildir. Temsil yetkisi bakımından şahsi dava ile kamu davası arasında bir fark da yoktur. Vekaletname zorunluluğu ve müdafiin temsil yetkisinin vekaletname ile doğduğunun kabulü gerekmektedir.

Nazari olarak ceza usulü hukukunda sanığın beraatı veya hafif bir ceza ile cezalandırılması konuları üzerinde yasa adına faaliyette bulunmak görevi ile yükümlü kamu hizmeti gören bir organ olarak tanımlanan müdafi, temsil yetkisini haiz vekilden ayrı bir statüyle tabidir ve özellikle hukuktaki vekiller kadar geniş ve mutlak biri temsil hakkını haiz değildir. Ancak sanığın birlikte duruşmaya gelerek hakim huzurunda onu müdafi olarak kabul ettiğini bildirdiği takdirde, böylece müdafilik sıfatını kazanmış olan bir kimsenin yardımcısı olduğu sanığın açık arzusuna muhalif olmakla şartıyla kanun yollarına da müracaat edebileceği usulün 290. maddesinde kabul edilmiş bulunmaktadır. Kaldı ki olayımızda müdafi de yatırsa sonuca etkili olmamakla beraber depo akçesini bizzat yatıran sanık bu husustaki açık arzusunu da belli etmiştir ki artık bu durumda vekaletname ibrazı yasaya göre zorunlu değildir ve Ceza Genel Kurulunun müstakar görüş ve uygulamaları da bu yoldadır. Yasa koyucu sanığın (açık arzusunun) vekaletname ile anlaşılacağı öngörseydi yukarıda sayılan diğer maddelerden farklı olarak bu madde de bu görüşe uygun bir tarzda düzenlenmesi gerekirdi. Bu itibarla vekaletnamesiz müdafiin temyiz isteğini inceleyerek işin esasına karar veren özel daire ilamı usule ve yasaya uygun bulunduğundan yerinde görülmeyen Cumhuriyet Başsavcılığının yazılı itirazının reddine karar verilmesi gerekir”.

Şeklinde karar verilerek; sanık müdafii sıfatını haiz olabilmek için noterden usulüne uygun çıkarılmış vekaletname bulunmasının zorunlu olmadığı ortaya koyulmuş, müdafiin duruşmada bulunması ve kanun yollarına başvururken sanık tarafından reddedilmemesi veya müdafii olarak kabul edilmemesi halinde müdafiin vekillik görevini yerine getirebileceği belirtilmiş ve sanık ile müdafii arasında vekaletname ile ilişki kurulmasının zorunlu olmadığı Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun kararıyla ortaya koyulmuştur.

Netice olarak, savunma hakkı kutsaldır ve dokunulmazdır. Savunma hakkının, sadece müdafiin vekaletnamesiz olması sebebiyle engellenemeyeceğini, sanığın açık rızasının duruşmada bulunan ve vekaletnamesi olmayan müdafiin tayini yönünde olduğu durumlarda bu hakkın kısıtlanmasının doğru olmayacağını ve bozma sebebi sayılmasının mümkün olmadığını belirtmek isteriz.

Ceza Muhakemesi Kanunu’nda vekaletname ile ilgili iki hüküm bulunmaktadır. İlki CMK m.154’de yer almaktadır. Buna göre; “Şüpheli veya sanık, vekaletname aranmaksızın müdafii ile her zaman ve konuşulanları başkalarının duyamayacağı bir ortamda görüşebilir. Bu kişilerin müdafii ile yazışmaları denetime tabi tutulamaz.” hükmü uyarınca, şüpheli veya sanığın vekaletname aranmaksızın müdafii ile her zaman ve konuşulanları başkasının duyamayacağı ortamda görüşebileceği, yazışmalarının da denetime tabi tutulamayacağı açıkça düzenlenmiştir.

İkincisi ise CMK m.266/2’de yer almaktadır. Bu hükme göre; “Müdafiin veya vekilin başvurudan vazgeçebilmesi, vekaletnamede bu hususta özel yetkili kılınmış olması koşuluna bağlıdır”. Burada kanun yolundan müdafi veya vekil tarafından vazgeçilebilmesi, müdafi veya vekil olarak tayin edilenin bu hususta özel olarak yetkilendirilmesi şartına bağlanmıştır.

Avukat, şüpheli/sanık ile arasında olan ilişkisini vekaletname ile belgelendirir. Kanun yollarına başvuran avukatın, dosyada vekaletnamesi olup olmadığına bakılmalı, tarafla birlikte duruşmaya gelen ve duruşmada avukat olarak kabul edildiği şüpheli veya sanık tarafından bildirilen, vekaletnamesi olmayan müdafinin, hükme karşı istinaf başvurusu yapması veya hükmü temyiz etmesi sanığın veya şüphelinin açık arzusuna aykırı olmamak koşuluyla mümkündür[3]. Nitekim “Avukatın başvurma hakkı” başlıklı CMK m.261’e göre; “Avukat, müdafiin veya vekilliğini üstlendiği kişilerin açık arzusuna aykırı olmamak koşuluyla kanuna yollarına başvurulabilir.” hükmü ile bu durum ortaya koyulmuştur.

Savunma hakkı ve adil/dürüst yargılanma hakkı olmazsa olmaz, hatta vazgeçilmezdir. Bunun sınırları kanunla ve uluslararası sözleşmelerle çizilmiş olup, bu hakların sınırlanma halleri hiçbir şekilde uygulama ile genişletilemez. Bu doğrultuda; mahkeme tarafından, müdafii ile sanık arasında kurulan avukatlık ilişkisinin vekaletname olmadığı gerekçesiyle ihlal edilemeyeceği gibi, müdafiin soruşturma ve kovuşturma evrelerinin her aşamalarında, olağan ve olağanüstü kanun yollarına başvurusunda tüm evrakları inceleyebileceğini, örnek alabileceğini, şüpheli/sanıkla görüşebileceğini, ifade ve sorguda hazır bulunabileceğini ve hukuki yardımda bulunabileceğini belirtmekle, bunun kısıtlanmasının “silahların eşitliği” ilkesi ile “hukuk devleti” ilkelerine de zarar vereceğini belirtmek isteriz.

Konu ile İlgili Diğer Yargıtay Kararları

1- Yargıtay 8. Ceza Dairesi’nin 02.04.2024 tarihli, 2024/12584 E. ve 2024/2965 K. sayılı kararında; “Ankara 28. Asliye Ceza Mahkemesinin, 20.12.2019 tarihli kararı hakkında sanık ve müdafii tarafından istinaf başvurusunda bulunulması üzerine, Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 24. Ceza Dairesinin, duruşma açılmadan verilen, 28.12.2021 tarihli kararı ile, İlk Derece Mahkemesince kurulan hüküm kaldırılarak, sanık hakkında kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın almak, kabul etmek, bulundurmak ve kullanmak suçundan beraat kararı verilmiştir.

Sanık müdafiinin temyiz isteği, lehe vekalet ücreti takdir edilmesi gerektiğine ilişkindir.  Her ne kadar sanık ile müdafii arasında ilk derece mahkemesince yapılan yargılama aşamasında yazılı bir vekaletname ilişkisi bulunmasa da, vekalet ilişkisinin yazılı bir şekle bağlanamayacağı, sanık müdafiinin ilk derece mahkemesinin karar celsesinin yarısında duruşmaya katıldığı, sanık adına savunma yaptığı, sonrasında sanık müdafii olarak gerekçeli istinaf dilekçesi ve yazılı vekaletname de sunduğu anlaşılmakla, karar tarihinde yürürlükte olan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi'nin 14 üncü maddesinin beşinci fıkrasında yer verilen; ‘Beraat eden ve kendisini vekil ile temsil ettiren sanık yararına hazine aleyhine maktu avukatlık ücretine hükmedilir.’ şeklindeki düzenleme karşısında, kendisini vekille temsil ettiren sanık lehine hazine aleyhine vekalet ücreti ödenmesine karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi, hukuka aykırı bulunmuştur.”,

2- Yargıtay 2. Ceza Dairesi’nin 01.03.2016 tarihli, 2014/23657 E. ve 2016/3468 K. sayılı kararında; “Suça sürüklenen çocuk müdafiinin temyiz isteminin vekalet ücretine yönelik olduğu belirlenerek yapılan incelemede; Müdafilik ilişkisi için yazılı vekaletname sunulmasında zorunluluk görülmediğinden tebliğnamedeki bozma düşüncesine iştirak edilmemiştir.

Kendisini müdafi ile temsil ettiren suça sürüklenen çocuk lehine karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 13. maddesi gereğince maktu vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiğinin gözetilmemesi bozmayı gerektirmiş, suça sürüklenen çocuk müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün CMUK’nın 321. maddesi gereğince bozulmasına, ancak bu aykırılığın aynı Kanun’un 322. maddesi gereğince düzeltilmesi mümkün bulunduğundan; ‘hüküm tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre 1320,00 TL maktu vekalet ücretinin Maliye Hazinesi'nden alınarak suça sürüklenen çocuğa verilmesine’ karar verilmek suretiyle sair yönleri usul ve yasaya uygun olan hükmün düzeltilerek onanmasına, 01.03.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.”,

3- Yargıtay 8. Ceza Dairesi’nin 12.12.2023 tarihli, 2021/7052 E. ve 2023/9816 K. sayılı kararında; “Sanıklar hakkında kurulan hükümlerin; karar tarihi itibarıyla temyiz edilebilir olduğu, karar tarihinde yürürlükte bulunan usul hükümlerine göre temyiz edenin hükümleri temyize hak ve yetkisinin bulunduğu, temyiz isteğinin süresinde olduğu ve reddini gerektirir bir durumun bulunmadığı yapılan ön inceleme neticesinde tespit edilmekle gereği düşünüldü.

Sanıklar müdafiinin beraat eden sanıklar lehine vekalet ücreti hükmedilmesine yönelik temyizi ile sınırlı olarak yapılan incelemede; her ne kadar sanıklar ile müdafii arasında yazılı bir vekaletname ilişkisi bulunmasa da, vekalet ilişkisinin yazılı bir şekle bağlanamayacağı anlaşılmakla; Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 18.03.2021 tarihli 2021/11 Esas, 2021/128 Karar sayılı kararında da belirtildiği üzere; yargılandıkları aynı dava dosyasında işledikleri aynı suçtan yargılanan birden fazla sanığın tek müdafii ile temsil edilmesi ve yargılama sonucunda sanıklar hakkında beraat kararı verilmesi sebebiyle, müdafii tarafından sanıklara sunulan avukatlık hizmetinin sanık sayısında bölünmesi mümkün olmaması ve karar tarihinde yürürlükte olan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi'nin 14 üncü maddesinin beşinci fıkrasında yer verilen; ‘Beraat eden ve kendisini vekil ile temsil ettiren sanık yararına hazine aleyhine maktu avukatlık ücretine hükmedilir.’ şeklindeki düzenleme karşısında, kendisini vekille temsil ettiren sanıklar lehine hazine aleyhine vekalet ücreti ödenmesine karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi, hukuka aykırı bulunmuştur. Açıklanan nedenle Bursa 24. Asliye Ceza Mahkemesinin, 20.04.2016 tarihli kararına yönelik sanıklar müdafiinin temyiz isteği yerinde görüldüğünden hükümlerin, 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'nun (1412 sayılı Kanun) 321’inci maddesi gereği bozulmasına, bu husus yeniden yargılamayı gerektirmediğinden aynı Kanun’un 322’nci maddesi gereği hüküm fıkrasına ikinci paragraftan sonra gelmek üzere, ‘Sanıklar ... ve ...’nun kendisini vekille temsil ettirdiğinden, karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin 14’üncü maddesinin beşinci fıkrası uyarınca 1.800,00-TL maktu vekalet ücretinin hazineden tahsili ile bu sanıklara verilmesine’ ibaresinin eklenmesi suretiyle hükümlerin, tebliğnameye aykırı olarak, oybirliğiyle düzeltilerek onanmasına 12.12.2023 tarihinde karar verilmiştir”,

4- Yargıtay 8. Ceza Dairesi’nin 21.10.2021 tarihli, 2019/3753 E. ve 2021/19443 K. sayılı kararında; “Sanık ... müdafiinin temyiz talebinin incelenmesinde; kendisini vekil ile temsil ettiren ve hakkında kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, ulaşım araçlarının kaçırılması veya alıkonulması ve 6136 sayılı Yasaya aykırılık suçlarından açılan kamu davasında beraatine hükmedilen sanık ... müdafiinin temyiz isteminin sanık lehine vekalet ücreti hükmedilmemesine yönelik olup temyizde hukuki yararı bulunduğu, bu hususta İstanbul Anadolu 5. Ağır Ceza Mahkemesi'nin 20.01.2014 tarih, 2014/50 Değişik iş sayılı kararıyla vekalet ücretinin hükmedilmesine yönelik kararın hukuken geçersiz olduğu belirlenerek yapılan incelemede;

Her ne kadar sanık ile müdafii arasında yazılı bir vekaletname ilişkisi bulunmasa da vekalet ilişkisinin yazılı bir şekle bağlanamayacağı gözetilerek, kendisini vekil ile temsil ettiren ve beraat eden sanık yararına, Hazine aleyhine karar tarihinde yürürlükte olan Avukatlı Asgari Ücret Tarifesinin 13/5. madde ve fıkrası uyarınca maktu vekalet ücretine hükmolunması gerektiğinin gözetilmemesi, Yasaya aykırı ise de, yeniden yargılama yapılmasını gerektirmeyen bu hususun, 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi uyarınca uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 322. maddesi gereğince düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, hüküm fıkrasına ‘Sanık kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 13/5. maddesine göre 3.000,00 Türk Lirası maktu vekalet ücretinin hazineden alınarak sanığa verilmesine’ ibaresinin eklenmesi suretiyle hükümlerin düzeltilerek onanmasına.” kararları verilmiştir.

Sonuç olarak; şüpheli/sanığın mahkeme huzurunda bulunduğu sırada avukatı müdafii olarak görevlendirdiğine dair beyanı ile avukatın şüpheli/sanığın müdafii olabilmesi için yeterli olduğunu, bu doğrultuda noterden vekaletname düzenlemeye gerek bulunmadığını, şüpheli/sanığın açık arzusuna aykırı olmadığı sürece avukatın müdafii olabileceğini, bunu sınırlayan hiçbir kuralın savunma hakkını kısıtlayabileceği nedeniyle kabul edilebilir olmadığını, avukatla savunma hakkının sınırlandırılmasının/zorlaştırılmasının, adil/dürüst yargılanma hakkı ile savunma hakkının özüne zarar verebileceğini belirtmek isteriz.

 

[1] Ersan Şen, Fatma Betül Bodur, https://www.hukukihaber.net/mudafilikte-noterden-vekaletname-sart-midir.

[3] Ersan Şen, Fatma Betül Bodur, Müdafilikte Noterden Vekaletname Şart mıdır? https://www.hukukihaber.net/mudafilikte-noterden-vekaletname-sart-midir#:~:text=G%C3%B6r%C3%BClece%C4%9Fi%20%C3%BCzere%20Noterlik%20Kanunu%2C%20m%C3%BCdafii,gerekti%C4%9Fine%20ili%C5%9Fkin%20bir%20h%C3%BCk%C3%BCm%20bulunmamaktad%C4%B1r.